Skip to content

Berat Kandili‘nin Türk Dünyasına ve Tüm İnsanlığa Hayırlara Vesile Olsun…

İlksöz:”Vahiy” sözcüğünün İngilizcesi “revelation”, malum..

Bu sözcük Latinceden geldiğini yazıyor kitaplar

ve kökünde “velum” var:

Örtü, peçe, duvak, perde demek.

Dolayısıyla “revelation” aslında “örtüyü,

perdeyi kaldırma”,”Gerçeği görme” anlamında. 

Kimileri gelecekten bahsediyor

ama kastettikleri geçmiş aslında.

Ebedi rücu…

Allah affedicidir, affetmeyi sever”. 

Peki ya biz!

Sakın Allah (cc)’ın affediciliğine güvenip günah işlemeyin.

İblis sizi Allah’la aldatmasın.

Tevbe etmeden, üzerinizdeki haram para,

mal, mülk, makam; o her ne ise onlardan

kurtulmadan, arınmadan olmaz.

O günahın kirlerinden arınmadan olmaz.

Kul hakkı ödenmeden olmaz.

Sadece pişman oldum demekle olmaz.

Tıpkı, “iman ettik” demekle yakanızın bırakılıvermeyeceği gibi!

Evet, “Ramazan’ın yaklaştığını haber veren”

Berat Kandili, bir bakıma Ramazan vesilesi ile

bağışlanmak için bir uyarı.Bir ikaz….

Arapça brA kökünden gelen barˀat برءة  “i Berâet Kandili),

(Arapça: ليلة منتصف شعبان, Şaban’ın yarısı)

“Berat, beraet” kelimesi “el-berâe” kelimesinin

Türkçe’deki kullanılışı. 

Beri olmak, aklanmak,

temiz ve suçsuz çıkmak anlamında.

. Beraat Kandili gelenekte varolan hasenattandır.

ii. İslam inancında Kuran’ın dünyaya indirildiği gece”

sözcüğünden alıntı.  “sözleşme, ahit, özellikle de

Yüce Yaradanın  ve onların peygamberlerine verdiği ahit”

sözcüğünden alıntı….

 Berat kelimesi; kurtulmak, beri olmak,

suçlu olmamak demek.

Berat ve beraet, beri olmak, aklanmak,

temiz ve suçsuz çıkmak demek…

Mü’minlerin bu gece günah yüklerinden kurtulup,

ilâhî bağışa ermeleri umulduğu için,

sözlük manasına uygun olarak

“Berat Gecesi” denilmiş…

Bu geceyi ibadet ve taatle geçirmenin

çok sevabi ve feyzi olduğunu yazar kitaplar..

:”Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman,

gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde

(şaban ayının on dördüncü günü) oruç tutunuz.

Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ o andan

fecir oluncaya kadar: ‘

Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim.

Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım.

(Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu,

ona kurtuluş vereyim’ buyurur.”

(Ibn Mâce)Ayrıca, Berat gecesi,

Kuran-ı Kerimin Levh-i Mahfuzdan

dünya semasına toptan indirildigi gece.

Buna inzal da dendiğini yazıyor  Kitaplar..

O geceyi bu gün idrak edeceğiz. 

“Beraet”, halk arasında kullanılan şekli ile “berat”,

 İslam inancına göre “günahlardan arınma,

temize çıkma, ilahi af ve rahmete nail olma”

anlamına geldiğini yazıyor kitaplar.. 

Günümüzde yargılandığınız bir davada

suçlandığınız bir konuda suçsuzluğunuzun

kanıtlanması şeklinde de anlaşılıyor. 

Hukukta Beraet-i zimme”, bir kişinin suçu

isbatlanana kadar suçsuz kabul edilmesi anlamına geliyor.

Affedenler affedilecektirler.

Tabii burada affedilecek olanlar affedilmeyi hakedenler.

Yanlışından dönenler, tevbe edenler, özür dileyenlerdir. 

Bakın, biz alemlere rahmet olarak gönderilen

bir Peygamberin ümmetiyiz.

O, ahir zaman Peygamberidir.

Biz yaşadığımız zamanın ve dünyanın

bize yüklediği sorumlulukların ne kadar idrakindeyiz.

Hiçbir Müslüman, dünyada olup biten şeyleri görmezden,

duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir.

Biz Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı,

tutan eli, haykıran sesi olacağız.

Peki biz bu görevi hakkı ile yerine getiriyor muyuz!

Bu gecelerde bunun muhasebesini yapmak gerek.

Onun için sessizliğe ve kendi içimize dönüp,

nefsimizi sorgulamamız gerek.Kandil böyle kutlanır,

sadece daha çok namaz, daha çok kıraat ve

zikir, dua değil. Zaten bunların hepsi bizi

bu sorumluluğa yönlendirmiyorsa orada

bir sorun var demektir.

Gerçekten haksızlık kimden gelirse gelsin

kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana,

zalime karşı mıyız?

