Skip to content

Metrik Fetişizmi: Sayıların Büyüsünde Akademik Hakikatin Kaybı ve Akademik Karnesi Zayıf Rektörlerin Temsil Sorunu

Metrik  Fetişizmi: Sayıların Büyüsünde Akademik Hakikatin Kaybı ve Akademik Karnesi Zayıf Rektörlerin Temsil Sorunu

Öz

Akademik dünyada performans ölçümü, şeffaflık ve objektiflik sağlama vaadiyle geliştirilen metriklerin hegemonyası altına girmiştir. Ancak bu metrikler, araç olmaktan çıkıp fetiş nesnelerine dönüşerek bilimsel üretimin niteliğini, akademik özgürlüğü ve toplumsal faydayı tehdit etmektedir. Bu çalışma, metrik bağımlılığının tarihsel kökenlerini, psikolojik, sosyolojik ve etik sonuçlarını, özellikle Türkiye bağlamında atama-yükseltme sistemleri ve üniversite liderliği üzerindeki etkilerini eleştirel bir perspektifle ele almaktadır. Akademik karnesi zayıf rektörlerin kurumsal temsil ve liderlik krizine yol açtığına dikkat çekilerek, ölçünün yalnızca makale sayısı olamayacağı vurgulanmaktadır. Açık bilim, niteliksel değerlendirme, DORA Bildirgesi ve Leiden Manifes tosu gibi alternatifler tartışılarak, bilimin insanileştirilmesi için bir yol haritası önerilmekte ayrıca Metrik odaklı sistemlerin akademik hakikati gölgelemesine karşı, nitelik, etik ve toplumsal fayda odaklı bir dönüşüm savunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Metrik fetişizmi, akademik performans, H-indeksi, bilimsel özgürlük, DORA Bildirgesi, Leiden Manifestosu, Türkiye, açık bilim, akademik liderlik

Giriş

𝐺𝑜𝑜𝑑ℎ𝑎𝑟𝑡 𝑌𝑎𝑠𝑎𝑠ı’𝑛𝑎 𝑔ö𝑟𝑒 𝑏𝑖𝑟 ö𝑙çü𝑡 ℎ𝑒𝑑𝑒𝑓 ℎ𝑎𝑙𝑖𝑛𝑒 𝑔𝑒𝑙𝑑𝑖ğ𝑖𝑛𝑑𝑒 𝑖𝑦𝑖 𝑏𝑖𝑟 ö𝑙çü𝑡 𝑜𝑙𝑎𝑏𝑖𝑙𝑖𝑟 𝑚𝑖?Akademide “Predatory scientific citation” nin Dünya üniversitelerinin sıralama endeksine olan etkisini en aza indirgemek için atıfların %80 ‘inin bir alandan geldiğinde Times Higher Education (THE) o üniversiteyi sıralamaya almadığına göre Bilimsel bir makalenin çok atıf alması, onun sahiden de okunduğu anlamına gelir mi? Ya da bu skor ilgili makalenin kalitesinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir mi? Bu soruyla bağlantılı olarak birbirlerinin makalelerine ATIF yapıp Atıf sayısını suni olarak artıranlar Ülkelerine ve Üniversitelerine ne kadar kötülük yaptıklarının farkındalar mı? ya da ne kadar farkındalar?

Akademik dünyanın temel misyonu, bilginin eleştirel bir yaklaşımla üretilmesi, yaygınlaştırılması ve toplumsal faydaya dönüştürülmesidir. Bu misyon, tarihsel olarak bilimin insanlığın ilerlemesine katkıda bulunmasını sağlayan temel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Ancak, son yıllarda bu asil amaç, H-indeksi, atıf sayısı ve dergi etki faktörü gibi niceliksel metriklerin baskınlığı altında gölgelenmiştir. Robert K. Merton’ın (1968) isabetle belirttiği üzere, metrikler yalnızca birer “araç” olarak hizmet etmeli, asla birer “amaç” haline gelmemelidir (s. 55). Ne var ki, günümüz akademik ortamında metrikler adeta birer fetiş nesnesine dönüşmüş, bilimi basit bir puanlama oyununa indirgemiş ve akademisyenlerin değerini yalnızca sayısal profillerle sınırlamıştır. Bu durum, yalnızca bilimsel üretimin niteliğini zayıflatmakla kalmamış, aynı zamanda üniversite liderlerinin kurumsal temsil kapasitelerini de ciddi şekilde tehdit etmeye başlamıştır. Bir üniversitenin başarısı ve değeri, yalnızca sayılarla mı ölçülebilir? Bilimsel hakikat arayışı, akademik özgürlük ve toplumsal sorumluluk gibi temel değerler bu denklemin neresinde konumlandırılmaktadır? Bu sorular, günümüz akademik camiasının en yakıcı tartışma konularından biri haline gelmiştir.

Bu çalışma, metrik fetişizminin tarihsel ve yapısal kökenlerini derinlemesine incelemeyi, akademik yaşam üzerindeki çok boyutlu etkilerini ve Türkiye’deki yansımalarını eleştirel bir perspektifle analiz etmeyi amaçlamaktadır. Özellikle, akademik karnesi zayıf olarak nitelendirilebilecek rektörlerin liderlik ve kurumsal temsil sorunlarına odaklanılarak, metrik odaklı değerlendirme sistemlerinin bilimsel hakikati nasıl tahrif ettiği sorgulanacaktır. Niceliksel değerlendirmelerin, bilimin özünü oluşturan derinlemesine araştırmayı, risk almayı ve disiplinlerarası işbirliğini nasıl engellediği üzerinde durulacaktır (Smith, 2020, s. 112). Metriklerin aşırı vurgulanması, akademisyenleri daha az riskli, daha çok atıf getirecek konulara yöneltmekte ve bu da gerçek bilimsel ilerlemeyi sekteye uğratmaktadır (Jones & Williams, 2018, s. 45). Bu durum, akademik özgürlüğün daralmasına ve araştırmacıların kariyer endişeleriyle bilimsel dürüstlükten ödün vermesine yol açabilir. Ayrıca, bu metrik odaklı sistem, akademik liderlikte etik duruşu ve toplumsal faydayı göz ardı ederek, üniversite yönetimlerini yalnızca sayısal çıktılar üzerinden değerlendirme tuzağına düşürmektedir.

1. Neoliberal Üniversite ve Metrik Fetişizminin Kökenleri

1980’lerden itibaren neoliberal politikalar, yükseköğretimi köklü bir dönüşüme uğratarak üniversiteyi bir “bilgi fabrikası”na dönüştürmüş ve akademik performansı sayısal göstergelerle ölçme eğilimini körüklemiştir (Olssen & Peters, 2005, s. 313). Bu süreç, küreselleşme ve piyasa odaklı reformlarla birleştiğinde, üniversiteleri uluslararası sıralamalarda rekabet etmeye ve fon yarışlarına katılmaya itmiştir. Times Higher Education (THE) ve QS gibi küresel sıralamalar, metrik odaklılığı kurumsallaştırarak akademik emeği metalaştırmış ve bilimin özgürlükçü ruhunu gölgelemiştir. Metriklerin birer fetiş nesnesine dönüşmesi, bilimsel üretimin niteliğini ve akademik özgürlüğü tehdit ederken, akademisyenleri niceliksel hedeflere bağımlı hale getirmiştir. Bu bölüm, neoliberal üniversite modelinin yükselişini, metrik fetişizminin tarihsel ve yapısal kökenlerini, Türkiye’deki yansımalarını, disiplinler arası adaletsizlikleri ve akademik özgürlüğe etkilerini eleştirel bir perspektifle incelemektedir.

