Skip to content

Küresel Güçlere Rağmen Ulusal Egemenlik, Bağımsızlık ve Varoluşun Sürdürülebilirliği

Küresel Güçlere Rağmen Ulusal Egemenlik, Bağımsızlık ve Varoluşun Sürdürülebilirliği

İlk Söz: Ulusal Egemenlik ona layık olanların,

ona sahip çıkanların hak ettiği bir yönetim biçimi

Ulusal değerlere,Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkılan

nice bayramlar olsun…..
Bayramınız kutlu olsun !..

Küçüklüğümüzde 23 Nisan günleri,

 İlkokul bahçesinde siyah önlüklerimiz,

beyaz yakalarımızla toplanıp,

“Bugün 23 Nisan neşe doluyor insan” diye diye

yürürdük caddelerde hep birlikte.

Ya da “Ankara’nın taşına bak gözlerimin yaşına bak”…….

Okul idaresince gece düzenlenen fener alaylarında da

ellerimizde yanan meşalelerle

“Dağ Başını Duman almış” marşı ve

“İzmir’in dağlarında çiçekler açar”… diye başlayan

“Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa…
Adın yazılacak mücevher taşa… “

diye sona eren

“İzmir Marşı”nı büyük bir çoşku ile söylerdik hep birlikte …

Bizler çok şanslıydık belki…

Öğrencilik hayatımız boyunca tüm bayramlara

ve fener alaylarına katılmıştık.

Çoşkuyla kutlamıştık

“Cumhuriyetimizin bize kazandırdığı tüm kadim değerleri”…

“Atatürk ilke ve İnkilâplarını….”

Küçük bir kasaba da, isimleri hala hafızamızda duran ,

Cumhuriyet ilkelerine derinden bağlı

Turan hocamdan,

Çetin hocamdan,

Hilmi  hocamdan,

Belkıs hocamdan,

Habibe hocamdan ,

Necmettin hocamdan,

Mutahhar  hocamdan;

Mustafa hocamdan….

Bugün; sevgi ,saygı ve hürmetle andığım

daha nicelerinden… 

Kuva-yi Milliye ruhuyla yetiştirmişlerdi bu nesli…

Cumhuriyeti, demokrasiyi ;

Atatürk İlke İnkilâplarını korumak ve kollamak için…..

Yıllar önce, İlkokulu bahçesinde toplanıp,

siyah önlüklerimiz, beyaz yakalarımız

ve İskarpin pabuçlarımızla söylediğimiz şarkıları,

 bugün torunlarıma söylerken içim buruk.   

İçimde ki burukluk çocuk olmadığım için değil,

Ülkem çocuklarına nasıl bir

Türkiye nasıl bir Dünya bıraktık?

Bu soruyu kaçımız özeleştiri yaparak cevapladık..

Insanın dünyaya gerçekten bakışı ancak çocukken oluyorsa,

büyüyünce görebildikleri o hatıralara ve ezbere dayalı ise,

gelecek malzemesi hatıralara hakkını vermek için

en mükemmel günlerden biri de, 23 Nisan

– Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan…
Bugün, ulusal egemenliğimizin kurulması yolunda atılan

en güçlü adımlardan birinin yıl dönümü.
– Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik /

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik /

Aktolgalı beylerbeyi haykırdı ilerle /

Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle…..
23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı…

Öyleyse çalsın mızıkalar, bandolar;

öyleyse çocuk balolarında sevinç çığlıklarımızla

kutlayalım bu başarıları…

Büyük Önderin 100 yıl önce

ilk harcını attığı bağımsızlığı,

kutsal bir bayrak gibi elden ele taşımak;

bu bayramları, bu törenleri hak etmek için !….
– Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan…
kutluyoruz “Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı…
– Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan…

“Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı, neşe içinde,

binbir neşe içinde kutlayalım!
– Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan.
Çocukluğumuzun bu şarkısı yerine bir başka….
Bir başka şarkıya, bir başka türküye takılıyor dilim….
Kafkas dağlarının eteklerinde tüm kafkas Türk halkı

tarafından çoşku ile söylenen çok sevdiğim türküye……

“Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin milletin bayrağınla çok yaşa
Arş arş arş ileri ileri
Arş ileri marş ileri
Dönmez geri Türk’ün askeri
Sağdan sola soldan sağa
Al da bayrağın düşman üstüne

Cephede süngüler ayna gibi parlıyor
Kafkas Türkleri bayrak açmış bekliyor

Arş arş arş ileri ileri
Arş ileri marş ileri
Dönmez geri Türk’ün askeri
Sağdan sola soldan sağa
Al da bayrağın düşman üstüne

Parlayan yıldızın alemi tenvir eder
Cumhuriyet bayrağı semalar içre süzer

Arş arş arş ileri ileri
Arş ileri marş ileri
Dönmez geri Türk’ün askeri
Sağdan sola soldan sağa
Al da bayrağın düşman üstüne”

Bir not;

“Tarihte Atatürk’e düşman olup da Türk’e dost olan çıkmamıştır!

