İlk Söz: Büyük Senfoniler, büyük orkestralarla ve en önemlisi “büyük şefler” ile, iyi orkestralarda iyi estürüman çalanlarla kurulur…Üniversitelerde…..o.e.
Eski paradigma yanlış değildir, artık geçersiz hale gelmiştir.
Yanlış işleri yapmamaya ve doğru işleri yapmaya başlamalıyız.
İşleri doğru yapmak yetmiyor, doğru işleri de yapmak gerekiyor .
“Üniversite sadece bilim için değildir, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adalet ve Cumhuriyet içinde üniversite gereklidir.Üniversite Cumhuriyet’in sahipliğindedir.”Memleket işlerinde, millet işlerinde, gerçek işlerde, duyguya, hatıra, kardeşliğe ve dostluğa bakılmaz. “
Üniversiteler dünyanın her ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de toplumun en önemli kurumları olmuştur, olagelmiştir. Çünkü üniversiteler toplumun sosyal, siyasal, ekonomik olduğu gibi bilim, teknoloji, katma değer üretimi, çağdaş medeniyet seviyesine erişme, velhasıl topyekûn kalkınmanın tümünü içeren nadir kurumlardır. Toplumun dinamikleridir.
Üniversiteler, bilginin üretildiği, saklandığı, biriktirildiği ve sonra da o bilginin kullanılarak ete kemiğe büründürüldüğü bu kutsal mekânlar, aynı zamanda demokrasi kültürünün yeşertilip büyütüldüğü mekânlardır. Bu sebepledir ki; üniversitelerin bireyden devlet yönetimine ne kadar basamak var ise hepsine dokunan ve ülke geleceğinin inşası anlamında önemi çok büyüktür
Üniversitelerin dün de bugün de üç önemli görevi ve misyonu olmuştur. Öğrenci Yetiştirmek, Bilimsel Faaliyetlerde Bulunmak (Bilim Üretmek) ve Toplumun Sorunlarına Çareler aramak. Aristo’dan günümüze birçok aşamalardan geçen “üniversite” ler, hep bu üçlüye ilişkin faaliyetlerde bulunmuş ve şekillenmişlerdir..Bu bağlamda, Üniversite rektör adaylarının sadece öğretim üyelerinin katıldığı seçim sistemi ile belirlenmesi yanlıştı. Kalkması çok iyi oldu. Üniversitede kısır,seviyesiz bir rektörlük seçim kampanya kulislerinin önünü kapattı. Bunun demokrasi ile de alakası yoktu. Mevcut sistem 12 eylülün ürünü bambaşka bir seçimdi..Sadece öğretim üyelerinin (Yard.Doçent./Doçent ve profesör) oy kullandığı bir seçim sistemi …
Bunun “çalışanı” vardı…. “öğrencisi” vardı…Araştırma Görevlisi vardı…Okutmanı vardı…Uzmanı vardı…..(10.02.2019)
Rektör adaylarını belirleme seçiminin kapımızı çaldığı şu günlerde, oy kullanacak tüm öğretim üyesi arkadaşlarım gibi ben de (mevcut sistemin bir gün değişeceğine olan umudumu yitirmeden) iyi bir rektör adayı arıyorum. Seçimler ve seçim sonrası gelişmeler, demokrasiyi kimin ne kadar anlayıp benimsediğini ortaya koymasıı açısından çok önemli.. “Türkiye Bilgi Toplumu aşamasını da kaçıran tipik ülke” noktasına taşımamak için Başbakanımızın Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi Tanıtım Toplantısı konuşması‘nı çok önemsiyorum:
Encyclopedia Britannica, üniversite sözcüğünün kökeninin Latince universitas magistrorum et scholarium sözcüklerinden kaynaklandığını belirtiyor; kabaca eğitmenler ve âlimler topluluğu anlamında…
Bugünkü anlamda üniversitenin ilk nüvesinin 9. yüzyılda Salerno’da (İtalya) bir tıp okulu olarak ortaya çıkmış olduğu düşünülüyor. Daha sonra 11. yüzyılda Bologna, 1150’de Paris ve 11. yüzyılın sonunda Oxford, günümüzün çağdaş üniversitelerinin öncülleri olmuş. 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde üniversiteler artık çekirdek bir müfredat çerçevesinde yedi liberal sanat dalında eğitim sunmaktaymış: Gramer, mantık, retorik, geometri, aritmetik, astronomi ve müzik.
1810’a gelindiğinde ise Wilhelm von Humboldt, Berlin Üniversitesi’nin kuruluşuna yol açan üç temel ilkeyi duyurmaktadır: Araştırma ve eğitimin birlikteliği; eğitimin özgürlüğü ve akademinin özerkliği.
Humboldt’un son ilkesi net ve açıktır: Akademik faaliyet, devletlerin kontrolünden ve müdahalelerinden korunmalıdır. Kendisinden kırk sene sonra, 1852’de, John Henry Newman ise üniversiteyi şöyle tanımlamaktadır: “Üniversite, her yerden, her bilim dalından öğrencilerin buluştuğu yerdir. (Orası) Binlerce farklı okulun özgürce katkı sağladığı; aklın özgürce dolaştığı ve paylaşıldığı; buluşların kesinleştirildiği ve mükemmelleştirildiği; yanlışların ortaya çıkarıldığı; aklın akıl ile bilginin bilgiyle çatıştığı yerdir.”