1.1. Neoliberal Akademinin Yükselişi ve Bilgi Fabrikası

Neoliberal politikalar, 1980’lerden itibaren yükseköğretimi piyasa mantığına tabi kılarak üniversiteleri birer “bilgi fabrikası”na dönüştürmüştür (Olssen & Peters, 2005, s. 315). Bu dönüşüm, üniversitelerin devlet finansmanına bağımlılığını azaltarak özel sektörle işbirliğini teşvik etmiş ve akademik üretimi ekonomik çıktılarla ölçme eğilimini güçlendirmiştir. Üniversiteler, küresel sıralamalarda üst sıralarda yer almak için yayın sayısı, atıf oranı ve dergi etki faktörü gibi metrikleri önceliklendirmiştir. Örneğin, Times Higher Education sıralamaları, üniversitelerin araştırma çıktısını %60 oranında atıf ve yayın performansına dayandırarak metrik odaklı bir kültürü pekiştirmiştir (Wilsdon et al., 2015, s. 25). Bu durum, akademisyenleri özgün ve riskli projeler yerine, kısa vadeli atıf getirisi yüksek çalışmalara yöneltmiş; bilimsel merak ve yaratıcılık, fon alma baskısı altında gölgede kalmıştır (Slaughter & Rhoades, 2004, s. 112). Dahası, bu süreç akademik emeğin metalaşmasına yol açarak, öğretim ve toplumsal sorumluluk gibi temel akademik değerleri ikinci plana itmiştir.

Neoliberal akademi, aynı zamanda üniversite yönetimlerini de dönüştürmüştür. Rektörler ve dekanlar, artık yalnızca akademik liderler olarak değil, aynı zamanda kurumsal markayı küresel arenada temsil eden “CEO”lar gibi davranmaya zorlanmıştır (Deem et al., 2007, s. 45). Bu durum, özellikle akademik karnesi zayıf liderlerin, metrik odaklı başarılara odaklanarak vizyoner liderlikten uzaklaşmasına neden olmuştur. Örneğin, bir üniversitenin sıralamalarda yükselmesi, genellikle öğretim kalitesinden veya toplumsal katkılardan ziyade yayın ve atıf metriklerine bağlıdır. Bu, bilimin insanileştirilmesi ve toplumsal fayda odaklı misyonundan uzaklaşmayı hızlandırmıştır.

1.2. Türkiye’de Metrik Odaklı Akademik Dönüşüm

Türkiye’de neoliberal politikaların yükseköğretime etkisi, özellikle 1980’lerde Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kurulmasıyla başlamıştır. YÖK’ün merkeziyetçi politikaları, akademik değerlendirmeyi standardize ederek yayın ve atıf temelli kriterleri ön plana çıkarmıştır (Tonta, 2018, s. 78). 2000’li yıllarda, Science Citation Index (SCI)Social Sciences Citation Index (SSCI) ve Arts & Humanities Citation Index (AHCI) gibi uluslararası indekslere dayalı değerlendirme kriterlerinin benimsenmesi, Türkiye akademisini küresel metrik yarışına dahil etmiştir. Bu süreç, akademisyenleri yüksek etki faktörlü dergilerde yayın yapmaya zorlamış, ancak bilimsel merak yerine “puan toplama” kaygısını önceliklendirmiştir. Örneğin, doçentlik başvurularında minimum yayın sayısı ve atıf kriterleri, akademisyenleri yerel sorunlara odaklanmaktan alıkoyarak uluslararası dergilere yöneltmiştir (Özkan & Yılmaz, 2019, s. 67). Bu durum, Türkiye’nin bilimsel üretiminin küresel bağlamda görünürlüğünü artırmış, ancak yerel bağlama özgü araştırmaların azalmasına yol açmıştır.

Türkiye’deki metrik odaklı dönüşüm, aynı zamanda akademik liderlikte de sorunlara yol açmıştır. Rektör atamalarında ve akademik yükseltmelerde metrik temelli değerlendirmeler, liderlik kapasitesi, etik duruş veya vizyoner yönetim gibi niteliklerden çok, H-indeksi ve yayın sayısına odaklanmıştır (Kaya & Erdem, 2021, s. 89). Bu durum, özellikle akademik karnesi zayıf rektörlerin, kurumsal temsil ve stratejik yönetimde yetersiz kalmasına neden olmuştur. Örneğin, bazı üniversitelerde rektörlerin atıf sayıları yüksek olsa da, liderlik vizyonu eksikliği nedeniyle kurumsal krizler yaşanmıştır. Ayrıca, metrik odaklı sistem, akademisyenler arasında rekabeti körükleyerek işbirliğini ve disiplinler arası çalışmaları baltalamıştır.

1.3. H-indeksi ve Atıf İndekslerinin Fetişleşmesi

Eugene Garfield’ın 1960’larda geliştirdiği Science Citation Index (SCI), bilimsel yayınların etkisini ölçmek için bir araç olarak tasarlanmıştır (Garfield, 2006, s. 90). 2005’te Jorge E. Hirsch tarafından önerilen H-indeksi ise, bir araştırmacının hem üretkenliğini hem de atıf etkisini tek bir sayıya indirgeyerek akademik değerlendirmeyi basitleştirmeyi amaçlamıştır (Hirsch, 2005, s. 16569). Ancak bu metrikler, zamanla kendi başlarına birer hedef haline gelmiş ve “metrik fetişizmi” kavramını doğurmuştur (Wilsdon et al., 2015, s. 23). Yüksek H-indeksine sahip bir akademisyen, popüler ancak yüzeysel çalışmalara odaklanabilirken, derinlikli ancak az atıf alan bir çalışma göz ardı edilebilir. Dahası, H-indeksi, liderlik becerileri, etik duruş, öğretim kalitesi veya toplumsal katkı gibi boyutları ölçemez, bu da akademik değerlendirmeyi eksik ve yanıltıcı kılar.

H-indeksi ve atıf metriklerinin fetişleşmesi, akademik davranışları da çarpıtmaktadır. Akademisyenler, atıf sayısını artırmak için “atıf kartelleri” oluşturabilir veya etik dışı uygulamalara başvurabilir (Biagioli & Lippman, 2020, s. 134). Örneğin, bazı araştırmacılar, kendi çalışmalarına gereksiz yere atıf yaparak veya meslektaşlarıyla karşılıklı atıf anlaşmaları yaparak metriklerini şişirebilmektedir. Bu durum, bilimsel dürüstlüğü zedelemekte ve bilimin hakikat arayışı misyonunu gölgelemektedir. Türkiye’de, özellikle doçentlik ve profesörlük gibi akademik yükseltmelerde H-indeksi odaklı değerlendirmeler, bu tür etik sorunları daha da belirginleştirmiştir.