Atatürk, Türk Milletinin mavi gözlü bozkurtudur.”

Vatan , Şehitlerimizin bize emanetidir.

Vatan, Sultan Alparslan’dır. Vatan, Sultan Mehmet Han’dır.

Vatan, Mustafa Kemal Atatürk’tür…


Bu anlamlı günü başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü,

İstiklal Savaşımızın tüm kahramanlarını ve şehitlerimizi saygı,

minnet ve şükranla anıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle ;

Canımdan bir can Berkehan’la ve “Bilgehan Deniz” ile birlikte kutlayacağım

“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun”

 

Küresel Güçlere Rağmen Ulusal Egemenlik ve Sürdürülebilirliği: Hedef 2023/2071 

21.04.2013 13:46:06

İlksöz:   Cumhuriyet ve Demokrasi ona layık olanların, ona sahip çıkanların hak ettiği bir yönetim biçimi /   Sadece büyük bir lider geleceği küçük kalplere emanet eder…..

“Küçük Hanımlar Küçük Beyler;

Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız.

Memleketi asıl aydınlığa çıkaracak sizsiniz.

Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek,

Ona göre çalışınız.

Sizlerden çok şeyler bekliyoruz!”

    Bugün, ulusal egemenliğimizin kurulması yolunda atılan en güçlü adımlardan birinin yıl dönümü. Ulusal egemenliğimizin stratejik yol haritasının  çizimlerinin yapıldığı Türk Milleti’nin makus tarhinin çağdaşlığa dönüşüm ve evrilme  sürecinin başlangıcı. Türk Milleti’nin bir millet olarak uyanışının ayağa kalkışının ilk adımı. Türk Milleti’ Böyle bir günde, “Egemenlik” kavramının yıllar boyunca törpülendiğini, zaman zaman kesintiye uğratıldığını, toplumun hafızasının günümüzün popüler deyimi ile her on yılda bir devamlı resetleme ve tekrar formatlanma girişimlerini hiç unutmamak, hiç akıldan çıkarmamak gerekir…. Çıkarmamak gerekir çünkü, bu girişimler aslında, bu bayramı niçin kutlamamız gerektiğine, bu bayrama niçin sahip çıkmamız gerektiğine ilişkin tarihsel “mihenk taşl”…”bir kilometre taşı”… .Çünkü bu tarih aynı zamanda Lozan Barış Konferansı  ikinci defa toplandığı tarih… Bu tarihe ulaşmada ki kilometre taşlarını tarih kitaplarından birlikte okuyalım:

16 Mart 1920: İstanbul işgal edildi. İşgal kuvvetleri Osmanlı’nın bazı milletvekillerini tutukladı.

18 Mart 1920: Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı kapanış toplantısı yaptı.

19 Mart 1920: Mustafa Kemal, ‘olağanüstü yetkiler taşıyacak bir meclisin’ Ankara’da toplanacağını ilan etti. Bu bildiriyle yurdun her yerinde seçimler yapıldı.

22 Nisan 1920’de yapılan çağrıyla Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 günü toplandı. Meclis, 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa’yı başkanlığa seçti.

Meclisin açılış günü olan 23 Nisan, 1921’de çıkarılan bir kanun ile ülkenin ‘ilk resmi bayramı’ olarak ilan edildi. Kanunda, ‘23 Nisan günü milli bayramdır’ ifadesi yer aldı. 1935’te çıkarılan bir kanun ile 23 Nisan, ‘Milli Hakimiyet Bayramı’ olarak adlandırıldı.

    Bu bağlamda Cumhurbaşkanımız’ ın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle yayımladığı mesajı birlikte okuyalım:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 96. kuruluş yıldönümünü, Türkiye ve dünyadaki tüm çocukların Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını en samimi duygularımla kutluyorum.

23 Nisan bir yönüyle ülkemizin milli egemenliğinin ve bağımsızlık mücadelesinin en önemli dönüm noktalarından birini oluştururken öte taraftan da çocuklar için bayram olarak kutlanmaktadır.

İstiklal Harbi esnasında aziz milletimiz bir büyük seferberlik gerçekleştirmiş, birlik ve beraberlik içinde mücadele vererek zafere ulaşıp, Cumhuriyetimizi ilan etmiştir.

23 Nisan 1920’de, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” şiarıyla kurulan Meclisimiz, tam bağımsızlık konusundaki azim ve kararlığımızı tüm dünyaya ilan etmiştir.

 Millî Hâkimiyet, (Ulusal Egemenlik) devletin gücü olan egemenliğin doğrudan doğruya ulusa ait olmasıdır. Kurucu ve yönetici güçler kişilerde ya da belli gruplarda değil, halktadır.

  Milletin kendi kaderiyle ilgili her türlü kararı kendisinin verebilmesidir. Milletin kendi kendisini yönetmesi, kendi kaderine hakim olmasıdır.

