Neoliberal Su-enerji Politikalarında ki Ekonomi-politiğe Aykırı Uygulamalar
Türkiye Yoğun Kuraklık Yaşıyor
2021 başlarken, Türkiye’nin çoğu ciddi kuraklık yaşıyor. Ülkenin en kalabalık şehri (15 milyon) olan İstanbul çevresindeki çok sayıda baraj, 15 yılın en düşük su depolama seviyelerine ulaştı. Koşullar devam ederse mahsul üretimi tehdit altında olabilir.
Kurak koşullar, birkaç düşük yağış mevsiminin ardından geldi. 2019’da yaz ve sonbahar ayları çoğunlukla yağmursuzdu ve barajlardaki su seviyeleri azaldı. Ardından 2020, yılın ikinci yarısında belirgin şekilde az yağışla son beş yılın en kurak yılı oldu. Temmuz 2020’den bu yana, Türkiye’deki hemen hemen tüm iller neredeyse her ay ortalamanın altında yağış aldı. Ekim’den Aralık’a kadar, ülke genelindeki yağış, 1981-2010 ortalamasından yüzde 48 daha düşüktü.
Yukarıdaki harita, Gravity Recovery and Climate Experiment Follow On (GRACE-FO) uyduları tarafından ölçülen 11 Ocak 2021 itibarıyla sığ yeraltı suyu depolamasını göstermektedir. Renkler ıslaklık yüzdesini veya yeraltı suyu miktarının uzun vadeli kayıtlarla (1948-2010) nasıl karşılaştırıldığını göstermektedir. Mavi alanlarda normalden daha fazla su bulunurken, turuncu ve kırmızı alanlarda daha az su bulunmaktadır.
Yeraltı su katmanlarındaki yeraltı suyu, birçok ülkede tarımsal sulama ve içme suyu için önemli bir kaynaktır ve kurak dönemlerde akarsuları da sürdürebilir. Ancak yeraltı suyunun kuraklıktan toparlanması aylar alır çünkü toprak ve kayadan su tablasına sızan yüzey nemi tarafından yavaş ve istikrarlı bir şekilde yenilenmesi gerekir.
11 Ocak 2021JPEG
İkinci harita, 11 Ocak 2021 itibarıyla GRACE-FO’nun kök bölgesindeki (toprağın en üst metrelik kısmı (39 inç)) toprak nemi tahminlerini göstermektedir. Bu bölgedeki nem, tarım için önemlidir çünkü bu, büyüyen ürünler için doğal olarak mevcut olan sudur. Kök bölgesi nemi, yağmurla hızla yenilenebildiği veya kurak dönemlerde buharlaşabildiği için kısa süreler boyunca büyük ölçüde dalgalanabilir.
Yetkililer, yağış eksikliği ve yüksek su talepleri nedeniyle, mevcut koşullar devam ederse İstanbul’un aylar içinde suyunun bitebileceğini söyledi. 13 Ocak 2021 itibarıyla, İstanbul çevresindeki en az yedi rezervuardaki depolama oranları yüzde 25’in hemen altında ölçüldü.
Konya Ovası’nda çiftçiler, Temmuz-Aralık 2020 arasında 2019’daki aynı zamana göre yaklaşık yüzde 38 daha az yağış gördü. Son altı ayda yağış eksikliği, tahıl hasatlarını önemli ölçüde azalttı ve çiftçiler için kuraklık uyarılarını tetikledi ve gelecekteki ürün üretimi için belirsizlik bıraktı.
Tahminler Ocak 2021’in ikinci yarısında daha fazla yağmur öngörüyor, ancak su seviyelerini rahat hacimlere çıkarmak için uzun süreli, sürekli yağmur gerekiyor. Ankara belediye başkanı, devam eden yağmur eksikliğinin yaz aylarında önemli bir kıtlığa neden olabileceği konusunda uyardı.
NASA Earth Observatory görüntüleri Lauren Dauphin tarafından, Ulusal Kuraklık Azaltma Merkezi’nden GRACE verileri kullanılarak çekildi. Hikaye Kasha Patel tarafından yazıldı.