Dolayısıyla çağdaş üniversiteler, insanlığın bin yılı aşkın bilimsel faaliyetlerinden süzülüp gelen ilkelerce biçimlenmiştir. Kısaca anımsayalım:
Çağdaş üniversiteler bilimsel kuşku temelinde çalışır. Hiçbir dogma, hiçbir önyargı, hiçbir koşullandırma üniversiter faaliyeti yönlendiremez. “İnanç” bilime ait değildir, bilimsel olan kuşkudur.
Üniversitelerin zaman ufku hem kısa hem de uzun dönemi kapsar. Üniversiteler, bir yandan öğrencileri toplumun her türlü güncel gereksinimine yanıt verecek şekilde, çağdaş sorunları çözümleyebilecek becerilerle donatarak yetiştirir iken öte yandan da soyutlamalar ve belirsizliklerle yoğrulmuş araştırma alanlarında uzun soluklu, sabır ve cefa gerektiren, sonuçları belki on yıllar sonrasında alınabilecek bilim serüvenlerine girişirler.
Üniversitelerin bilimsel ve eğitsel faaliyetleri bir bütündür; bölünüp parçalanamaz, bir faaliyeti diğerinin önüne geçirilemez; hiyerarşi üniversitenin doğasına aykırıdır. Üniversiteler, ekonomik çıkar ve maliyet ilkelerine göre standartlaştırılmış bir ürün, fikir ya da tasarım peşinde olan işletmeler değildir. Üniversitelerin toplumsal çıktısı çok yönlü olmak zorundadır: Araştırma alanında yepyeni fikirler, daha evvelce hiç dile getirilmemiş, düşünülmemiş bilimsel uğraşlar verilir iken eğitim alanında yepyeni insanlara yeni bilgiler aktarılır, yepyeni beceriler kazandırılır.
Dolayısıyla üniversitelerin temel uğraşı olarak, bilimsel çabanın başarı ölçütü ticari başarı ya da genel olarak ekonomik kazanç değildir.
Bu noktada bir anlam karışıklığının önüne geçmek için açık olmak zorundayım: Üniversiteler “bilimin merkezidir” ama faaliyetleri “inovasyonun merkezi ya da yürütücüsü” anlamına indirgenemez. İnovasyon, kâr amacı güden şirketler kesiminin, bilimsel çabanın sonuçlarını piyasa faaliyetlerine uygulama biçimi olarak ortaya çıkar. Ekonomik getiri amacıyla bilimin uygulanma biçimi üniversitelerin değil, piyasada kazanç-maliyet muhasebesi yapan şirketler kesiminin faaliyetidir ve kesinlikle üniversitenin araştırma önceliğine dönüştürülemez.
Dolayısıyla günümüzde çok popüler medyatik kavramlar olan “inovasyoncu üniversite” ya da “üniversite – sanayi işbirliği” gibi sözcükler, ancak ve ancak bilimsel çabayı odağına alan, özerk yönetimi olan ve bilimsel kuşkuculuğu ön plana koyan gerçek üniversiter çabanın bir uzantısı olarak şirketler kesiminde anlam taşıyabilir. Bilimin yönlendirilmesi veya daha geniş ifadeyle bilimsel çabaya müdahale, ister kâr amacıyla isterse siyasi çıkarlar ya da inançlar biçiminde olsun, üniversitenin özüne aykırıdır.
“Üniversite bu anlamda ve üniversitenin kökeni itibariyle geçmiş bütün eğitim kurumları insanlığın en ulvi müesseselerii. Bu ulvi özelliklerini koruyup insan doğasına, insan onuruna, insanın ihtiyaç hissettiği erdeme hitap ettiğinde ve onu tekrar ürettiğinde aslında onun üretildiği toplumlara büyük bir onur kazandırmış. Bunun olmadığı toplumlarda ise maalesef araçsallaşmış ve önemini kaybetmiştir. Bizim gönlümüz, zihnimiz, yüreğimiz bahsettiğim dördüncü harmanlanmada, yani küreselleşmenin getirdiği zihni ve bilgi kompozisyonunda Türk üniversitelerinin insanlığın önüne geçmesi ve tarihin öznesi, bilgi tarihinin öznesi olması. Sadece bilgi aktaran, yorumlayan değil bilgiyi üreten kurumlar haline dönüşmesir. Yeni Türkiye kavramını bugünlerde siyasi olarak çok kullanırken, aslında böylesi yeni Türkiye’nin inşasının da temeli yeni bir bilgi paradigmasının inşası ve yeni bir üniversite geleneğinin bütün o engin tecrübe üzerinde inşa edilmesi.Bilimi yol gösterici olarak,rehber olarak seçmeyen ülkelerin ileriye gidebilmesi mümkün değil.Onun içindir ki büyük önder,”Benim mirasıma girmek isteyenler var sa,ancak aklı rehber alanlardır.Aklı rehber alanlar benim mirasıma girebilir.”diyor.Bu nedenledir ki Türk halkı,bu cumhuriyetin genetik kodlarını oluşturan büyük önderin gösterdiği bu yol haritasını iyi yol haritası olarak seçmiş.Bu yolda ,sendelemeden,sekteye uğramadan yoluna devam edeceğine inancımız tam.Ve ona minettar.Şükran borçlu.Ve onu minnetle ve şükranla her zaman anmakta. Bu nedenle;”Üniversite sadece bilim için değil, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adelet ve Cumhuriyet içinde üniversite gerekli.Üniversite Cumhuriyet’in sahipliğinde.