Büyük Önder diyor ki:

“- Milli hakimiyet, milletin bütün varlığı ile milletin kaderine, istikbaline; vatanın tümüne ve devletin tüm hizmetlerine tam olarak hakim olması demektir.

– Millet işleri ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel duygularına tercüman olmakla gerçekleşir.

– Millet Meclisi’nin bütün programlarının umdesi şu iki esastır: İstiklal-i Tam. Kayıtsız şartsız milli hakimiyet. (27.4.1920)

– Cumhuriyette meclis, reis-i cumhur ve hükümet; halkın hürriyetini, emniyetini ve rahatını düşünmek ve temine çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. Çünkü bilirler ki, kendilerini iktidar ve selahiyet mevkiine muayyen bir zaman için getiren irade ve hakimiyetin sahibi, millettir.

Büyük önder günümüzde çok kişinin farkında olmadığı bir ayırımı yapıyor. Sistem ile milli hakimiyetin birbirinden ayrı olduğunu, mutlakıyette bile milli hakimiyetin olduğunu işaret ediyor. Diyor ki; “Hakimiyet-i milliye başka bir meseledir; cumhuriyet, meşrutiyet, mutlakiyet-i idare, istibdat yine başka birer meseledir.. Bu dört şekil içinde muhtelif şekilde milli hakimiyetin tatbik edildiğini görmekteyiz. Hatta istibdatta bile bir parça vardır. Milli hakimiyet, cumhuriyetin tekamülü demek değildir. Çünkü milli hakimiyet, şekil değildir. Ruh ve esas meselesidir!

– Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve milletin başında hiçbir kuvvet, hiçbir makam yoktur, yalnız bir kuvvet vardır. O da milli hakimiyettir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve varlığıdır. (16.1.1923)

TBMM, necip milletimizin, vatan ve bayrak sevgisinin, bağımsızlığa olan aşkının yanında başka milletlerin bağımsızlık mücadelelerine örnek olmuş, milli iradenin gerçekleştirilmesi yolunda emsal teşkil etmiştir.

23 Nisan demokrasinin, milli iradenin, millet egemenliğinin en bariz göstergesidir.

Bu günün çocuklarımıza armağan edilmesi, Türkiye’nin geleceği olan çocuklarına, gençlerine olan güvenini, umudunu gösterir. Türkiye’nin gençleri üzerinden yükseleceğine, onların dinamizmi, parlak hedefleri, duru zihinleriyle 2023, 2071 hedeflerine ulaşacağına inancımız tamdır.

23 Nisan 1920 ruhunu, barış, kardeşlik ve beraberlikle yoğrulan mücadele azmini çocuklarımız, gençlerimiz çağın gerektirdiği bilgiyle buluşturacak, beklediğimiz büyük Türkiye’yi inşa edecektir.

Biz çocuklarımıza güveniyoruz; bizim gençlerimizden beklentilerimiz çok büyük. İnanıyorum ki onlar da, kendilerine sunulan imkânları iyi değerlendirecek, tarihlerinden aldıkları özgüvenle büyük başarılara imza atacaklardır.

Bu duygularla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk başkanı olan Gazi Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşımızı sevk ve idare eden ilk Meclis’teki tüm milletvekillerini, bize bu vatanı armağan eden tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yad ediyorum.

Tüm çocuklarımızın, tüm dünya çocuklarının bayramını kutluyorum.”

   23 Nisan’ın Türkiye’de uIlusal bayram olarak kabul edilmesinin nedeni, 1920’de o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmış olması. “23 Nisan”, 1921’de çıkarılan 23 Nisan’ın Milli Bayram Addine Dair Kanun ile, Türkiye’nin ilk ulusal bayramı olmuş. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla 1 Kasım, Hakimiyet-i Milliye Bayramı (Ulusal Egemenlik Bayramı) olarak kabul edilmiş. Daha sonraki yıllarda, TBMM’nin açılış tarihi olan 23 Nisan “Milli Hakimiyet Bayramı” olarak kutlamış ve bu durum 1 Kasım’ın uzun vadede bayram olarak unutulmasına neden olmuş. 1935’te bayramlar ve tatil günleriyle ilgili kanun değiştirilmiş ve “23 Nisan Millî Bayramı”nın adı “Millî Hakimiyet Bayramı” haline getirilmiş, böylece 1 Kasım Hakimiyet-i Millîye Bayramı ile 23 Nisan Millî Bayramı birleştirilmiş.

        “Hakimiyet-i Milliye Bayramı (önceleri 1 Kasım, sonra 23 Nisan), saltanatın kaldırılışının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu gerçekleştiren TBMM’nin açılışının egemenliği padişahtan alıp halka vermesini kutlamak amacını taşırken, Çocuk Bayramı savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını taşımaktaydı. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, UNESCO’nun 1979’u Çocuk Yılı olarak duyurmasının ardından, TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği’ni başlatarak, bayramı uluslararası düzeye taşıdı…23 Nisan’ın bayram oluşunu da hatırlatalım,

     Hıfzı Veldet hoca, “İlk Meclis” kitabında (Çağdaş Yayınları, 1990) bunu ayrıntısıyla anlatmakta.Birlikte okuyalım…

     “23 Nisan 1921, B M M’nin açılışının birinci  yıldönümüdür. O gün İçel Mebusu Şevki Bey ile Manisa Mebusu Refik Şevket Bey, 23 Nisan’ın, eski tabirle “ayad-ı milliyeden”, yani milli bayram ilan edilmesini isteyen bir öneri verirler.