Hele de zalim babanızsa ve mazlum düşmanınızsa,

kimden yanasınız!

Haksızlıklar karşısında susuyor muyuz?

Adaletsizlikten yana bir şikayetimiz var mı yok mu?

Dulları, yetimleri, yoksulları,

yurtlarından çıkarılanları görüp gözetiyor muyuz?

Müslümanlığımızın seviyesi bu soruların cevabında gizli.

Ve tabii önce “Amentü”! Allah’a ve ahiret gününe,

Kadere, rızga ve ecele imanımız ne durumda?

Sadece mevlid dinleyerek,

hafızların okudukları ayetlere “amin” deyip,

sonra da hayatlarına, eski yanlışları ile kaldıkları

yerden devam edenlere kötü bir haberim var!

Ve zaten bu haberi biliyorsunuz.

Başkaları bizi “El emin” olarak görüyor mu?

Kur’an ahlakı ile ahlaklandık mı?

“Veresetül enbiya” olmaya aday mıyız.

Teşrik-i mesaimizde Hılful fudul anlayışı ile

Allah’a Resulüne, kitaba has kılalım.

Ona ekleme ve çıkarma yapmayalım.

Biz “Müslümancı” ya da “İnsancı” değiliz.

Biz Hakk’a taparız.

Din ve devlet büyüklerini,

kanaat önderlerini İlah ve Rab edinmeyiz.

İnsanları kendi lider, örgüt, şeyhimize değil,

Allah’a, Resulüne, kitaba çağırırız.

Zaten onlar da istişare ve şûra ile İttihad,

İttifak ve İtilaf üzerinden meşru hedefe ulaşırlar ve

Allah da onların kalbini telif eder.

Kandilimiz, uyanışımıza vesile olsun inşallah.

Bu bağlamda:;:

Hz Muhammed, “La ilahe illallah”, 

“Allah’tan başka ilah yoktur” dedi.

Devesinden indi, asasını havaya kaldırdı.

Önündeki ilk puta darbe indirdi.

Kendilerinden marifet beklenen Hübel,

Lat, Menat, Uzza…

Yüzlerce put birer birer yıkıldı.

Ancak “put yapma” da “put yıkma” da bitmedi.

Put, aksi sanılsa da bir heykel değildi.

Üzerine iktidar elbisesi giydirilmiş,

büyüdükçe de insandan uzaklaşmış bir hikâyeydi.

Kimi zaman taştan topraktan,

kimi zaman etten kandan, kimi zaman paradan

ya da güçten putlar yaratılmaya devam etti.

Modern insanın da tanrıları var..

 para,  lider, örgüt, şeyh,

Koltuk , makam,   .

İktidar ve güç …..

say sayabildiğin kadar..

İnsanlar kendi nefsini de “put” ediniyor bazan.

“İman etmek” bir insanı “Mü’min” yapar.

Kime iman etti
iseniz onun “Mü’min”i olursunuz.

Arzularınız onda tatmine erer. 

Peki siz neyi arzuluyorsunuz?

Kimin rızasıdır sizin arzunuz! 

Din gününde “İlahınız ve Rabbiniz kim” sorusu olacak.

Kur’an’da bu soru açık ve net ?

“Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” diye.

Din büyüklerinizi edinmeyin de devlet büyüklerinizi

İlah ve Rab edinin de denmiyor. 

Boşuna “İblis sizi Allah’la aldatmasın” denmiyor..

Hristiyanlar Peygamberlerini Rab edinerek sapıtmadılar mı?

Peygamber bile put edinmediler mi?

.Puta tapanlar aslında aynı zamanda kendileri,

kendilerini putları ile özdeşleştirerek

İlahlık ve Rablik taslarlar..

İblis onlara ilham eder.

Onların da arzı ihlas ettikleri tek makam orasıdır.

Farkından olmadan İbliisleşirler.

İblis onların ağzından konuşmaya başlar.

Onlara, “yeryüzünde bozgunculuk yapmayın”

dediğinizde, “biz ancak ıslah edicileriz derler.”

İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir…

Kendi kutsal olmadığı halde, kendine kutsiyet atfedilen,

başka bir kutsala nisbet edilse de puttur..

O puta bağlanmaksa şirktir..

Eksik olmasınlar, her devrimci de eylemine

“putları yıkıyoruz” diye başladı. 

Hani birileri bir şey söylediğinde,

o şey üzerinde düşünmeden ve birilerinin

dediği şeyi onun dediği gibi yapıyorsanız,

o şey sizin İlahınız ve Rabbiniz olur.

Ve o “İlah”ı reddetmeden de iman etmiş olamazsınız. 

“La İlahe” demeden Tevhide ulaşamazsınız ve

sonra da “İllallah” diyeceksiniz.

Evet Allah’tan başka İlah yoktur.

Unutmayalım ki, “iman etmeden

Yüce Yaradanın katına çıkmak mümkün değil

ve birbirimizi sevmeden gerçekten

iman etmiş sayılmayacağız!