Bu paradigma çerçevesinde;Türkiye Cumhurieti’nin Bekâsını” önemsiyen, Türkiye Cumhuriyetin genetik kodlarını oluşturan cumhuriyet ilkelerine bağlı ve bu paradigma çerçevesinde Nasıl bir eğitim?” sorusunun yanıtını verebilecek rektör adayı; medeniyet, kültür ve kâdim değer tasavvurunu ve eğitim-öğretim kavrayışlarını bilen birisine oy verilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Fildişi kulesinde kendi gerçekleriyle yaşayan bir küçük üniversite mi,yoksa Türk eğitim dünyasında ağırlığı olan,toplumla ve diğer kurumlarla irtibatlı,kendine güvenen ve liderlik hedefleyen bir üniversite mi? Eğer “Üniversite” olarak eğitim hayatına ve yaşadığımız kente damga vurmayı düşünüyorsak öncelikli olarak lisansüstü programları güçlendirmeden araştırmaya önem veren bir üniversite olmak mümkün değil…”Yükseköğretimin Fırtınalı Sularında” Kurumsal yönetimle ilgili dört temel ilkeyi benimseyen (Adillik, Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk). Üniversitelerde kurumsallaşma ve dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik çabaları ve bu ülkü ile “Türk Ulusu’ nu çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme, bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme, dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde etme inancı tam. Belki ülkenin sosyal, politik ve ekonomik gelişmelere önderlik etme, bir yandan Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirme Üniversitelerde rektör seçimi, adaylar kadar oy verenlerin demokrasi algılarının bir göstergesi.Bu algıların neye göre şekilendiği de ayrı bir tartışma konusu. Türkiye’de rektörlerin atanma süreci Yüksek Öğretim Kurulunun tercihi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile gerçekleşiyor.Kim ne derse desin Cumhurbaşkanlığı ataması da belirli bir seçim sürecinin sonucu. Cumhurbaşkanlığı makamıda Yükseköğretim Kurumunun belirlediği bir adayı atamakta , Son olarak “Her yönetim kendi ekibiyle çalışır. “Bundan doğal ne olabilir ki? ..
Unutulmaması gereken, insanları “şu şuna oy verdi-bu buna oy verdi” diye ayırıma tabi tutup, bu en kutsal haklarından dolayı onları kınayacak olanlar (böyle bir şey olmayacağı temenni edilir) demokrasiden, hoşgörüden insan haklarından ve hatta insanlıktan nasipsiz kimseler olup olmadığı sizlerin takdiri…İşinin gereğini yapma yerine, “herkesin abisi” olma yolunu tercih edenlerin bilgisizliği, ilkesizliği, kuralsızlığı, ölçüsüzlüğü ile onlara alkış tutanların bolluğu , ülkemizin çok şeyleri yitmesine yol açtı; yol açmaya da devam ediyor…
Bir rektörün görevi pro-aktif liderliktir.Üniversite hem ulusal herm de uluslararısı rekabet ortamında iş yapıyor,hızla değişen bir dünyaya,bilim ve teknoloji paridigmasına ayak uydurmak çalışıyorsa bir rektör kendi düşüncesinden olanlara “Ne istiyorsun? diye sormak şansına sahip değidir. Hedef öğretim üyesi,öğrencisi ve idari personeliyle herkesi bir fikir etrafında motive etmek,ileriye doğru götürebilmektir.Bunu yapıyorsan rektörsün zaten.Yapamıyorsan gündelik idarecisin.Sabah gelip,akşam gidip evrak imzalayan birisindir.En çok yaptığın da senato başkanlığından ileri gitmez.Bir rektörde olması gereken özellikler, bizim toplumun gündemindeki önemli konu ama, inanın bundan çeyrek yüzyıl önce aşmış olmamız gereken olgular. Ne yazık ki, bu çağda bütün üniversitelerin içselleştirmiş olmaları gereken ilkeleri ve kuralları bir rektör seçimi öncesinde anımsatmak zorunda kalıyor insan. Kalkınma ve refahı yaratma iddiasında olan bütün toplumlarda “geleceğin üniversitelerine ilişkin tasavvurlar ve tasarımlar” tartışma gündeminin ilk sıralarında yer almakta.
Türkiye’de akademik hayatı, sayıların, istatistiklerin, kurumsal, hukuksal bakışların dışında daha “küçük ölçekte” ele alacak, “ince antropolojik gözlemler”le betimleyecek çalışmalara da gerek olduğuna inanlardanım..Elbette, akademik yaşam içindeki özürlerin, haksızlıkların dile getirilmesi “akademik namus” açısından gerekli.. Yalnız;sürekli yakınmaların, iç dökmelerin ön plana çıktığı, “bizde bilim de, araştırma da bitmiştir” edebiyatı, “küçük ölçekte” araştırılan akademik hayatın ancak abartılmış bir kaç boyutunu dile getirmekte. Oysa, akademik hayat, bilgisiyle yaşayan, araştırıcı, eğitici insanların hayatı. Kadim değerlerle yaşanır. “Gerçek”, “bulgu”, “kuram”, “gözlem”, “yasa”, “model”… bu değerlere ışık tutacak kimi kavramlar…..