        Öneri görüşmeye açılır. Konya Mebusu Vehbi Bey itiraz eder:

        “Efendiler! Rica ederim, böyle bir kanuna ne ihtiyaç vardır? Nümayiş yapmakla bayram olmaz. Ulusumuz İzmir’e o mübarek bayrağımızı diktiğimiz gün, yüreğinde gerçek bir bayram yaşatır.”

         Tabii tartışma çıkar. Kırşehir Mebusu Yahya Galip, itiraz sahibi Vehbi Bey’e, “Hoca efendi hazretleri! Bugünü gökteki melekler bile yüceltiyor, siz neden yüceltmek istemiyorsunuz?” der.

       Salon karışır.

       Yahya Galip iyice yüklenir:

       “Ne vakit böyle bir milli bayram olur, memleketin sevinçli anları olur, bunun içine hemen ‘ahlakı İslamiye’ sokarlar. Her gün, her fırsattan yararlanarak temcit pilavı gibi bunu söylemekten ne çıkar, ben anlamıyorum.”

        Mahmut Celal, onu destekler:

       “Rica ederim bu, bütün Müslümanlar için büyük bir gün değil midir?”

       Trabzon Mebusu Ali Şükrü, konuyu isim vermeden Mustafa Kemal’e getirir:

       “Efendiler! Meclis’in kendi kendine ‘Burada toplandığım günü bayram yapıyorum, siz de bayram yapın’ demesi uygun değildir. (..) İşi bütün ulus yaptığı halde bu başarı doğrudan doğruya bize mi aittir? Mesela bir ordunun başarısı bir kumandana mı ait olacaktır?”

        Son sözü, teklif sahibi Refik Şevket söyler:

       “Koca bir tarihi canlandırma şerefini üzerine alan Meclisimiz bugünü elbette kutsallaştıracak ve bunu torunlarına yadigâr bırakacaktır. Bugünü ‘ayadı milliye’den sayan teklifimin oybirliğiyle kabulünü rica ediyorum.”

        Tunalı Hilmi, “’Milli bayram’ diyelim” diyerek Türkçeleştirir.

        Teklif kabul edilir ve kabul edilen kanun gereği 23 Nisan resmi tatil olduğundan oturum kapanır.       

        O günden beri -2 yıl eksiğiyle- 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’dır.

         Acaba  neden iki yıl eksiği ile?…

        Geçen 96 yıl içinde sadece 2 yıl, 23 Nisan, “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak kutlanmadı; resmi tatil yapılmadı.

       Hatırlamayanlar, “Buna kim cüret edebilir ki?” diyebilirler. Hemen hatırlatmakta yarar var:

         Kararı alan, 12 Eylül askeri yönetimi.

          Kapattıkları Meclis’in egemenliğini kutlamak tuhaf olacağından 17 Mart 1981 tarihli yasayla, 23 Nisan’ı sadece “Çocuk Bayramı” olarak ve resmi tatil olmadan anmayı kararlaştırıyor…. 

          Aynı yasa ile, “27 Mayıs Anayasa ve Hürriyet Bayramı” ile “1 Mayıs Bahar Bayramı”nı da kutlanmamasına karar veriyorlardı….

       küresel oyun kurucularının oyun kuralları ile, Ulusal egemenliğin hiçe sayıldığı günler… Toplumu dönüştürme, toplumu dizayn etme, toplumu afazileştirme girişimleri!….

       İyi de kutlanmasını yasakladıkları bayramın genetik kodları Kuvayı Milliye Ruhunu dayanmaktaydı. Bu nedenle yok etmek mümkün değildi!…İşte bunu unuttular!….

       Ne demekti “Kuvayı Milliye ruhu?” Ulusal güçlerin bütün milletçe benimsenme ve özümsenmesinden oluşan bir ruh, ulusal bir kükreyiş demekti bu. Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkmış, Anadolu’nun içlerine doğru ilerliyordu. Millet her yerde tedirgindi. Yer yer “Müdafaa-i Vatan”, “Müdafaa-i Hukuku Milliye”, “Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk”, “Reddi İlhak” gibi«türlü adlar altında dernekler kurulmuştu.

       Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında, direniş odaklan böyle dağınık ve güçsüzdü. Mustafa Kemal’in parolası “Kuvayı Milliyeyi âmil, iradeyi milliyeyi hâkim kılmak” idi. Bu parola Amasya buluşmasından Erzurum Kongresi’ne, oradan Sivas Kongresi’ne ulaştı. Sivas Kongresi ‘nde, yurttaki bütün müdafaa-i hukuk dernekleri”Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirildi; “Kuvayı Milliyeyi âmil, iradei milliyeyi hâkim kılmak” (Ulusal güçleri harekete geçirmek, ulusal istenci egemen kılmak) sloganı Amasya’dan Erzurum’a, Erzu-rum’dan Sivas’a, oradan da Ankara’ya ulaşarak ilk Büyük Millet Meclisi’nin de parolası oldu.

      ilk Meclis’in, Kuvayı Milliye ruhunu temsil etmesinin nedenide budur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin birinci devresi 23 Nisan1920’de başlayıp eylemli olarak 21 Mayıs 1923 tarihine kadar sürdü; ama hukuksal olarak İkinci Meclis’in işe başlama tarihi olan 11 Ağustos 1923’e değin görevi bitmedi. Bu devreye “İlk Meclis” denmekte. Buradaki “devre” sözcüğü “seçim dönemi” demektir. Osmanlıcada buna “devre-i intihabiye” denirdi. Görevi üç yıldan biraz fazla süren bu Meclis’e Birinci Meclis ya da İlk Meclis denir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Mustafa Kemal Paşa’nm önderliğinde bu Meclis sürdürmüş ve kazanmıştır; önemi bu yönden çok büyüktür. Seçimlerin yenilenmesiyle oluşan İkinci Meclis, 11 Ağustos 1923’te göreve başlayıp eylemli olarak 26 Haziran 1927 tarihine kadar sürer. Hukuksal olarak ise görevi, yeni seçimler sonunda gelen Üçüncü Meclis’in işe başlama tarihi olan 1Kasım 1927’ye değin devam eder. Üçüncü Meclis’in görev süresi ise 1 Kasım 1927’den başlayıp1 Kasım 1931’de biter.

         Meclis’in ilk açıldığı gün olan 23 Nisan 1920’den 1 Ocak 1929 tarihine kadar her üç Meclis ‘te Cumhuriyet tarihinin en ilginç ve önemli meclisleridir: Birinci Meclis, “Milli Mücadele Meclisi”, İkinci ve Üçüncü Meclisler ise “Siyasal ve toplumsal devrim meclisleri “dir.

        Genetik kodlarında  Kuvayı Milliye Ruhunu  taşıyan , yok etmek mümkün olmayınca  da adı  “23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı”na…dönüştürülen büyük önderin büyük projesi…Dünün ve bugünün büyükleri, çocuklara nasıl bir dünya, nasıl bir Türkiye bıraktılar ve bırakıyorlar? mutlu Türkiye mi?!…; hazinesiyle güçlü Türkiye mi?..; ekonomisiyle büyük Türkiye mi?!..

       Cumhuriyetimizin 100. yılında, büyük önderin  işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda hayallerimiz vardı. Bu hayallerimizi birlikte okuyalım:

        •bilim ve teknolojiye hakim,

        •teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen,

        •teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış

           bir “refah toplumu” oluşturabilmek için yaratılacak hedef değerler:   

  • Dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasına girmek.
  • Yıllık GSYH’yı 2 trilyon dolara çıkarmak.
  • Kişi başına düşen milli geliri 20 bin doların üzerine çıkarmak.
  • 500 milyar dolarlık ihracat yapmak.
  • İhracatta ileri ve yüksek teknolojili ürünlerin payını yüzde 20’lere çıkarmak.
  • İnşaat malzemeleri ihracatında 100 milyar dolarla dünyada ilk üç arasına girmek.
  • Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak.
  • 46 milyon turist ağırlamak ve 50 milyar dolar gelir elde etmek.
  • AB’ye tam üyelik kabul edilirse 63 milyon turist ve 86 milyar dolar gelir elde etmek
  • Dünya çapında turizm kentleri oluşturmak.
  • İç turizm pazarından 20 milyon kişinin yararlanmasını sağlamak.
  • Ekonomik sıkıntılardan tamamen uzaklaşmak.
  • Gelir dağılımını daha adil bir hale getirmek.
  • Demokrasi ve hukuk ilkelerini tam işler hale getirmek.
  • Büyüme oranlarını sürdürülebilir olarak ortalama yüzde 7’ler seviyesine yükseltmek.
  • Cari açığı kapatarak cari fazla vermek.
  • İşsizliği çok düşük mertebelere çekmek.
  • Yoksulluk sınırının altındaki nüfusu azaltmak.
  • Çok yüksek insani gelişme kategorisine çıkmak.
  • Avrupa Birliği’ne tam üye olmak.
  • Ortadoğu’da lider ülke olmak.
  • İstanbul’u dünyanın önemli finans şehirlerinden biri yapmak.
  • Orman varlığını, ülke toplam alanının yüzde 30’una çıkarmak
  • Mevcut ormanları geliştirmek, verimliliğini artırmak ve alanlarını genişletmek.
  • Meteoroloji alanında bölgesel merkez olmak.
  • Tüm özel çevre koruma bölgelerinde 2023’e kadar karasal ve denizsel alanlarda biyolojik çeşitlilik tespit çalışmalarını bitirmek.
  • Tüm nesli tehdit ve tehlike altında olan endemik, gösterge türlerin korunmasını sağlamak.
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarını en az yüzde 30 seviyesine çıkarmak.
  • Rüzgar enerjisinde 10 bin MW (megavat) kurulu kapasiteye ulaşmak.
  • Jeotermal kaynakların tamamını kullanmak.
  • 5 bin MW küçük hidroelektrik santrali kurulu kapasitesini sağlamak.
  • 60 milyon kapasiteli 1, 30 milyon kapasiteli 2, 15 milyon kapasiteli 3 havalimanı yapmak.
  • Türkiye’yi havacılık üssü yapmak.
  • Olimpiyat, Dünya Futbol Şampiyonası ya da Avrupa Futbol Şampiyonası gibi bir büyük organizasyona ev sahipliği yapmak.
  • EXPO fuarına ev sahipliği yapmak.
  • Bölünmüş yolları 32 bin kilometreye çıkarmak.
  • Kuzey-güney karayolu koridorlarını iyileştirmek.
  • Yerleşim merkezlerine çevre yolu yapmak.
  • Kuzey Marmara Otoyolu, Tekirdağ-Çanakkale- Balıkesir Otoyolu, Ankara-Delice Otoyolu, Ankara, İzmir Otoyolu, Sivrihisar-Bursa Otoyolu, Afyon- Antalya Otoyolu, Ankara-Niğde Otoyolu, Şanlıurfa- Habur Otoyolu, Aydın-Denizli-Antalya Otoyolu, İstanbul-Ankara-Kafkasya ve İran Otoyolu, Şanlıurfa-Diyarbakır Otoyolu’nu yapmak.
  • 24 yeni karayolu yapmak.
  • Karayolu Akademisi kurmak.
  • Tüm liman ve OSB’lerin bölünmüş yollarla bağlantılarını oluşturmak.
  • Rize-Mardin Otoyolu’nu inşa etmek.
  • Türk Otomotiv Kurumu’nu kurmak.
  • Liman ve deniz tesislerini ulusal ulaşım ve trans Avrupa ağlarına entegre etmek.
  • Yeni liman projeleriyle transit ülke olmak.
  • Elleçleme kapasitesini 32 milyon TEU, 500 milyon ton kuru yük, 350 milyon ton sıvı yük ve 15 milyon yolcuya ulaştırmak.
  • Yurtiçi taşımacılıkta denizyolunun payını yüzde 15’e (ton/km), konteynırlaşma oranını yüzde 15’e (TEU) yükseltmek.
  • Gemi inşa sanayisinde 10 milyar dolar inşa geliri ve yeni istihdam alanları oluşturmak.
  • Katma değeri yüksek, ileri teknolojili gemiler inşa etmek.
  • Marmara Denizi’nde kuzey-güney, doğu-batı ulaşımları için modern, fonksiyonel ve intermodal taşımacılığa uygun 2 veya 3 katlı araç yükleme boşaltma imkânları olan Ro-Ro terminalleri inşa etmek.
  • Kısa mesafe deniz taşımacılığına yönelik, Karadeniz ve Akdeniz limanlarına sefer yapan Ro-Ro, Ro-Pax filosu kapasitesini artırarak hatları çeşitlendirmek.
  • Tersanelerin yoğunlaştığı yerlerde organize yan sanayi bölgeleri oluşturmak.
  • 200 adet balıkçı barınağının 55’ini kademeli olarak yat limanına dönüştürmek.