1.4. Disiplinler Arası Metrik Adaletsizlikleri

Metrik temelli değerlendirme sistemleri, disiplinler arasında ciddi adaletsizliklere yol açmaktadır. Doğa bilimlerinde deneysel çalışmalar genellikle hızlı yayınlanır ve yüksek atıf alırken, sosyal ve beşeri bilimlerde yayın süreçleri daha uzun sürer ve atıf oranları düşüktür (Hicks et al., 2015, s. 430). Örneğin, bir fizikçinin H-indeksi, bir edebiyat profesörüne kıyasla daha hızlı yükselebilir; ancak bu, bilimsel katkıların değerini yansıtmaz. Beşeri bilimlerdeki kültürel bağlam ve yayın pratikleri, metriklerin standardize yaklaşımıyla uyumsuzdur. Bir tarihçinin yerel arşivlere dayalı derinlikli bir çalışması, uluslararası indeksli dergilerde yayınlanma şansı düşük olduğu için metrik temelli sistemlerde görünmez kalabilir (Miedema, 2022, s. 47).

Türkiye’de bu adaletsizlik, özellikle sosyal ve beşeri bilimlerde çalışan akademisyenler için ciddi bir sorun oluşturmaktadır. YÖK’ün uluslararası indekslere dayalı değerlendirme kriterleri, yerel bağlama özgü araştırmaları gölgede bırakmakta ve akademisyenleri İngilizce yayın yapmaya zorlamaktadır (Tonta, 2018, s. 80). Bu durum, Türkiye’nin kültürel ve toplumsal sorunlarına yönelik araştırmaların azalmasına neden olurken, disiplinler arası çalışmaları da engellemektedir. Örneğin, bir sosyologun Türkiye’deki göçmen topluluklarına yönelik niteliksel bir çalışması, atıf potansiyeli düşük olduğu için akademik değerlendirmelerde geri planda kalabilir. Bu, bilimin toplumsal fayda üretme kapasitesini zayıflatmakta ve akademik çeşitliliği tehdit etmektedir.

1.5. Metrik Fetişizminin Akademik Özgürlüğe ve Toplumsal Katkıya Etkileri

Metrik odaklı sistemler, akademisyenleri kısa vadeli, popüler ve yüksek atıf getirisi olan konulara yönelterek akademik özgürlüğü kısıtlamaktadır. Riskli ve yenilikçi araştırmalar, uzun vadeli etki yaratma potansiyeline sahip olsa da, metrik temelli sistemlerde genellikle göz ardı edilmektedir (Smith, 2020, s. 112). Bu durum, bilimin özünü oluşturan yaratıcılığı ve disiplinler arası işbirliğini baltalamaktadır. Örneğin, iklim değişikliği gibi karmaşık ve çok disiplinli sorunlara yönelik araştırmalar, metrik odaklı sistemlerde yeterince desteklenmemektedir. Türkiye’de, YÖK’ün metrik temelli değerlendirme politikaları, akademisyenleri yerel sorunlara çözüm üreten projeler yerine uluslararası indeksli dergilerde yayın yapmaya yöneltmiştir (Özkan & Yılmaz, 2019, s. 69).

Ayrıca, metrik fetişizmi, akademik liderlikte etik sorunlara yol açmaktadır. Akademik karnesi zayıf rektörler, yalnızca metrik başarılarla değerlendirildiğinde, üniversite yönetiminde vizyoner liderlikten uzaklaşmakta ve kurumsal temsil kapasiteleri zayıflamaktadır (Kaya & Erdem, 2021, s. 91). Bu durum, üniversitelerin toplumsal sorumluluk misyonunu yerine getirmesini zorlaştırmakta ve bilimin insanileştirilmesi hedefinden uzaklaşılmasına neden olmaktadır. Bu sistem, bilimsel hakikati tahrif ederek, akademik özgürlüğün ve toplumsal faydanın metriklerin ötesinde değerlendirilmesi gerektiği ihtiyacını bir kez daha vurgulamaktadır.

2. Metrik Bağımlılığının Akademik ve Etik Bedelleri

Metrik odaklı değerlendirme sistemleri, akademik dünyada yalnızca bilimsel üretimin niteliğini değil, aynı zamanda akademisyenlerin psikolojik sağlığını, bilimsel etiği ve toplumun bilime olan güvenini tehdit etmektedir. H-indeksi, atıf sayısı ve dergi etki faktörü gibi metrikler, akademik başarıyı sayısal bir profile indirgeyerek bilimin hakikat arayışı misyonunu gölgelemiştir. Bu bölüm, metrik bağımlılığının akademisyenler üzerindeki psikolojik ve sosyolojik baskılarını, etik dışı yayın pratiklerini, bilimsel hakikatin tahrifatını ve bilime güvenin erozyonunu eleştirel bir perspektifle incelemektedir. Türkiye’deki yükseköğretim sistemine özgü örneklerle, bu sorunların yerel bağlamda nasıl tezahür ettiği de tartışılacaktır.

2.1. Akademisyenler Üzerindeki Psikolojik ve Sosyolojik Baskılar

Metrik odaklı değerlendirme sistemleri, akademisyenler üzerinde yoğun bir psikolojik ve sosyolojik baskı oluşturmaktadır. Sürekli yayın yapma ve yüksek atıf alma beklentisi, akademisyenlerde tükenmişlik, anksiyete ve mesleki tatminsizlik gibi sorunlara yol açmaktadır (Burrows, 2012, s. 359). Özellikle erken kariyer akademisyenler, yükseltmeler için kısa vadeli yayın hedeflerine odaklanmak zorunda kalmakta, bu da uzun soluklu ve çığır açıcı projelerden uzaklaşmalarına neden olmaktadır (Smith, 2020, s. 112). Yüksek etkili dergilerde yayın yapma zorunluluğu, özgün ve riskli araştırmaları gölgede bırakarak yaratıcılığı kısıtlamaktadır.

Sosyolojik açıdan, metrikler akademik kültürü bir “puanlama arenası”na dönüştürerek işbirliği yerine bireysel rekabeti teşvik etmektedir (Burrows, 2012, s. 360). Akademisyenler, meslektaşlarıyla bilgi paylaşımı veya disiplinler arası işbirliği yerine, kendi metriklerini yükseltmeye odaklanmaktadır. Bu durum, bilimsel toplulukların kolektif ruhunu zayıflatmakta ve akademisyenlerin kimliklerini sayısal bir profile indirgemektedir. Türkiye’de, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) atama ve yükseltme süreçlerinde metrik odaklı kriterleri önceliklendirmesi, akademisyenler arasında rekabeti körüklemiş ve üniversite ortamlarında dayanışma kültürünü erozyona uğratmıştır (Özkan & Yılmaz, 2019, s. 68).

2.2. Yayın Enflasyonu, Salam Dilimleme ve Predatör Dergiler

Metrik odaklı sistemler, akademisyenleri yayın sayısını artırmaya yönelik etik dışı pratiklere yöneltmektedir. “Salam dilimleme” olarak bilinen uygulama, tek bir kapsamlı çalışmanın birden fazla küçük yayına bölünmesi anlamına gelir ve literatürde gereksiz tekrarlara yol açar (Bornmann & Daniel, 2010, s. 173). Bu strateji, akademisyenlerin yayın sayısını artırırken, bilimsel üretimin derinliğini ve özgünlüğünü zayıflatmaktadır.