Ortaya çıkmamış bilgileri gün ışığına çıkaran, eldeki verilere yeni yorumlar katabilen, yapılan yorumlara eleştiriler getirebilen, yeni tartışma, araştırma alanları açabilen Prototiplerin olduğu bir üniversiteyi,Dünya üniversiteleri içiersinde ilk onda olmayı, böyle bir akademik hayatı düşlemek.bir hayal mi?….
Biz ise sıradan bir üniversite çalışanının bile gölge sadakati ile uyması gereken ilkeleri, üniversiteyi yönetecek olan rektörde arayan bir çıkmaza sürüklenmiş durumda. Kuramsız, çerçevesiz, modelsiz bir içsel dünya ve bu dünya düşüncesi ile ya da günübirlik kararlarla üniversiteyi yönetmeye aday olmak….
Bu vesileyle kendi perspektif ve deneyimlerimden esinlenerek tarihe bir not düşmek. Yaptığım için de müsterihim.Başkaları da aynı şeyi yaparsa güzel bir sentez çıkacaktır.Bu bağlamda ,düşündüklerimi 30 madde halinde sizlerle, rektör aday adaylarıyla ve özellikle rektör olarak atanacak şanslı kişiyle paylaşmak ve adayların bildirilerine bir seçmen olarak yanıt vermek istedim:
(NOT:Sıralanacak özellikler üniversaldır. Mevcut adaylardan kimisini öne çıkarmak veya karalamak amacı güdülmemiştir).
1- Toplumun kalkınmasının iki temel bileşeni olan kaynaklar ve değerler konusunda “değer teorisi” ni bilen ve bu teori ışığında kentsel, bölgesel ve ulusal “fikirleri ve projeleri” olan,
2- “Bilgi teorisi” konusunda önerileri olan? Bu öneriler ışığında; önce bölgenin, sonra ülkenin ve giderek dünyanın gelişmesine katkılar sağlayacak olan,
3- “insan doğası ve üniversite sorumluluğu” konusunda söyleyecek bir sözü olan,
4- “öğrenme teorisi” üzerinde ki düşünceleri perspektifinde (zihin haritasına) göre gelecekle ilgili projeleri geliştirebilen.
5- öğrenme teorisi çerçevesinde, İş dünyasının haklı ve geçerli serzenişi olan: “Üniversiteler gerekli kalitede işgücü yetiştirmiyor” uyarısını dikkate alan. Müfredatı arama konferansları ile güncelleyebilen. Kısaca “Stratejik Üniversite plânı” çerçevesinde arama konferansları yapabilen.
6- “Anlamanın ve anlatmanın” gerekli araçlarından biri olan “aktarım teorisini” zihninde netleştirebilmiş olanı, Üniversitenin tüm yapısal dokusunun değişmelere uyum yeteneğinii geliştirecek,
7-” Toplum teorisini” açık ve seçik anlatabilen ve bu teoriyle örtüşen tutarlı projeler üretebilecek olan
8-Kolektif kaynakları doğru yerde, doğru zamanda, doğru miktarda .etkili.etkin ve verimli olarak ne kadar harcama yeteneği/beceresini gösterebilen,
9- ” Fırsat teorisine” ilişkin net bilgiye sahip olan Eline geçen olanakları rasyonel(fayda/maliyet analizi )koordine edebilen,
10- Eğitim sisteminin temel işlevlerinden biri olan ve toplumda giderek çeşitlenen, yaygınlaşan ve derinleşen çıkarları dengeleyen birmeşrulaştırma ve uzlaşma temeli yaratan” Uzlaşma teorisi”ine sahip olan. Kısacası “Mehmet’in çıkarları ile Memleketin çıkarlarını dengeleyen” kararlar alabilen,
11-Adaleti, doğruluk, dürüstlük ve kâdim değerlerden ödün vermeyen, Yüksek Öğretim Kurulunun Yayınladığı ve tüm üniversitelere uyulması için gönderdiği “Yüksek Öğretim Kurumları Etik Davranış İlkeleri”yönergesine işine geldiği zaman uyan, işine gelmediği zaman uymayan davranış biçimi geliştirmeyecek,
12-İnsanları “bana yakın olanlar-bana uzak olanlar, bana oy verenler-bana oy vermeyenler, anadan doğma beni destekleyenler-sonradan beni destekleyenler, şucular-bucular diye ayırmayan ve tüm üniversitenin yöneticisi olmayı becerebilen,
13-Temel insan haklarına, yani düşünce inanç ve teşebbüs haklarına, ayrıca, akademik özgürlüğe sözde değil, gerçekten saygılı ve bağlı olan, inanç-ibadet ve düşüncelerinden dolayı insanları kınamayan..”Bekçi Murtaza /….görmüştür Kurs, almıştır amirlerinden takdir!…”.olmayan.https://bit.ly/2JeOmRo
4-Etrafında çıkarcılara, dalkavuklara, yağcılara, yalancılara, iftiracılara, ispiyonculara ve tembellere yer vermeyen,
15-Öğretim üyelerini/elemanlarını, idari personeli ve öğrencileri düşüncelerine, sosyal gruplarına ve partilerine göre ayırmayan, Yani, belli bir görüşün,, cemaatin, grubun, derneğin ya da herhangi bir partinin adayı olmayan,