“Ehli sünnet vel cemaat” olmadan Müslüman mı olunur da,

biz onu bir mezhep topluluğuna ad yaptık. 

Ya da, Kur’an’ın bütününün uygulandığı,

dört halife dönemine, Selefi dönem demiyor muyuz da

Selefiliği ayrı bir mezhep gibi görüyoruz. 

Ya da biz hepimiz Hz. Ali’den ve

Ehlibeytten yana değil miyiz ki,

birileri Şiicilik yapıyor.

Selefi geleneği ya da Hz. Ali ve Ehlibeytten

yana olmayı reddeden bir Müslüman olabilir mi?

Peki bu  kendine Selefi diyen Vehhabiler,

ya da Şiicilik yapan Safevi geleneğinin takipçileri..

İnandığımız gibi yaşamayınca yaşadığımız

gibi inanmaya başladık ..

“Pragmatizm derken

“Kişisel çıkar ve fayda”yı esas alan

bir bakış açısı söz konusu “Determine”

sebeb-sonuca dayalı bir zorunluluk süreci,

oysa esbabını da kendi halkeden bir Yüce Yaradan var. 

Kainatın Yaratacısı, 
Yerin ve Göğün Tek Sahibi Yüce Rabbim;
Hiçbir zaman , hiçbir koşulda senden başka 
hiç kimseye kulluk etmeyeceğime… 
Rağbeti sadece sana olan kul olacağıma…
Tüm insanlığı ve Türk Ulusunu her türlü 
afetlerden koruman için!…
Bizleri, gurur, kibir,  ihtirastan uzak tutman için, 
kıskançlık marazına yakalanmışlar dan olmamak için!… 
Gerçeği örten nankörlerden / inkârcılardan / riyakarlardan/ 
münafıklardan / haram ile helal
farkı gözetmeyenlerden….
kul hakkı /yetim hakkı yiyenlerden olmamak için!…
haksız yere hiç kimsenin ahını almamak için!..
haksızlık karşısında susanlardan olmamak için!.. 
emanetleri ehline vermiyenlerden sakınmak için!…
adaletle hükmetmeyenlerin şerrinden korunmak için!…
ahde vefa/ salih amele sahip olmayanlardan uzak durmak için… 
adaletten dönüp heva (tutkuları)na uyananlardan olmamak için!…
kapalı kapılar altında her türlü fitne ve fesatlık 
yapanların şerrinden korunmak ve onlardan olmamak için!…
iftira atanların şerrinden korunmak için!…
emanet lafz-ı bî-medlûllardan uzak durmak için!.. 
Sevgiyi paylaşmak için!…
dostluğu yaşatmak için!…
Kandiller vardır kutlamak 
ve af dilemek için!.. 
bu duygular içinde Yüce Yaradana el açacağım!..

Resulullah şöyle buyurdu:

“Kabul olmayan duadan Allah’a sığınırım”.

*Ya Rabbi, ikâbından affına sığınırım,

gazabından rızana sığınırım,

Senden Sana sığınırım.*

Sen izzet ve celal sahibisin.

Zatını sena ettiğin gibi Seni sena etmekten,

ululuğuna yaraşır beyanlarla

Sana kulluğumu sunmaktan ve

Sana azametine yakışır sözlerle içimi dökmekten acizim.

İlahî! Mükerrem Şaban ayının ortasında,

*“her türlü hikmetli işin belirlenip yazıldığı ve onaylandığı”*

şu Beraat gecesindeki büyük tecellin yüzüsuyu hürmetine,

benim bildiğim veya bilmediğim

bütün belâları üzerimden kaldır, def et! (Hata kabilinden olup)

sadece Senin bildiğin şeyleri bana bağışla, beni affeyle.

Zira yegane aziz ve yegane kerim Sensin!..

*Ey kullarının dualarına icabet eden Mucîb Allah’ım!*

Bizleri, sevdiğin ve râzı olduğun işlere muttali kıl,

onları bize sevdir, onları hayata taşımaya

ve başkalarına duyurmaya bizleri muvaffak eyle!
Niyazımızın sonunda, dualarımızın kabul edilmesine

en büyük vesile olarak gördüğümüz

*Efendiler Efendisi’ne, âl ve ashabına salat ü selam eylemeni*

dergâh-ı uluhiyetinden diliyoruz ya Rab!

Allah’ım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle,

Hakkımda hayırlı olanları da gönlüme razı eyle.”

Yaptığım dualarımı ve ibadetlerimi

Kabul eyle!…

Berat Kandili‘nin yüreği Berkehan ve Bilgehan Deniz

kadar temiz

tüm salih ameller

taşıyanlara hayırlara vesile olması dileği ile……

Kandiliniz Kutlu Olsun….

Selâm ve dua ile….

Kadrajımdan : Eyüp Sultan Camii

Comments

This Post Has 0 Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous
Next
Back To Top