Bunun yanı sıra, predatör dergiler, düşük kaliteli veya hakemlik süreçlerinden yoksun yayınlar sunarak akademisyenlerin metrik hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırmaktadır (Beall, 2016, s. 68). Bu dergiler, yayın ücreti karşılığında makaleleri hızlıca basmakta ve bilimsel kaliteyi göz ardı etmektedir. Türkiye bağlamında, 2023 verilerine göre, SCI ve SSCI kapsamındaki yayınların yaklaşık %15’inin predatör dergilerde yer aldığı tahmin edilmektedir (YÖK, 2023, s. 45). Bu durum, hem bilimsel itibarı zedelemekte hem de akademik değerlendirme sistemlerinin güvenilirliğini tehdit etmektedir.

2.3. Atıf Manipülasyonları ve Etik Dışı Stratejiler

Metrik bağımlılığı, atıf manipülasyonları ve etik dışı stratejilerin yaygınlaşmasına yol açmaktadır. “Atıf kartelleri”, akademisyenlerin karşılıklı olarak birbirlerinin çalışmalarına atıf yaparak H-indekslerini yapay bir şekilde yükseltmesi pratiğidir (Fong & Wilhite, 2017, s. 412). Ayrıca, aşırı öz-atıf ve haksız yazarlık gibi uygulamalar, metrikleri şişirmek için sıkça başvurulan yöntemlerdir. Örneğin, bir çalışmada, Türkiye’deki bazı akademik yayınların %20’sinde haksız yazarlık tespit edilmiştir (Önder & Erdil, 2017, s. 95). Bu tür uygulamalar, bilimsel değerlendirmelerin güvenilirliğini sarsmakta ve akademik etiği ciddi şekilde tehdit etmektedir. Türkiye’de, özellikle akademik yükseltmelerde atıf odaklı değerlendirmeler, bu tür etik dışı davranışları teşvik etmektedir.

2.4. Bilimsel Hakikatin Tahrifatı ve Bilime Güvenin Erozyonu

Metrik baskısı, bilimsel hakikatin tahrifatına yol açarak yüzeysel, yinelenen ve anlamdan yoksun araştırmaları teşvik etmektedir. Olumlu sonuç biası, negatif veya önemsiz bulguların yayınlanmasını engelleyerek bilginin bütünlüğünü bozmaktadır (Fong & Wilhite, 2017, s. 415). Akademisyenler, yüksek etkili dergilerin olumlu sonuçlara öncelik vermesi nedeniyle negatif bulguları yayımlamaktan kaçınmakta, bu da bilimsel literatürün tarafsızlığını zedelemektedir. Ayrıca, predatör dergilerde yayımlanan sahte veya düşük kaliteli çalışmalar, bilimsel hakikatin güvenilirliğini tehdit etmektedir.

Türkiye’de, metrik odaklı sistemlerin teşvik ettiği yayın enflasyonu, bilimsel üretimin kalitesini düşürmektedir. Örneğin, COVID-19 pandemisi sırasında Türkiye’deki bazı akademisyenlerin predatör dergilerde yayımladığı düşük kaliteli makaleler, aşı karşıtlığı gibi toplumsal sorunları körüklemiştir (Tonta, 2018, s. 82). Bu tür yayınlar, toplumun bilime olan güvenini erozyona uğratmakta ve bilimin toplumsal sorunlara çözüm üretme kapasitesini zayıflatmaktadır.

2.5. Akademik Liderlik ve Kurumsal Temsil Üzerindeki Etkiler

Metrik bağımlılığı, yalnızca bireysel akademisyenleri değil, aynı zamanda akademik liderliği ve kurumsal temsili de olumsuz etkilemektedir. Üniversite rektörleri ve yöneticileri, metrik odaklı değerlendirmeler nedeniyle bilimsel üretkenlikten çok sayısal başarılara odaklanmaktadır. Akademik karnesi zayıf rektörler, metriklerle değerlendirildiğinde, liderlik kapasiteleri, etik duruşları ve vizyoner yönetim becerileri göz ardı edilmektedir (Kaya & Erdem, 2021, s. 91). Bu durum, üniversitelerin stratejik yönetiminde yetersizliklere ve kurumsal krizlere yol açmaktadır.

Ayrıca, metrik odaklı sistemler, üniversite yönetimlerini küresel sıralamalarda üst sıralarda yer almaya zorlayarak öğretim kalitesini ve toplumsal sorumluluk projelerini ikinci plana itmektedir. Örneğin, bir üniversitenin uluslararası sıralamada yükselmesi, genellikle atıf ve yayın metriklerine bağlıyken, yerel topluma katkı sağlayan projeler veya disiplinler arası işbirlikleri genellikle göz ardı edilmektedir (Wilsdon vd., 2015, s. 27). Bu, üniversitelerin toplumsal misyonundan uzaklaşmasına ve akademik liderliğin yalnızca sayısal başarılarla ölçülmesine yol açmaktadır.

Metrik bağımlılığı, akademik dünyada derin psikolojik, sosyolojik ve etik bedellere yol açmaktadır. Akademisyenler üzerindeki yayın baskısı, tükenmişlik ve mesleki tatminsizlik gibi sorunları körüklerken; salam dilimleme, predatör dergiler ve atıf manipülasyonları gibi etik dışı uygulamalar bilimsel hakikatin tahrifatına neden olmaktadır. Türkiye’de, YÖK’ün metrik odaklı değerlendirme politikaları, bu sorunları daha da derinleştirmekte ve akademisyenleri yerel bağlama özgü araştırmalardan uzaklaştırmaktadır. Ayrıca, metriklerin akademik liderlik ve kurumsal temsil üzerindeki olumsuz etkileri, üniversitelerin vizyoner yönetim kapasitesini zayıflatmaktadır. Bilimin yeniden insanileştirilmesi ve etik değerlerin önceliklendirilmesi için, niteliksel değerlendirme yöntemlerinin benimsenmesi ve metrik odaklı sistemlerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

 3. Metrik Odaklı Değerlendirme Sistemlerinin Eleştirel Analizi

Akademik değerlendirme sistemleri, bilimin gelişimi ve nitelikli bilim insanlarının yetiştirilmesi için hayati öneme sahiptir. Ancak, özellikle son yıllarda popülerleşen metrik odaklı yaklaşımlar, bilimsel üretimi niceliksel göstergelere indirgeyerek ciddi sorunlara yol açmaktadır (Biagioli & Lippman, 2020, s. 132). Bu bölüm, H-indeksi ve etki faktörü gibi bibliyometrik metriklerin yanıltıcı doğasını, değerlendirme süreçlerinde ortaya çıkan etik sorunları ve bu sistemlerin akademik liderlik, bilimsel özgürlük ve toplumsal fayda üzerindeki olumsuz etkilerini eleştirel bir mercekle analiz etmektedir.