16-İkinci kez seçilip-seçilmeme endişesi taşımayan,
17-İnsanların özlük haklarıyla oynamayan, üniversiteyi “patrimonial” bir tarzda “babadan kalma” ya da “babasının çiftliği” sanıp, ulufe dağıtır gibi kendi yandaşlarına ,yakınlarına,akrabalarına kadro dağıtımı yapmayan, yasalar çerçevesinde hak edene, kadrosunu hiç bekletmeden vermeyi şiar (ilke) edinen…suyu getireni cezalandırıp, testiyi kıranı ödüllendirmeyen, Üniversitenin Araştırma Geliştirme ve diğer kaynaklarını hakça, adilce dağıtan.kayırmacılık yapımayan,.Yandaş, akraba eş dost kayırmayan (“nepotizm”) yapmayan… https://bit.ly/2JIREZr
18-Tekelci, ben merkezci ve inatçı olmayan, “zat hastalığı” virüsünü taşımayan,
19-Bir iş ve görev için, torpillileri, şu veya bu görüşte olanları değil; sadece ve sadece en ehliyetlileri atayan. İşi ehline veren.
20-Taş üstüne taş koymayı bildiği kadar, omuz üstüne baş koymayı da bilen ve böylece üniversiteye en değerli beyinleri kazandırabilen,
21-Baş ile ayağı karıştırmayan ve bilhassa baş ile ayağı birbirine düşman etmeyen,
22-Genç akademisyenleri yönetici olmaya değil, çok iyi birer araştırıcı olmaya, laboratuarlara ve derslere girmeye teşvik eden,
23-Eleştirilere ve önerilere açık olan,
24- Hatadan dönmesini bilen,
25-Ben yaptım oldu demeyen,
26-Gücünü etkili-yetkili güç odaklarından değil, yasalardan, bilimden üniversiteden ve öğretim üye/elemanlarından alan,
27-Günlük politikada değil, bilim, teknoloji ve eğitim politikalarında vizyon sahibi olan.
28-Oluşturacağı sosyal, bilimsel ve eğitim komitelerini seferber ederek, daha huzurlu ve daha çağdaş bir üniversitenin alt yapısını oluşturan,
29-“Yönettiğim insanların en iyisi, en akıllısı ve en dürüstü benim” zannına kapılmayan,
30- Haksız, adaletsiz, yanlı davranış, tutum ve tasarruflarının karşısında olan. Haksısızlık karşısında susup dilsiz şeytan olmayan
İşte böyle bir prototip arıyoruz….
Bütün bu özelliklere sahip olduğuna inandığım bir aday bulabilirsem oyumu gönül rahatlığı ile kullanacağım. Bulamazsam, mevcutlardan en uygun birine ya da boş oy kullanmayı tercih etme zorunda kalacağım.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ne İlişkin Ana Projelerimin özeti (*) :
Başarılı bir işin beş temel bileşeni vardır: Ortak değerlerde birleşme, ortak irade oluşturma, ortak yararlarda uzlaşma, ortak projeler üretme ve ortak kurumlar oluşturma….
1. Sivil Toplum Destekli Girişimci Üniversite Modelini Hayata Geçirmek
Üniversite, Üniversite Vakıfı ve Üniversite Mezunlar Derneği; kemale ermiş, para kazanmış mümtaz, toplumda saygıdeğer konumlarda bulunan kimselerin temsil edildiği bir yer olacak. Dernek ise tüm mezunların eşit temsil edildiği, eşit katkıda bulunduğu, mezunlar arası dayanışmayı ve üniversiteyle özdeşleşmeyi teşvik eden bir kurum olacak. “Sivil toplum destekli girişimci üniversite” modeli ana hatlarıyla bu çerçevede örgütlenmesiyle kurulacak ve Kütahya ile sağlam temelli ilişkiler kurularak kentsel politikaların üretilmesi ve uygulanması noktasında etkin bir akademik/bilgi desteği sağlanacak. Kütahya Dumlupınar üniversitesi; eğitim, kültür, sanat, sağlık, spor, sosyal hizmetler vb. gibi hizmet alanlarında kentin yerel dinamiklerine ve/ya yerel yönetimlere etkin bir akademik destek vermesi planlanmakta. Bunun etkin mecralarını (iş birliği protokolleri vd.) var etmek suretiyle kent ile üniversitenin bütünleşik biçimde bir değer üretmesi amaçlanmakta. Bu destek, etkin ve verimli bir kentsel hizmet anlayışı doğrultusunda gerekli olan bilgisel ve kültürel katkıyı da temin edecek.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, kendine özgü tarihi ve kültürel dokusu ile sosyolojik yapısı olan Kütahya’nın marka değerine farklı bir boyuttan katkı sağlamak. Araştırma ve/veya eğitim-öğretim kapasiteleri açısından markalaşacak Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, yerleşik bulunduğu Kütahya’nın global ölçekte erişilebilirliğine ve uluslararası tanınırlığına anlamlı bir değer katacak.