  • Deniz ticaret filosunu modernize edip, dünyanın en büyük 10 limanından en az birini inşa etmek.
  • Denizcilik ekonomisinde Ar-Ge’nin payını, ulusal hedefe paralel yüzde 2 seviyesine çıkarmak.
  • Türkiye’nin kıyılarını dünyanın en temiz kıyıları arasına taşıyacak etkin bir çevre yönetim sistemi kurmak.
  • Birbirine yakın iskeleleri ihtisas limanlarına dönüştürmek.
  • Gemi inşa sanayisinde yüzde 80 yerli katkı payını yakalamak.
  • Kent içi ulaşım sistemlerini AB standartlarına uyumlu hale getirmek.
  • Engelliler ve fiziksel hareket kısıtlılığı olanlar için ulaşımda planlama ve tasarım standardı oluşturmak.
  • Raylı sistemlerde yerli sanayiyi teşvik etmek.
  • Kent içi trafikte enerji dostu, çevreye duyarlı doğalgaz-hibrit araç kullanmak, deniz-iç suyolu ulaşımını toplu taşımayla entegre edip iyileştirmek.
  • Kentlere özgün otopark yönetim sistemi kurmak.
  • 22 Eylül’ü ‘’otomobilsiz’’ gün ilan etmek.
  • 6 bin 792 kilometre yeni yüksek hızlı tren ağı inşa etmek.
  • 4 bin 707 kilometre konvansiyonel yeni hat inşa etmek.
  • Başkentray projesini inşa etmek
  • Egeray projesini tamamlamak, demiryolu araç filosunu yenilemek
  • Demiryolu Araştırma Enstitüsü kurmak.
  • Demiryolu payını yolcuda yüzde 10, yükte yüzde 20 artırmak.
  • Uçak-dolmuş-taksi işletmeleri kurmak.
  • Deniz, göl gibi yerlere yakın turizm yerleşim merkezlerine hitap edecek deniz hava araçlarını kullanmak, bu alanda gelişim sağlamak.
  • Türkiye’nin uluslararası uydu projelerinde yer alması için gerekli çalışmalar yapmak.
  • Hava kargo taşımacılığına uygun havaalanlarını serbest bölge ilan etmek.
  • Yerli imalat olarak en az 2 tip uluslararası bilinirliği olan tek-çift motor pervaneli ve çift motorlu hafif jet uçağı üretmek.
  • 100 geniş gövde, 450 dar gövde ve 200 bölgesel uçak olacak şekilde 750 uçaklık bir yapıya ulaşmak.
  • Kendi uydusunu uzaya yerleştirecek teknolojiye sahip olmak.
  • Yaylaları, turbo-prob uçuşlarına imkan veren havaalanlarıyla entegre etmek.
  • Posta Düzenleme Kurumu kurmak.
  • Bilişimin hacmini 160 milyar dolara çıkarmak.
  • Genişbant internet abone sayısını 30 milyona ulaştırmak.
  • Uluslararası bilişim şirketlerinin Ar- Ge merkezlerinin Türkiye’de kurulmasının sağlanması amacıyla “Bilişim Vadisi OSB projesini gerçekleştirmek.
  • Avrupa’nın çağrı merkezi üssü olmak.
  • Küresel bilişim teknolojileri pazarında söz sahibi en az bir ulusal şirkete, en az bir ulusal markaya, tasarım ve standardıyla bize ait en az bir ulusal ürüne sahip olmak.
  • Türkiye’nin ilk savaş uçağını tamamlamak.
  • Otomotiv sektörünün 5 milyon araç üretmesini ve 125 milyar dolarlık ihracat yapmasını sağlamak.
  • Yaklaşık 10 milyar dolarlık yaş sebze ve meyve ihracatı yapmak.
  • Hazır giyim sektöründe 60 milyar dolarlık ihracat yapmak.
  • İçme, kullanma ve sanayi için 38.5 milyar metreküplük su kapasitesi yaratmak; su sıkıntısını ortadan kaldırmak.
  • Tüm sulanabilir arazilerin sulanmasını sağlamak.
  • İstanbul’da TEM Otoyolu üzerinde Silivri, Selimpaşa, Bahçeşehir, Avcılar, Kavacık, Ataşehir ve Kurtköy’de cep otogarları yapmak.
  • Avrupa yakasında Silivri-Büyükçekmece Gölü aksında ve TEM Otoyolu arasında kalan bölgeyi; Silivri’nin batısında Değirmenköy, Çanta ve Hadımköy ile Kayabaşı ve Ispartakule’yi; Anadolu yakasında ise Maltepe, Orhanlı, Şile ve Ağva’yı gelişmiş alanlar haline getirmek.
  • Enerji köprüsü haline gelmek.
  • Petrol ve doğalgaz aramalarını artırıp enerjide dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak.
  • İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören şirket sayısını 1.000’e ulaştırmak, nüfusun yüzde 10’una yakın yatırımcı olmasını sağlamak.
  • Okullaşma oranlarını ilköğretim ve ortaöğretimde yüzde 100, yükseköğretimde ise yüzde 50 seviyesine çıkarmak.
  • Teknoparkların etkinliğini artırmak için bölgelerde sağlanan destek, teşvik ve istisnaları 2023’e kadar uzatmak.
  • Ülke nüfusunun yaklaşık 5’te birinin yaşadığı İstanbul, 2023’te 16 milyonu aşacak.
  • Başkent Ankara’nın nüfusu 5.5 milyona, İzmir’inki 4.5 milyona, Bursa’nınki ise 3.4 milyona ulaşacak.