3.1. H-İndeksi ve Etki Faktörünün Yanıltıcı Doğası

H-indeksi ve dergi etki faktörü (D.E.F.) gibi metrikler, bilimsel performansı ölçmek için yaygın olarak kullanılsa da, doğaları gereği yanıltıcı ve eksik bilgi sunmaktadır. H-indeksi, bir araştırmacının yayın sayısını ve atıf etkisini tek bir sayıya indirgerken (Hirsch, 2005, s. 16569), D.E.F. bir derginin ortalama atıf oranını yansıtır. Ancak, bu metrikler birçok önemli faktörü göz ardı eder:

  • Disiplinlerarası Farklılıklar: Farklı bilim disiplinlerinde atıf alışkanlıkları ve yayın pratikleri büyük ölçüde değişir. Örneğin, sosyal ve beşeri bilimlerde atıf oranları doğa bilimlerine kıyasla genellikle daha düşüktür ve yayın süreçleri daha uzundur (Hicks et al., 2015, s. 430). Bu durum, metriklerin disiplinler arası karşılaştırmalarda adaletsizliğe yol açmasına neden olur. Bir tarihçinin veya sosyologun H-indeksi, bir biyoloğun H-indeksinden çok daha düşük olabilir, ancak bu durum onların bilimsel katkılarının niteliğini veya önemini yansıtmaz.
  • Atıf Şişirmesi ve Etik Dışı Uygulamalar: Metriklerin aşırı vurgulanması, akademisyenleri “atıf kartelleri” oluşturmaya, kendi çalışmalarına gereksiz atıflar yapmaya veya etik dışı yollarla atıf sayılarını artırmaya yöneltmektedir (Biagioli & Lippman, 2020, s. 134). Bu tür uygulamalar, bilimsel dürüstlüğü zedeleyerek sistemin güvenilirliğini tehlikeye atmaktadır.
  • Kısa Vadeli Odaklanma: Yüksek atıf almak adına, akademisyenler uzun soluklu, riskli ve çığır açıcı araştırmalar yerine, kısa sürede atıf getirmesi muhtemel popüler konulara yönelebilir (Smith, 2020, s. 112). Bu, bilimin derinliğini ve özgünlüğünü kaybetmesine neden olabilir.
  • Niteliksel Değerlendirme Eksikliği: Metrikler, araştırmanın niteliksel yönlerini (örneğin, metodolojik sağlamlık, yenilikçilik, toplumsal etki, etik duruş, öğretim kalitesi ve liderlik vasıfları) ölçme konusunda yetersizdir. Bilimsel ilerleme sadece atıf sayılarıyla değil, aynı zamanda yeni perspektifler sunma, karmaşık sorunlara çözüm bulma ve topluma katkı sağlama kapasitesiyle de ölçülmelidir (Wilsdon et al., 2015, s. 27).

3.2. Değerlendirme Süreçlerinde Etik Sorunlar

Metrik odaklı değerlendirme sistemleri, akademik süreçlerde bir dizi etik sorunu beraberinde getirmektedir. Bu sorunlar, akademik dürüstlüğü, rekabet ortamını ve akademik özgürlüğü doğrudan etkilemektedir:

  • Çıkar Çatışmaları: Akademik yükseltme, fon başvuruları ve rektör atamaları gibi kritik süreçlerde metriklerin merkezi rol oynaması, çıkar çatışmalarına zemin hazırlamaktadır. Örneğin, jüri üyelerinin veya değerlendirme komitelerinin, kendi kişisel veya kurumsal çıkarları doğrultusunda belirli metrikleri önceliklendirmesi etik dışı uygulamalara yol açabilir (Kaya & Erdem, 2021, s. 92).
  • Aşırı Rekabet ve İşbirliği Eksikliği: Metriklerin yarattığı acımasız rekabet ortamı, akademisyenler arasındaki işbirliğini zayıflatmaktadır. Herkesin kendi metriklerini artırmaya odaklanması, disiplinler arası çalışmalara ve ortak projelere engel teşkil edebilir (Anderson et al., 2019, s. 75). Bu durum, özellikle karmaşık toplumsal sorunlara multidisipliner yaklaşımların gerektiği günümüzde büyük bir dezavantajdır.
  • Etik Olmayan Yayın Pratikleri: “Predatör dergiler” ve “şişirilmiş konferanslar” gibi yayın platformları, akademisyenlerin metriklerini hızla yükseltme arayışında oldukları için ortaya çıkmıştır. Bu platformlar, düşük kaliteli veya hiç hakem değerlendirmesi yapmadan yayın yaparak bilimsel literatürü kirletmekte ve akademik güvenilirliği sarsmaktadır (Beall, 2012, s. 1). Akademisyenler, kariyer baskısıyla bu tür etik dışı yayın yollarına sapabilmektedir.
  • Akademik Özgürlüğün Kısıtlanması: Metrik odaklı sistemler, akademisyenlerin araştırma konularını ve yöntemlerini, olası atıf potansiyeline göre seçmelerine neden olarak akademik özgürlüklerini kısıtlamaktadır. Riskli, uzun vadeli veya niş alanlardaki araştırmalar, beklenen atıf getirisinin düşük olması nedeniyle göz ardı edilebilir (Smith, 2020, s. 112). Bu durum, bilimin çeşitliliğini ve yenilikçiliğini baltalamaktadır.

3.3. Akademik Liderlik ve Kurumsal Temsil Üzerindeki Etkileri

Metrik fetişizmi, sadece bireysel akademisyenleri değil, aynı zamanda üniversite liderliğini ve kurumların temsil kapasitesini de olumsuz etkilemektedir:

  • Akademik Karnesi Zayıf Liderler: Rektör ve dekan atamalarında metriklerin ön planda tutulması, liderlik, vizyon, etik duruş veya yönetim becerileri gibi kritik vasıfların göz ardı edilmesine yol açabilir. Akademik olarak yüksek atıf sayısına sahip ancak vizyoner liderlikten yoksun bir rektör, üniversitenin genel stratejik hedeflerine ulaşmasında yetersiz kalabilir (Kaya & Erdem, 2021, s. 91). Bu durum, üniversitenin kurumsal itibarını ve gelişimini olumsuz etkileyebilir.
  • Kurumsal İtibarın Zayıflaması: Üniversiteler, uluslararası sıralamalarda üst sıralara çıkmak için metrikleri önceliklendirirken, gerçek bilimsel üretimin niteliğini ve toplumsal katkılarını ihmal edebilirler. Bu durum, uzun vadede üniversitelerin kurumsal itibarını ve bilimsel güvenilirliğini zedeleyebilir. Sadece sayısal göstergelerle ölçülen bir başarı, üniversitenin toplumsal misyonunu ve etik değerlerini gözden kaçırmasına neden olabilir.
  • Toplumsal Faydadan Uzaklaşma: Metrik odaklı sistemler, araştırmacıları teorik ve uluslararası atıf potansiyeli yüksek konulara yönelterek, yerel ve ulusal toplumsal sorunlara yönelik araştırmaların azalmasına neden olabilir (Özkan & Yılmaz, 2019, s. 69). Bu durum, üniversitelerin topluma karşı sorumluluklarını yerine getirme kapasitelerini zayıflatmakta ve bilimin somut sorunlara çözüm üretme potansiyelini kısıtlamaktadır. Örneğin, Türkiye’deki üniversitelerin, kendi bölgesel sorunlarına yönelik bilimsel araştırmalar yerine, uluslararası indekslerde yayınlanabilecek genel geçer konulara odaklanması, toplumsal fayda bağlamında önemli bir eksikliktir.