Toplumsal sorumlulukları doğrultusunda Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, kentin, tarihi, doğası ve kültürel varlığını keşfedici bir işlev üstlenecek. Çevre ve enerji ilişkisi ve doğal kaynakların verimli kullanımı gibi konulardaki sosyal ve kültürel sorumluluk projeleri ile kentte yaşam kalitesini artırmaya yönelik bir misyon icra edecek. Bu misyonu gerçekleştirme konusundaki akademik öncülük, kent toplumunda yaygın bir toplumsal bilinçlilik düzeyi var edecek.
Girişimci Üniversite Modeli; hemen akla piyasa çağrışımı getirdiği için. Ben bu tanımı o anlamda kullanmıyorum. Üniversite de girişimcilik çok başka. Çünkü üniversite yatay bir organizasyon. Herkesin söz sahibi olma, sorgulama hakkı var. Dolayısıyla çok farklı piyasa girişimciliğinden. Türkiye’de herkes hiyerarşik bir yönetime alışmış. Herkes birbirine şüpheyle bakıyor. Ben ise Kapalıçarşı modeline bakıyorum. Esnafa gidiyorsun, cebinden para çıkmıyorsa ‘’yarın gelir verirsin’’ diyor. İşte bu sistemi izleyerek, beraber çalışarak, yanındakine güvenerek, şeffaf olarak aslında çok güzel işler yapabilirsin. Benim DPÜ’deki yimibeş yıllık yöneticilik tecrübem budur. Hürmet, şeffaflık, birlikte çalışmak ve güven. İnsanlara bunu verdiğiniz zaman inanılmaz işler yapabilirsiniz. Demokrasi sözü bana çok popülist geliyor. Hürmet, şeffaflık, dinleme gibi kavramları kullanmayı tercih ederim. Çok demokrat gibi olup otoriter de olursun. Demokrat olmak çok özgürlükçü biri olduğunuz anlamına gelmez.
İnsanları daima kazanmak gerektiği konusundaki ilkem sadece bir eğitimci olarak değil; bir yönetici olarak kurumsal başarıyı oluşturan arka planı daha iyi anlamamızı sağlıyor
İkinci aşamada ana strateji olarak üniversitenin kente yönelimi. ‘Kendini yöneten kentine yönelen bir üniversite” sloganıyla hareket etmek. Sürdürülebilir rekabet için evrensel bilgi ve teknolojiler geliştirerek bölgenin gelişmesine ve ülke kalkınmasına katkı sağlayan bir teknoloji üretim merkezi olmak.Bölgemiz ve ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda, ileri bilgi ve teknolojiye dayalı yüksek katma değerli ürünler üretebilmek için ulusal ve uluslararası şirketleri bir araya getirerek üniversite-sanayi işbirliği ile akademisyen, girişimci, şirket ve çalışanlara, yüksek standartta Ar-Ge ve Teknopark hizmeti sunmak.
2. Üniversite Yönetişim Modelini Kurumsallaştırmak
Kurumsallaşma (Reorganizasyon) Yönetsel ve Akademik Rotada Değişim: Yeni Yol Haritası. Üniversitenin öncelikle kendini iyi yönetmesi gerekiyor. Kendini yönetemeyen, iç dinamiklerini harekete geçiremeyen akdeminin dışsal bir fayda sağlaması imkansız. Bu bağlamda stratejik amaçlarımızın başında üniversitemizin teslim aldığı kültürel mirasa sahip çıkma ve geliştirmeye devam ettirme. Bu çerçevede akademik ilke ve değerleri savunarak Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ni farklı kılan üniversite yönetişim modelini kurumsallaştırmak. Üniversitemizde bilimsel çalışmalarla, akademik programlarla ve yetiştirilen insan gücü ile yaşadığımız toplumun ekonomik refahının yanı sıra sosyal ve kültürel esenliğine katkıda bulunmak. Özgürlük ve medeni ilişkiler çerçevesinde birlikte yaşam.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi bir medeniyet ve sulh ortamında söyleyeceğini söyleyebilen çözüm odaklı bir kurum olacak ve bu konumunu gelecekte de muhafaza edecek. Birbirine hürmet, şeffaflık ve güven. Hayatta en önemli güç bir yönetici için etrafında olan biteni dinlemek, radarlarını hep açık tutarak kazanılır. Bu nasıl olur? İnsanların arasına karışarak, onları dinleyerek sorunları çözme.
Ben eğitime yalnız şu kadar matematik, bu kadar fizik diye bakmıyorum. Sorumlu vatandaşlar da yetiştirebilmemiz gerek. Üniversitemizin en büyük ihtiyacı bu.
Ben kendime hep şu kuralı koydum: İnsanlar beni bugün alkışlamasın ama 10 sene sonra alkışlasın.