Çağımızın en önemli küresel sorunlarından biri olan iklim, ekolojik ve sürdürülebilirlik krizi; logaritmik olarak büyüyen bir dairesel permütasyon içinde çok boyutlu ve çok katmanlı paradoksal bir eğilime dönüşmüştür. Küresel ekonomiye egemen olan kurumsal kapitalizmin “Neo liberal” varyantı genişlemesini sürdürmeye devam ediyor olması bu paradoksal yapının en önemli bir göstergesi. Artık Schumpeter’in bir ekonomik inovasyon ve iş döngüsü teorisi olarak tanımladığı “yaratıcı yıkım” konsepti artık ekonomik ve çevresel refah arasındaki potansiyel olarak yıkıcı değiş tokuş “yaratıcı kendi kendini yok etme” konseptine dönüşmüş durumda. Bilim insanlarının, 2009 yılında, küresel çevresel sınırlar olarak önerdikleri 9 Gezegensel sınırın 6’sının aşılmakta olduğu görülmektedir. Yine Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) hazırladığı raporda yer alan iklim projeksiyonları, “insanlık için kırmızı kod” olarak nitelendirilmiştir. Dahası, Dünya Ekonomik Forum’unun 2022 küresel riskler raporu, önümüzdeki 10 yılda küresel ölçekte olası en ciddi krizler olarak aynı konulara dikkat çekmektedir. Gezegen adeta kendisine yapılanlar karşısında insanlığa tepki göstermektedir. Karşımızdaki bu tablo; devletlerin, hükümetlerin ve işletmelerin gezegensel bir sorumluluk anlayışı içinde konuya yaklaşmaları gerektiğini ortaya koymaktadır.Çağımızın en önemli küresel sorunlarından biri olan iklim, ekolojik ve sürdürülebilirlik krizi; logaritmik olarak büyüyen bir dairesel permütasyon içinde çok boyutlu ve çok katmanlı paradoksal bir eğilime dönüşmüştür. Küresel ekonomiye egemen olan kurumsal kapitalizmin “Neo liberal” varyantı genişlemesini sürdürmeye devam ediyor olması bu paradoksal yapının en önemli bir göstergesi. Artık Schumpeter’in bir ekonomik inovasyon ve iş döngüsü teorisi olarak tanımladığı “yaratıcı yıkım” konsepti artık ekonomik ve çevresel refah arasındaki potansiyel olarak yıkıcı değiş tokuş “yaratıcı kendi kendini yok etme” konseptine dönüşmüş durumda. Bilim insanlarının, 2009 yılında, küresel çevresel sınırlar olarak önerdikleri 9 Gezegensel sınırın 6’sının aşılmakta olduğu görülmektedir. Yine Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) hazırladığı raporda yer alan iklim projeksiyonları, “insanlık için kırmızı kod” olarak nitelendirilmiştir. Dahası, Dünya Ekonomik Forum’unun 2022 küresel riskler raporu, önümüzdeki 10 yılda küresel ölçekte olası en ciddi krizler olarak aynı konulara dikkat çekmektedir. Gezegen adeta kendisine yapılanlar karşısında insanlığa tepki göstermektedir. Karşımızdaki bu tablo; devletlerin, hükümetlerin ve işletmelerin gezegensel bir sorumluluk anlayışı içinde konuya yaklaşmaları gerektiğini ortaya koymaktadır.Gelişmiş ülkeleri diğerlerinden ayıran en çarpıcı örnek…
“21. Yüzyılın iklim krizine büyük ölçüde, sanayi çağının başlangıcından bu yana üretilen sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte ikisini üreten sadece 90 şirket neden oldu”. (Clark 2013). , giderek artan sayıda küresel şirket, çevresel sonuçların iyileştirilmesini vurgulayan sürdürülebilirlik programları ve uygulamaları başlatmıştır – ancak belirledikleri hedeflere ulaşamamanın genellikle göz ardı edildiğini belirtmek ilginçtir (Inez Ward, 2014).Bu programlar ve uygulamalar, yeşil girişimci veya “ekoprenör” imajlarıyla birlikte iklim değişikliği konusunda bir iş “liderliği” vizyonuna ve şirketlerin iklim krizinden kurtarıcılar olarak potansiyel rolüne katkıda bulunup bulunamayacağı şüphelidir. (Wright ve Nyberg, 2015, s.17)
Hangi ülkelerde musluk suyunu içebilirsiniz…?
(Mavi içilebilir kahverengi içilemez ülkeler)
Dünya Sağlık Örgütü, güvenli içme suyuna erişimin bir insan hakkı olmasına rağmen, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün su sıkıntısı çeken ülkelerde yaşadığını, zararlı kirleticilerle kirlenmiş su tükettiğini ve maalesef bir ülkelerin neoliberal su-enerji politikalarında ki ekonomi-politiğe aykırı uygulamalarının kritik rol oynadığını söylüyor. .https://l24.im/580B
Her türlü teknoloji var ama temiz suyu
evlere taşıyamıyoruz.
Türkiye’de su pazarının yarısı yabancı ortaklı
şirketler tarafından yönetiliyor.
Çoğu yabancı su firmalarına,
kendi suyumuz için binlerce lira ödüyoruz.
Bilmeyenler İçin Bir Not:
Türkiye’de su pazarının yarısı yabancı ortaklı şirketler tarafından yönetiliyor.
Alaçam (Nestle)
Aqua (Pepsi)
Damla (Coca Cola)
Erikli (Nestle)
Evian
Fiji Water
Hayat (Danone)
Nestle Pure Life (Nestle)
Sırma (Danone)
Saka Su (DyDo Drinco)
Turkuaz (Coca Cola)
Neden ‘hidro-politika’ 21. Yüzyıl’ı şekillendirecek?
Hidro – Siyaseti not edin. Hindistan – Pakistan. Çin’den daha büyük bir ekonomik alanın ayak sesleri.
———————
Referans:
Clark, D. (2013) ‘Which Companies Caused Global Warming?’, The Guardian, 21 November, www.theguardian.com/environment/interactive/2013/nov/20/which-fossil-fuel-companies-responsible-climate-change-interactive
Jennifer Inez Ward, 2014)https://www.theguardian.com/sustainable-business/blog/2014/jul/21/sustainability-goals-promise-broken-failure-target-walmart-disney
Wright, Christopher and Nyberg, Daniel (2015), Climate Change, Capitalism, and Corporations, Cambridge University Press,s.6-7.