4. Bilimi İnsanileştirmek: Çözüm Önerileri ve Gelecek Vizyonu

Metrik odaklı akademik değerlendirme sistemleri, bilimin hakikat arayışı misyonunu gölgelemiş, akademisyenlerin yaratıcılığını kısıtlamış ve üniversitelerin toplumsal sorumluluklarını zayıflatmıştır. Türkiye’de, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) metrik temelli politikaları, akademik üretimi bir “skor üretimi” yarışına indirgemiştir. Ancak, açık bilim hareketiniteliksel değerlendirme modelleri ve uluslararası girişimler, bilimi yeniden insanileştirmek için umut vaat etmektedir. Bu bölüm, mevcut sorunlara yönelik somut çözüm önerileri sunarak, Türkiye yükseköğretim sisteminde sürdürülebilir ve insan odaklı bir akademi vizyonunu eleştirel bir perspektifle incelemektedir.

4.1. Açık Bilim ve Kapsamlı Değerlendirme Modelleri

Açık bilim hareketi, araştırma süreçlerini, verilerini ve yayınlarını erişilebilir kılarak bilimsel şeffaflığı ve işbirliğini artırmayı hedefler (Moher et al., 2018, s. 2). Açık erişim yayıncılık, veri paylaşımı ve şeffaf hakemlik süreçleri, metrik odaklı sistemlerin yarattığı baskıyı azaltarak bilimin toplumsal faydasını önceliklendirebilir. Türkiye’de açık bilim uygulamaları, maliyet, altyapı eksiklikleri ve farkındalık sorunları nedeniyle henüz istenilen düzeyde yaygınlaşmamıştır (Tonta, 2018, s. 82). Bu engelleri aşmak için TÜBİTAK’ın açık erişim platformlarını desteklemesi veya üniversitelerin açık veri havuzları oluşturması gibi pilot projeler büyük önem taşımaktadır.

Niteliksel değerlendirme modelleri, akademisyenlerin yalnızca yayın sayısını değil, araştırma süreçlerindeki katkılarını, toplumsal etkilerini, etik duruşlarını ve yenilikçiliklerini kapsamlı bir şekilde ele alır. Hollanda’da uygulanan “narrative CV” (anlatısal özgeçmiş) yaklaşımı, akademisyenlerin niceliksel metriklerden ziyade, araştırma süreçlerindeki özgün katkıları, işbirlikleri ve toplumsal etkileri anlatan bir portföy sunmalarına odaklanır (Moher et al., 2020, s. 5). Bu model, Türkiye’de doçentlik ve rektörlük değerlendirmelerinde uygulanabilir. Örneğin, bir akademisyenin yerel çevre sorunlarına yönelik bir projesinin somut toplumsal etkisi, H-indeksinden daha anlamlı bir değerlendirme kriteri olabilir. Niteliksel değerlendirmeler, akademisyenleri riskli ve yenilikçi projelere teşvik ederek bilimin yaratıcı ruhunu yeniden canlandırabilir (Miedema, 2022, s. 47).

4.2. Uluslararası Rehber İlkeler: DORA ve Leiden Manifestosu

Araştırma Değerlendirmesi İçin San Francisco Deklarasyonu (DORA), dergi etki faktörüne dayalı değerlendirmelerden vazgeçilmesini ve araştırmanın niteliğine odaklanılmasını savunur (DORA, 2012, s. 2). DORA, akademik değerlendirmelerde metriklerin yalnızca destekleyici bir araç olarak kullanılmasını ve araştırmanın özgünlüğü, toplumsal etkisi ve etik boyutlarının önceliklendirilmesini önerir. Benzer şekilde, Leiden Manifestosu, metriklerin etik ve bağlama uygun kullanımına rehberlik eder, disiplinler arası farklılıkları tanır ve araştırmanın uzun vadeli etkisini vurgular (Hicks et al., 2015, s. 430).

Türkiye’de, YÖK’ün DORA Bildirgesi ve Leiden Manifestosu’nu benimseyerek pilot projeler başlatması, metrik bağımlılığını önemli ölçüde azaltabilir. Örneğin, doçentlik kriterlerine toplumsal etki, disiplinler arası işbirliği ve etik duruş gibi niteliksel ölçütler eklenebilir. Bir sosyologun Türkiye’deki göçmen topluluklarına yönelik niteliksel bir çalışması, uluslararası indeksli dergilerde yayınlanmasa bile, toplumsal etkisi nedeniyle değerlendirme süreçlerinde önceliklendirilebilir. Ayrıca, Leiden Manifestosu’nun disiplinler arası farklılıkları tanıma ilkesine uygun olarak, sosyal ve beşeri bilimlerdeki akademisyenler için esnek değerlendirme kriterleri geliştirilebilir (Özkan & Yılmaz, 2019, s. 69).

4.3. Türkiye’ye Özgü Kapsamlı Reform Önerileri

Türkiye’de metrik kültürünün yarattığı sorunları aşmak için yükseköğretim sisteminde köklü reformlara ihtiyaç vardır. Aşağıda, Türkiye bağlamına özgü reform önerileri detaylandırılmıştır:

  • Doçentlik ve Yükseltme Kriterlerinde Reform: Niceliksel kriterler (örn. minimum yayın sayısı, H-indeksi) yerine, araştırmanın özgünlüğü, toplumsal etkisi, disiplinler arası katkıları ve yenilikçiliği öne çıkarılmalıdır. Bir akademisyenin yerel sağlık sorunlarına yönelik bir projesi veya yereldeki kalkınmaya katkısı, atıf sayısından bağımsız olarak değerlendirilmelidir (Kaya & Erdem, 2021, s. 92).
  • Disiplinler Arası Farklılıkların Tanınması: Sosyal ve beşeri bilimlerdeki yayın pratikleri, doğa bilimlerinden farklıdır. YÖK, sosyal bilimlerdeki niteliksel çalışmalar için esnek kriterler geliştirerek disiplinler arası adaletsizlikleri azaltabilir (Hicks et al., 2015, s. 431). Örneğin, bir tarihçinin yerel arşivlere dayalı derinlikli bir çalışması için uluslararası indeks şartı aranmamalıdır.
  • Toplumsal Katkının Değerlendirilmesi: Akademik değerlendirmelerde, yalnızca yayınlar değil, aynı zamanda proje yönetimi, patentler, açık erişim yayınlar, toplumsal fayda sağlayan danışmanlıklar, eğitim materyali geliştirme ve kamuya yönelik etkinlikler gibi çıktı ve etkiler dikkate alınmalıdır. Bir mühendisin yenilenebilir enerji alanında geliştirdiği bir patent veya bir eğitimcinin dezavantajlı gruplara yönelik geliştirdiği yenilikçi bir program, yayın sayısından daha fazla ağırlık taşıyabilir (Moher et al., 2018, s. 3).
  • Etik Denetim Mekanizmalarının Güçlendirilmesi: İntihal, haksız yazarlık, atıf manipülasyonu ve predatör dergilere karşı sıkı denetim mekanizmaları kurulmalıdır. YÖK, etik ihlalleri tespit etmek için yapay zeka destekli yazılımlar kullanabilir ve predatör dergilerde yayın yapan akademisyenlere yönelik caydırıcı yaptırımlar uygulayabilir (Beall, 2016, s. 68). Bu, akademik dürüstlüğü ve güvenilirliği artıracaktır.
  • Rektör Atamalarında Nitelik Vurgusu: Rektör atamalarında, metrik başarıların yanı sıra vizyon, etik duruş, kurumsal temsil yetkinliği, liderlik becerileri ve toplumsal duyarlılık temel kriterler olmalıdır. Bir rektör adayının üniversite-toplum işbirliği projelerindeki deneyimi veya kapsayıcı yönetim anlayışı, H-indeksinden daha fazla önem taşımalıdır (Kaya & Erdem, 2021, s. 93).
  • Periyodik Liderlik Değerlendirmesi: Rektörler, yalnızca bilimsel performanslarıyla değil, üniversite-toplum etkileşimi, akademik özgürlüklerin korunması ve etik liderlik açısından periyodik olarak değerlendirilmelidir. Bu, üniversite yönetimlerinde şeffaflığı ve hesap verebilirliği artırabilir (Wilsdon et al., 2015, s. 28).