Çoğulluk, açıklık ve özgürlük ilkelerini sahiplenerek bilimsel akıl ile sosyal aklı birlikte çoğaltacak çalışmalarla ve etkinliklerle daha demokratik ve kapsayıcı bir gelecek için öğrencilerimize faydalı olmak.
Bir kamu üniversitesi olarak farklı toplumsal kesimlere farklı ihtiyaçlarına cevap verebilecek teknolojiler, projeler ve bilimsel eserler üretmek. Ürettiğimiz bilgi ile eğitimin ve bunları üretme yollarımızın kamusal olma özelliğini yitirmemesine özen göstermek. Günümüzün kaotik koşullarında farklı kulvarlarda bu süreçleri birlikte başarıyla götürmek. Bunu yaparken uluslararası sıralamalarda yükselmek, üniversitemize yeni projeler kazandırmak, performans ölçütleri ile uyumlu biçimde sonuca odaklı faaliyetlerde bulunmak. Bununla birlikte yaptığımız işler arasında belki de en önemlisinin yaratıcılığı ön planda tutan, eleştirel düşünceyi ve yeni sorular sorulmasını destekleyecek altyapıyı kurmak. Böylelikle bir yandan akademik anlamda mükemmeliyete ulaşırken bir yandan da toplumsal ve ekolojik anlamda sürdürülebilir bir dünya kurmak için daha demokratik ve kapsayıcı yeni değerler yaratmamız mümkün olacak. Yeni stratejik planımızın oluşumuna katkı sağlayan çok sayıda ve her gruptan üniversite mensubunun, stratejik planda yer alacak faaliyetlerin yürütülmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesi konusundaki niyet ve kararlılıklarının planın hayata geçirilmesinin en önemli güvencesi olacağı inancındayım.
Akademik, bilimsel ve kültürel faaliyetlerimizle daha iyi bir geleceğin şekillenmesine katkıda bulunmak, Kurumsal değerlerimizi sahiplenen, yaratıcı ve eleştirel düşünen, özgür ve özgürlükçü, etik değerleri önemseyen, doğa ve çevre bilinci gelişmiş, yerele kök salmış, evrensele açık, bilimsel, sosyal ve kültürel formasyonu ve özgüveni ile üstleneceği mesleki ve sosyal sorumlulukları başarıyla yerine getirecek bireyler yetiştirmek; evrensel boyutta düşünce, bilim ve teknoloji üreterek insanlığın hizmetine sunmak ve bilim, sanat ve kültürün toplumda yer bulmasında ve yaygınlık kazanmasında yardımcı ve öncü olmak.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İleri Teknoloji Merkezi (İLTEM) bünyesinde kurulacak Tarım Ar-Ge Merkezi aracılığı ile özellikle Altıntaş-Aslanapa ovalarında tohum ıslahı üzerine çalışmalar yapmak. Yerli sermayeli, yerli üretimle piyasada özellikle hastalıklara dayanıklı, verimliliği yüksek ürünler üzerine çalışmak. Dünya Üniversiteler Birliği’ne ve Avrupa Üniversiteler Birliği’ne üye Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi kurmak. Bu merkez aracılığı ile Kütahya’ nın el sanat değerleri olan çini işlemeciliği, halıcılık, telkâri vb. geliştirmek.
3. Kütahya Politikalar Merkezi (KPM)
Bu merkez üniversite ile ilişkili ama özerk bir kurum olacak. Üniversite’nin bürokrasi ve organizasyon şemasında hiyerarşik olarak yer almayacak, hiçbir fakülteye bağlı olmayacak. Müdürünün doğrudan rektöre ve mütevelli heyetine sorumlu olduğu bir yapı olacak. Bu kurum üniversiteye ancak yeteri kadar yakın olacak, sivil toplum kuruluşları ve diğer üniversiteler ile ağ kurabilmesini sağlamak amacıyla da Kütahya Dumlıpınar Üniversitesi’nin bir iç kuruluşu olmayacak. Şeytanın avukatı olabilecek, ülkenin karşılaştığı sorunlarda veri tabanlı ciddi analizler yapabilecek, ayakları yere basan politika alternatifleri üretebilecek, bunu sağlamak içinde sivil toplum ve bilim dünyası arasında köprü olabilecek bir kurum hedefliyorum.
Bu proje benim için Türk sivil toplum ve akademik dünyasına sunulabilecek öncü bir proje KPM sivil toplum ve akademik dünya arasında köprü olmayı, bilgi ve veri bazlı uygulanabilir politikalar (siyasa) geliştirmeyi, kamuoyu ve siyasi karar vericilerin dikkatlerine sunmayı amaçlayacak. Merkez özerkliğini koruyabilmesi için de fonlanmasının projelerden ve diğer kaynaklardan sağlanan imkânlarla yapılması öngörülmekte. KPM’nin yapacağı etkinliklerin hemen hepsi projelerden sağlanan gelirlerle gerçekleştirilecek.
.Son Söz: Bir “değer sistemi” olmadan, felsefe olmadan bununla ilgili bir zihniyet modeli oluşturmadan, üniversite eğitiminin somut tarafının ortaya konulabileceğine hiçbir zaman inanmıyorum, “Bu bir zincir meselesi. Zincir aslında genel bir felsefeyle başlar. Eğitim felsefesiyle devam eder. Buna bağlı bir eğitim teorisi gerekiyor. Yani bir kavram çerçevesi gerekiyor. Kavram çerçevesinden hareketle model kurulması gerekiyor. Modele bağlı strateji koymak, stratejiye bağlı yöntemler, teknikler ve uygulama zincirini kurmamız gerekiyor. Bu kurulmadığında sadece aktivite olur. Sadece birtakım etkinliklerle projelerle yetinmek zorunda kalırız.
Dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik olarak “Türk Ulusunu” çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme,bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme,dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde edebilmek için Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirmek.Bu bağlamda; beşeri sermayemizin, aydınlık yarınlarımızın umudu olan gençlerimizi ;Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür olarak Kadim değerlere (İnancına, Tarihine , Kültürüne )bağlı analitik düşünen, tartışan , üreten bireyler olarak yetiştirmek.
Bir ülkede her türlü: Yolsuzluk, Hukuksuzluk, Adaletsizlik, Kayırmacılık, Milliyetçilik ( SAHTE Milliyetçilik) adı altında ve arkasında aklanıyorsa, O ülke sefilliğe batar… GERÇEK Vatanseverlik, ülkesi için Hukuk, Adalet ve Liyakat istemekle başlar..
Üniversite sadece bilim için değil, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adelet ve Cumhuriyet içinde üniversite gerekli.Üniversite Cumhuriyet’in sahipliğinde…
Üniversitelerin özellikle de Türk üniversitelerinin olmazsa olmaz 4A’sı…
Akıl, üniversite aklın teminatıdır
Ahlak, bilimin olmazsa olmazı
Adalet, eşitlikçi eğitimin temeli
Adap, kadim Türk kültürüne saygı
“Elimizden geleni değil, yapılması gerekeni yapmak gerek, dünyaya bir de benim pencerelerimden bakın. İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın..
İstihkâmlarınızı güçlendirime, zor zamanları fırsata çevirme zamanı. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olun. Aziz ülkemize gelince; ille bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekisinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı âdet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendine has bir kimliği vardır Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar.”
Saygılarımla.
Sağlıcakla kalın!
Günleriniz hep aydınlık olsun!
Yüreğinizde sevgi daim olsun!
Yüreği “Berkehan ve
Bilgehan Deniz”
kadar temiz olanların!
———————-
(*)Rektörlerin belirlenme yöntemi dünyadaki akademik gelenekler ve uygulamalar çerçevesinde tartışılması gereken en temel ve öncelikli meseledir. Ancak sistemi tartışırken, sorumluluk alanı gereği rektör atamalarında söz sahibi olan Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) aday değerlendirme sürecindeki rolünü de anlamak gerekir.Var olan rektör belirleme sisteminin yeniden düşünülmeye muhtaç yönlerini göz ardı edilemeyecek biçimde ortaya koymak gerekir..İlgilenenler için, Cumhurbaşkanlığı Makamı’na arz edilmek üzere YÖK’e sunduğumuz “Öngörü Proje Raporu” nun tamamı 100 sh.dır
lgilenenler İçin Bir not:
ABD’de farklı yönetim modelleri uygulanıyor:
- Amerika Birleşik Devletleri’nde Anglo-sakson yönetim modelini uygulayan üniversitelerde rektör, üniversite yönetim kurulu tarafından ve üniversite dışından seçiliyor. Rektör, Eğitim Bakanı tarafından atanıyor.
- Harvard Üniversitesi’nin kendine özgü bir modelinde rektör ataması mezunlar derneği tarafından yapılıyor.
- New York State Üniversitesi’nde ise rektörü üniversite personeli seçiyor, atanma işlemi mütevelli heyeti tarafından yapılıyor.
- İngiltere
- İngiliz üniversitelerinde rektör, profesörlerin haricinde özel sektör temsilcileri ve öğrencilerin de üye olduğu üniversite komiteleri tarafından aday gösteriliyor ve üniversite konseyi tarafından süresiz olarak atanıyor.
- AB ülkeleri
- Almanya: Aralarında öğrenci temsilcilerinin de olduğu üniversite kurulu, rektör adayını belirleyip Eyalet eğitim bakanının onayına sunuyor. Rektör atama yetkisine sahip Eyalet eğitim bakanı, belirlenen adayı veto ederse kurul yeni bir aday belirliyor.
- Fransa: Rektör, öğretmen, öğrenci ve akademik personelden oluşan kişilerce seçilerek üniversite konseyine sunuluyor.
- Hollanda: Özel üniversitelerde rektör mütevelli heyeti tarafından atanırken kamu üniversitelerinde adaylar Bakanlar Kurulu tarafından tespit ediliyor ve Kraliçe adına Eğitim Bakanı tarafından atanıyor.
- İtalya: Rektör seçimine okul idaresi, akademik kadro ve öğrenci temsilcileri katılıyor ve atama Eğitim Bakanı tarafından yapılıyor.
- Yunanistan: Seçiciler kurulunun üniversitenin profesör ve doçentleri arasından seçtiği rektör Eğitim Bakanı tarafından atanıyor.
- İsveç: Aralarında bir öğrenci temsilcisinin bulunduğu 11 üyeli Üniversite Yönetim Kurulu’nun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu tarafından atanıyor.