   Bu hayallerimizi ne kadar gerçeğe dünüştürebildik sorusunu siz yanıtlayın. Umudu yitirmeden:

Bu hedeflere ulaşmak için, bu vatan için ,bu millet için  

bu hedeflere ulaşmak için hep üretin, hep emek sarfedin!…

    Bu vatan için, bu bayrak için canını bile esirgemeyen!…

     Kadim değerlere bağlı tüm üreten insanlar için!…

– Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik…

 – Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik / Aktolgalı beylerbeyi haykırdı ilerle / Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle…..,

 Öyleyse çalsın mızraklar, bandolar; öyleyse çocuk balolarında sevinç çığlıklarımızla kutlayalım bu başarıları… Büyük Önderin ilk harcını attığı bağımsızlığı, kutsal bir bayrak gibi elden ele taşıdık; bu bayramları, bu törenleri hakettik çünkü; kutlayalım; kutlayalım hep birlikte:

– Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan…

kutlayalım; çocukların, özgür ve egemen olacak çocuklarımızın bayramlarını kutlayalım!..

Sonsöz: Çocuklar hep gülsün demekle, çocuklar gülmüyor. Buna emek vermek gerekiyor.

O emeğin en yoğununu Büyük Önder verdi. Her erişkine yaşanacak ülke emanet edip onu çocuklar için yaşanacak halde tutma ödevi verdi.

“Tarihte Atatürk’e düşman olup da Türk’e dost olan çıkmamıştır!

Atatürk, Türk Milletinin mavi gözlü bozkurtudur.”

Vatan , Şehitlerimizin bize emanetidir. Vatan,Oğuzhandır,

Vatan Atilla’dır, Vatan  Sultan Alparslan’dır. Vatan,

Sultan Mehmet Han’dır. Vatan, Mustafa Kemal Atatürk’tür…Saygıyla.

Aklı, bilimi ve ahlaki değerleri rehber edinerek yaşatan

Bizi biz yapan, o muhteşem değerlerimizin önünde saygıyla eğiliyor, ve diyorum ki; Allah bize yar olsun, Türk’ün özü var olsun..

Ulusal değerlere, Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkılan nice bayramlar olsun..

Bayramınız kutlu olsun !..

Günleriniz hep aydınlık olsun!..

 Yüreklerindeki sevgi daim olsun!..

 Yüreği “Berkehan ve Bilgehan Deniz” Kadar temiz olan tüm insanların!..

Sağlıcakla kalın!…

 OE -22.04.2013

——————-

Önemli Bir kaç Not:

Not::1

Gagavuz Türk‘ü, Hıristiyan’dır. Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de, Hıristiyan’dır…

Karaim ya da Hazar Türk’ü, Yahudi‘dir…

Altaylar, Tengrici’dir…

Saha-Yakut Türkleri Şaman‘dır…

Uygur Türk‘ünün kimi Budist’tir…

Azerbaycan Türk’ü ya da İran’ın Azeri Türk’ü Şii‘dir…

Anadolu Türkmen‘i Alevi’dir…

Dünyada ilk “Türk Derneği”, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı.

Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu…

Macar Türklerini bilir misin?…

Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?…

Bugün…

Gabor Vona‘yı da bileceksin!…

Hâlâ Necip Fazıl mı okuyorsun?…

Oysa Attila Jozsef‘i okumalısın!…

Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; Turar Rıskulov‘u ya da Ethem Nejat‘ı bilir misin?…

Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordunuz mu?…

Tarihindeki Türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapatilizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?…

Evet sen kardeşim!…

Bak sana bir Türk efsanesini hatırlatayım…

Cengiz Aytmatov’u bilirsin. Kırgız Türk’ü…

Türk birliğinin yılmaz savunucusu. Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz Lenin ödüllü usta bir kalem…

1980 yılında yazdığı bir romanı var: “Gün Olur Asra Bedel”.

Okudun mu?…

Kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır. Bunu Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayandırır.

Efsaneyi birlikte okuyalım:

Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş !…

Bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde bak ne yaparlar:

– Tutsak kişinin saçları iyice kazınır,

– Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçirilir,

– Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır,

– Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılır,

– Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırır,

– Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlar,

– Fakat, deri kafaya o kadar yapışır ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşir ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemez,

– Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlar,

– Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak kişi büyük acılar çeker,

– Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölür,

– Sağ kalan tutsak ise zamanla kendine gelir; yiyip içerek gücünü toparlar.

– Ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olmuştur.

Artık hafızası yoktur…

Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale gelir.

Artık düşünemez…

İnsan olduğunun farkında değildir. Ağzı vardır, dili yoktur. Kaçmayı dahi düşünmeyen,

hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece. Bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle…

Evet… Mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir…

Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır…

Anadolu’da “mankafa” derler !…

Kimbilir… Belki de Cengiz Aytmatov “Bozkurtları” uyarmak istemektedir…

Anlayana…

Bilmeyenler için :
Türk tarihinde ‘Bozkurt’ bir semboldür, idoldür. Öyle sadece bir partinin, grubun sembolü değildir. Biz çöl takımından değiliz, steplerden gelen bir milletiz. O yüzden kurt bizim için mühim ve manalı bir semboldür. Ecnebiler de Atatürk’e ‘Mavi gözlü Bozkurt’ diye hitap ederlerdi .
Bu minvalde bir kelam daha ekleyeyim :
“Tarihte Atatürk’e düşman olup da Türk’e dost olan çıkmamıştır! Atatürk, Türk Milletinin mavi gözlü bozkurtudur.”

Comments

This Post Has 0 Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous
Next
Back To Top