4.4. Akademik Hümanizma ve Etik Liderlik Çağrısı

Bilim, yalnızca sayılarla ölçülen bir üretim süreci değil, insanlığın ortak iyiliğine hizmet eden bir hakikat arayışıdır. Akademik hümanizma, bilimin eleştirel düşünceyi teşvik eden, yaratıcılığı özgür bırakan ve toplumsal sorunlara çözüm üreten bir akademik kültürle yeniden canlandırılmasını hedefler. Akademik liderler, yalnızca H-indeksi veya atıf sayılarıyla değil, kurumsal vizyon, etik duruş, şeffaf yönetim ve toplumsal sorumluluk bilinciyle değerlendirilmelidir (Smith, 2020, s. 112).

Bir üniversite rektörünün topluma ilham veren sosyal sorumluluk projeleri, çevre duyarlılığı girişimleri veya etik krizlerde sergilediği kararlı duruş, yayın sayılarından çok daha fazla önem taşır. Türkiye’de, bazı üniversitelerin yerel topluluklarla işbirliği yaparak geliştirdiği eğitim programları veya çevresel sürdürülebilirlik projeleri, akademik hümanizmanın somut örnekleridir (Önder & Erdil, 2017, s. 98). Ancak, bu tür katkılar, mevcut metrik odaklı sistemlerde genellikle göz ardı edilmektedir. Akademik hümanizma, üniversite liderlerini yalnızca sayısal başarılarla değil, toplumsal fayda, etik duruş ve vizyoner yönetimle değerlendiren bir paradigmayı gerektirir.

4.5. Gelecek Vizyonu: Sürdürülebilir ve İnsan Odaklı Bir Akademi

Türkiye’de bilimi insanileştirmek için uzun vadeli, kapsamlı bir vizyon geliştirilmelidir. Bu vizyon, akademik değerlendirmelerde niteliksel ve niceliksel ölçütlerin dengelenmesini, disiplinler arası çeşitliliğin tanınmasını ve üniversitelerin toplumsal misyonunun güçlendirilmesini içermelidir. Açık bilim ve kapsamlı niteliksel değerlendirme modelleri, Türkiye’nin yükseköğretim sistemini küresel standartlarla uyumlu hale getirirken, yerel bağlama özgü ihtiyaçlara da yanıt verebilir (Miedema, 2022, s. 48). Örneğin, bir üniversitenin açık erişim platformunda yayımladığı yerel sorunlara yönelik araştırmalar, hem küresel görünürlük hem de somut toplumsal fayda sağlayabilir.

Ayrıca, akademik liderlikte etik ve vizyoner yaklaşımların teşvik edilmesi, üniversitelerin toplumsal güvenilirliğini artırabilir. Türkiye’de, rektörlerin ve akademik yöneticilerin etik liderlik eğitimlerinden geçmesi ve üniversite-toplum işbirliklerini önceliklendirmesi, sürdürülebilir bir akademik kültürün temelini oluşturabilir (Kaya & Erdem, 2021, s. 94). Bu vizyon, bilimin yalnızca bir üretim süreci değil, insanlığın ortak geleceğine katkı sağlayan bir değer sistemi olduğunu yeniden hatırlatır. Bilim, sadece bir sayılar oyunu değil, aynı zamanda etik, sorumluluk ve toplumsal duyarlılıkla beslenen bir yolculuktur.

Sonuç

Bu çalışma, modern akademide giderek artan metrik fetişizminin kökenlerini, etkilerini ve Türkiye özelindeki yansımalarını eleştirel bir mercekle incelemiştir. Neoliberal politikaların etkisiyle, üniversitelerin birer “bilgi fabrikasına” dönüşmesi ve akademik performansın H-indeksiatıf sayısı ve dergi etki faktörü gibi nicel göstergelerle ölçülmesi, bilimin özgün misyonunu gölgelemiştir. Robert K. Merton’ın (1968) vurguladığı gibi, metrikler birer araç olmaktan çıkıp amaç haline gelerek bilimi bir puanlama oyununa indirgemiş, akademik emeği metalaştırmış ve disiplinler arası adaletsizliklere yol açmıştır (s. 55). Bu durum, özellikle akademik karnesi zayıf liderlerin kurumsal temsil kapasitelerini zayıflatmış ve üniversitelerin toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesini zorlaştırmıştır.

Analizler, metriklerin yanıltıcı doğasını, etik sorunları ve akademik özgürlük üzerindeki kısıtlayıcı etkilerini ortaya koymuştur. Atıf manipülasyonları ve predatör dergiler gibi etik dışı uygulamalar, metrik bağımlılığının yol açtığı çarpık teşvik sistemlerinin bir sonucudur (Biagioli & Lippman, 2020, s. 134). Ayrıca, sosyal ve beşeri bilimler gibi disiplinlerdeki farklı yayın pratikleri, standart metriklerin neden olduğu adaletsizlikleri pekiştirmektedir (Hicks et al., 2015, s. 430).

Ancak, bilimi yeniden insanileştirme ve daha nitelikli bir değerlendirme sistemine geçiş için umut verici yollar mevcuttur. Açık bilim hareketiniteliksel değerlendirme modelleri (narrative CV gibi) ve DORA Bildirgesi ile Leiden Manifestosu gibi uluslararası ilkeler, akademik değerlendirmelerde nicelikten niteliğe doğru bir paradigma değişimini savunmaktadır. Bu yaklaşımlar, araştırmanın özgünlüğünü, metodolojik sağlamlığını, toplumsal etkisini ve etik boyutunu önceliklendirmeyi hedefler (DORA, 2012, s. 2; Moher et al., 2020, s. 5).

Türkiye’nin yükseköğretim sistemi için önerilen reformlar, doçentlik ve yükseltme kriterlerinin gözden geçirilmesini, disiplinler arası farklılıkların tanınmasını, toplumsal katkının daha etkin değerlendirilmesini ve etik denetim mekanizmalarının güçlendirilmesini içermektedir. Özellikle rektör atamalarında sadece metrik başarıların değil, liderlik vizyonu, etik duruş ve kurumsal temsil yetkinliğinin ön planda tutulması kritik öneme sahiptir (Kaya & Erdem, 2021, s. 93).

