Skip to content

Büyük Öndere, Minnetle…

“Başlangıçta her şey kelam idi” der,

Mukaddes Kitaplardan birinin ilk cümlesi…

Kelam… yani söz.

Önce söz vardı.

Evren, söz üstüne bina edildi.

Her binada pencere vardır.

Penceresiz bina, ya mezardır ya sığınak!

İkisi de hayatın değil, ölümün komşusu.

Evren, söz üstüne bina edildi.

Ve insanlar bu binada yeni binalar kurup,

yeni pencereler açtılar kendilerine…

Pencereler önce küçüktü.

Sonra büyüdüler, büyüdüler…

ve büyüdüler. Pencereler büyüdükçe aydınlık çoğaldı.

Bu, aklın aydınlığıydı.

İnsan aklının aydınlığı gittikçe aydınlattı dünyayı…

Ve hangi ülkede akıl varsa, orada ışık arttı.

Ve gün ışığı yetmedi insanlara…

Mum ışığı dediler. Ve mum ışığı yetmedi insanlara…

Lamba ışığı dediler.

Ve lamba ışığı yetmedi insanlara…

Elektrik ışığı dediler.

Ve elektirik ışığı yetmedi insanlara…

– Daha ışık… dediler, biraz daha ışık!

Bu yetmezliğin özleminde yeni pencereler açtılar evrende..

Ve insanlar son pencereyi bir uzay gemisinin penceresinden açtılar.

Bu pencereden evreni seyretti insan gözü:

“- Ve evren masmavi, yeryüzü yuvarlağı turuncu idi.

Yıldızlar güneş gibi parlıyorlar idi”

Böylece insan, gökyüzünde bir pencere açtı.

Ve gökyüzünden yeryüzüne baktı.

Yeryüzü yuvarlağının, öküzün boynuzlarında durmadığını gördü.

Ve insan, öküzün boynuzlarında durmayan dünyada,

öküzün boynuzlarında duran dünyalar gördü…

İnsan, bin yıllık karasaban önünde

bir çift öküzün boynuzlarında duran dünyalar gördü.

Her insanın penceresi kendine benzer.

Deli Petro, Rusya’ya Batı’nın penceresini açmıştı.

Einstein, fiziğe atom devrinin penceresini açtı.

Freud, psikolojiye şuur-altı’nın penceresi açtı.

Rönesansın penceresinde hümanizmanın ışıkları yankılandı.

Her insanın penceresi kendine benzer.

Bizim pencerelerimiz de kendimize benziyordu, kafes kafes…

Kafesli pencere, bakmak ve görmek için değil,

gizlenmek ve saklanmak içindi…

Işıktan, aydınlıktan saklanmak…

Ve kafeslerin odundan örgüleri altıyüz yıldanberi

bu pencereden bakan insanların beyinlerinde çapraz dokusunu örüyordu.

tatürk devrimleri aklın ışığına engel olan bu tahta kafesleri kaldırdı.

Artık Atatürk, devrimlerinin ilkeleri çizmekteydi penceremizin çerçevesini..

Bu pencerenin çerçevesinden baktığımız zaman artık gerçekler gün yüzündeydi

Gün yüzüne çıkan manzara, her Türk vatandaşının ve

her insanın yüzünü kızartacak kadar gerideydi.

Geri de değil, ilkeldi.

Gerçeklerin penceresinden bakan Türk Milletinin  yüreklerini yaktı .

Her insanın penceresi kendine benzer.

Atatürk’ün  penceresinde devrimlerin çizgileri var.

Atatürk devrimlerinin Türkiye’ye açtığı pencerede

ne ahşap ev pencerelerindeki kafesler,

ne saray pencerelerindeki ağır perdeler,

ne konak pencerelerindeki pancurları,

ne tapınak pencerelerinde ki vitraylar var…

Atatürk’ün Türkiye’ye açtığı pencerede ışık var…

Aklın analitik düşüncenin  ışığı!…

Comments

Previous
Next
Back To Top