Skip to content

Cumhuriyetimizin Önsözüdür Çanakkale

İlk Söz:18 Mart. Churchill’in “tek dostum” dediği Amiral Fisher’la sohbetlerini ve nice harita odası planını  sonunda Fisher’ın ona yazdığı “Çanakkale Boğazı’na lanet olsun, hepimizin mezarı olacak” mektubuna  getirenlere  ve  Çanakkale’ye, selam olsun

Çanakkale Zaferi; mazlum ulusların Emperyalizme karşı ilk zaferidir

Tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan biridir Çanakkale…

Çanakkale; bir o kadar da Emperyalizme karşı en haklı ve en meşru bir direniştir.

Türk askerlerinin sözüm ona yenilmez donanmaları ile gelen düşman kuvvetlerini

“karaya davet”, 18 Mart’ta 10 saatte tamamlandığı 

Milletimizin umutsuzluklar karşısında mucizeler yarattığı bir dirinişidir Çanakkale…

Batılı Emperyalistler, sömürge 16 ülkeden devşirdikleri yüz binlerce askeri Çanakkale’de savaştırdılar. Bunlardan en bilinenleri ANZAK’lar ve Hindistan’dan gelen Müslüman askerlerdir.

İngiliz Emperyalizminin sömürgesi Avustralya’lı ve Yeni Zelanda’lı insanlardan oluşturulan orduya ANZAK adı verildi. ANZAC sözcüğü Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (Australian and New Zeeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden oluşmaktadır.

Çanakkale Zaferi başta Mustafa Kemal olmak üzere, yediden, yetmişe tüm halkımızın cansiparane bir çabayla kanları-canları pahasına kazanılmış, 250 bin askerimizi şehit verdiğimiz bir zaferdir.

Emperyalistlere Çanakkale’yi geçilmez kılan bu zafer; hiçbir zaman unutulmayan, dünya döndükçe de unutulmayacak bir destandır.

“İnsanlığın tanık olduğu en büyük zaferdir Çanakkale ..

Cumhuriyetimizin önsözüdür Çanakkale …
Cumhuriyete giden yoldur Çanakkale…”

Başta  tarihi değiştiren büyük önder olmak üzere,
mesele “Al sancağı teslim edip Allah’ a ısmarladık…”

.diyerek  Vatan toprağını koruyanlara bitmez saygı, minnet ve rahmet ile anarken,

bu topraklara, bu Cumhuriyete sahip çıkabilmektir Çanakkale … .,

Bu zafer dünyanın gidişatına yön verendir,

Batı Emperyalistlerin Rus Emperyalizmine yardım kanallarını kesilmesidir.. 

Bu zaferle Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önsözüdür..

Dört yıl sonra bu kez Yunan maskesi ile İzmir Körfezinden ülkemizi işgal eden

Batılı Emperyalistlerin  ikinci yenilgesinin stratejik yoludur..

Avustralya ve Yeni Zelanda’ya kimliklerini kazandıran zaferdir.

Türkiye’ye ise  kurtarıcı ve kurucu liderini kazandıran zaferdir.

Bu bağlamda;

Çanakkale’de yatan yüz binlerce şehidimizi yad ederken, şehitlerimize olan şükran borcumuzun ancak vatanımıza, bayrağımıza ve milletimizi zafere taşıyan hasletlere her zaman sahip çıkarak ödenebileceğini vurgulamak istiyorum. Bu düşüncelerle, Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünü kutluyor, 18 Mart Şehitler Günü’nde bu toprakları bize mukaddes bir vatan olarak emanet eden tüm şehitlerimizi, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.”

——————————————————-

30 kasım 2014  Radikal Blog da ki yazım..

Birlikte okuyalım: 

http://bit.ly/2mzYWlK

Ekonomi analizi gibi. Bu tarihi yazıyı  okumanızı öneririm….

http://bit.ly/2nkiG1j

İngilizlerin gözüyle Çanakkale Savaşı.

Bir insanın yalnızca hissettiklerini yazması onu bir şair yapmaz.

Oysa bir insan, yüreğinde dünyayı taşıdığı ve bu dünyayı dile getirebildiği

sürece Mehmet Akif Ersoy gibi büyük bir şair olabilir.

Ne güzel betimlemiş,ne güzel anlatmış  millî temalarda  lirizmin

büyük ustası Mehmet Akif Ersoy’ Çanakkale ruhunu…

Birlikte okuyalım:

Çanakkale Şehitlerine

Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?En kesif orduların yükleniyor dördübeşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayasızca tahassüd ki ufuklar kapalı!Nerde-gösterdiği vahşetle ” bu, bir Avrupalı
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,Varsa gelip açılıp mahpesi, yahut kümesi
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvam-i beşer,
Kaynıyor kum gibi… mahşer mi, hakikat mahşer.Yedi iklimi cihanın duruyor karşısında
Ostralya’ yla beraber bakıyorsun: Kanada!Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela…Hani, taunada züldür bu rezil istila!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına.
Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz…Medeniyyet denilen *****, hakikat,yüzsüz.
Sonra mel’ undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: eder her biri bir mülkü harab.Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’ makı;Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin:
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam;
Atılan her lağamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaz-i beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.Top tüfekten daha sık, gülle yağanmermiler..
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;Alınır kal’ a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.Sarılır, indirilir mevk-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-u beşer;Bu göğüslerse Huda’ nin ebedi serhaddi;
“O benim sun’-u bediim, onu çiğnetme! ” dedi.
Asım’ın nesli.diyordum ya.nesilmiş gerçek;İşte çiğnetmedi namusunu,çiğnetmeyecek
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düsmüs,asker!Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’ i
Bedr’ in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?”
Gömelim gel seni tarihe!”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap..Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Kabe’ yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Ebr-i nisani açık türbene çatsam da tavan,Yedi kandilli Süreyya’ yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağbiri, akşamları,sarsam yarana.Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini;Şark’ın en sevgili sultanı Selahaddin’ i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran..Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;Sen ki,ruhunla beraber gezer ecrami adin
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın…Heyhat!..
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehidisteme benden makberSana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

Comments

This Post Has 0 Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous
Next
Back To Top