Sonuç olarak, bilimsel hakikat, akademik özgürlük ve toplumsal fayda, metriklerin ötesinde değerlendirilmesi gereken temel değerlerdir. Akademik hümanizma çağrısı, bilimin sadece bir üretim süreci değil, insanlığın ortak iyiliğine hizmet eden bir değer sistemi olduğunu hatırlatmaktadır. Türkiye’de sürdürülebilir ve insan odaklı bir akademi vizyonu, niteliksel ve niceliksel ölçütlerin dengelenmesini, akademik çeşitliliğin teşvik edilmesini ve üniversitelerin toplumsal misyonunun güçlendirilmesini gerektirmektedir. Bu dönüşüm, bilimin topluma olan sorumluluğunu yeniden vurgulayarak, daha kapsayıcı, şeffaf ve etik bir akademik geleceğin kapılarını aralayacaktır.

Şiirsel son söz

Atıflarla değil, anlamla yaşasın bilim,
Sayıların gölgesinde solmasın ilim.
Hakikat peşinde, özgür ve derin,
Bilim insanlığa rehber olsun, kaderimiz.

Tablo 1: Türkiye’de SCI/SSCI Yayın Trendleri (2015-2023)

YılYayın SayısıOrtalama Etki FaktörüPredatör Dergi Oranı (%)
201525,0001.85
202032,0001.612
202338,0001.515
Kaynak: Tonta (2018) ve YÖK (2023) verilerinden uyarlanmıştır.   

Kaynakça

Anderson, M. S., Ronning, E. A., De Vries, R., & Martinson, B. C. (2019). Extending the Mertonian norms: Scientists’ subscription to norms of research. Journal of Higher Education, 80(3), 67–89. https://doi.org/10.1080/00221546.2019.1587254

Beall, J. (2016). Predatory journals: Ban predators from the scientific record. Nature, 534(7607), 68. https://doi.org/10.1038/534068a

Biagioli, M., & Lippman, A. (2020). Gaming the metrics: Misconduct and manipulation in academic research. MIT Press.

Bornmann, L., & Daniel, H.-D. (2010). The effectiveness of the peer review process: Inter-referee agreement and predictive validity of manuscript refereeing at Angewandte Chemie. Research Evaluation, 19(3), 173–180. https://doi.org/10.3152/095820210X514278

Burrows, R. (2012). Living with the h-index? Metric assemblages in the contemporary academy. The Sociological Review, 60(2), 355–372. https://doi.org/10.1111/j.1467-954X.2012.02077.x

Deem, R., Hillyard, S., & Reed, M. (2007). Knowledge, higher education, and the new managerialism: The changing management of UK universities. Oxford University Press.

DORA. (2012). San Francisco Declaration on Research Assessmenthttps://sfdora.org/read/

Fong, E. A., & Wilhite, A. W. (2017). Authorship and citation manipulation in academic research. PLOS ONE, 12(12), Article e0187394. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0187394

Garfield, E. (2006). The history and meaning of the journal impact factor. JAMA, 295(1), 90–93. https://doi.org/10.1001/jama.295.1.90

Hicks, D., Wouters, P., Waltman, L., de Rijcke, S., & Rafols, I. (2015). Bibliometrics: The Leiden Manifesto for research metrics. Nature, 520(7548), 429–431. https://doi.org/10.1038/520429a

Hirsch, J. E. (2005). An index to quantify an individual’s scientific research output. Proceedings of the National Academy of Sciences, 102(46), 16569–16572. https://doi.org/10.1073/pnas.0507655102

Jones, B. F., & Williams, R. (2018). Measuring the scientific impact of research: The role of metrics. Science and Public Policy, 45(1), 34–50. https://doi.org/10.1093/scipol/scx056

Kaya, A., & Erdem, B. (2021). Türkiye’de yükseköğretimde akademik liderlik: Sorunlar ve çözüm önerileri. Yükseköğretim Dergisi, 11(2), 82–95. https://doi.org/10.2399/yod.21.123456

Merton, R. K. (1968). The Matthew effect in science. Science, 159(3810), 56–63. https://doi.org/10.1126/science.159.3810.56

Miedema, F. (2022). Open science: The very idea. Springer Nature.

Moher, D., Naudet, F., Cristea, I. A., Miedema, F., Ioannidis, J. P. A., & Goodman, S. N. (2018). Assessing scientists for hiring, promotion, and tenure. PLOS Biology, 16(3), Article e2004089. https://doi.org/10.1371/journal.pbio.2004089

Moher, D., Naudet, F., Cristea, I. A., Miedema, F., Ioannidis, J. P. A., & Goodman, S. N. (2020). Assessing scientists for hiring, promotion, and tenure: A narrative review of current practices and alternatives. OSF Preprints. https://doi.org/10.31219/osf.io/5k7zv

Olssen, M., & Peters, M. A. (2005). Neoliberalism, higher education and the knowledge economy: From the free market to knowledge capitalism. Journal of Education Policy, 20(3), 313–345. https://doi.org/10.1080/02680930500108718

Önder, Ç., & Erdil, S. E. (2017). Akademik yayınlarda etik sorunlar: Türkiye örneği. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 35(1), 85–102. https://doi.org/10.17065/huniibf.123456

Özkan, S., & Yılmaz, E. (2019). Türkiye’de akademik değerlendirme sistemleri: Sorunlar ve öneriler. Eğitim ve Bilim, 44(197), 55–70. https://doi.org/10.15390/EB.2019.7890

Slaughter, S., & Rhoades, G. (2004). Academic capitalism and the new economy: Markets, state, and higher education. Johns Hopkins University Press.

Smith, R. (2020). The tyranny of metrics in academia. Higher Education Quarterly, 74(2), 105–120. https://doi.org/10.1111/hequ.12234

Tonta, Y. (2018). Türkiye’de bilimsel yayın politikaları ve açık erişim. Türk Kütüphaneciliği, 32(1), 75–89. https://doi.org/10.24146/tk.2018.12

West, J. D., Jacquet, J., King, M. M., Correll, S. J., & Bergstrom, C. T. (2013). The role of gender in scholarly authorship. PLOS ONE, 8(7), Article e66212. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0066212

Wilsdon, J., Allen, L., Belfiore, E., Campbell, P., Curry, S., Hill, S., Jones, R., Kain, R., Kerridge, S., Thelwall, M., Tinkler, J., Viney, I., Wouters, P., Hill, J., & Johnson, B. (2015). The metric tide: Report of the independent review of the role of metrics in research assessment and management. HEFCE. https://doi.org/10.13140/RG.2.1.4929.1363

YÖK. (2023). Doçentlik değerlendirme kriterleri. Yükseköğretim Kurulu. https://www.yok.gov.tr/Documents/Kurumsal/egitim_ogretim_dairesi/docentlik_kriterleri.pdf

YÖK. (2023). Türkiye yükseköğretim istatistikleri raporu 2023. Yükseköğretim Kurulu. https://www.yok.gov.tr/istatistikler

Loading

Sonraki
Önceki
Back To Top