İlksöz: “Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir.”
” Eğitim toplumsal zihniyet meselesidir, doğru/yanlış cetvellerini siyasi ve kültürel ortam şekillendirir. “Hakikat”ı Avrupalı seçkinlerin “vehmi”nden ibaret sanan postmodernler, öğrenciye müşteri muamelesi çekilmesinde veya bilgi pazarlığı yapılmasında sakınca görmezler.”
“Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.” /Kelimeler gördüklerimizi kavrayamıyorsa ya da gördüklerimiz kelimelere sığmıyorsa konuşmak ne işe yarar?
Sorun yalnızca okul müfredatı değil elbette. Çok bilenin allame, bileninse ukala addedildiği asla teşvik edici olmayan bir ortam içindeyiz maalesef. Allameliği değil, merak ve bilgilenmeyi yüceltmeliyiz oysa.
Ünlü bir bilim adamının notu: “Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.”/ “Eğitim gerçeklerin öğretilmesi değildir; düşünmek için aklın eğitilmesidir.”/”Eğitimin bütün amacı, aynaları pencereye dönüştürmektir.”
“Üniversite sadece bilim için değildir, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adalet ve Cumhuriyet içinde üniversite gereklidir.Üniversite Cumhuriyet’in sahipliğindedir.”
“Her memlekette toplumun eğitimsiz katmanlarının nitelikseliz davranışlarda ve tutumlarda bulunması maalesef evrensel bir gerçek..Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedeline bakın”
“Bir kavram ne zaman tehlikeli olur? İçeriği bulanık olduğu halde, herkes bu kavramı bildiğini sanınca.” Sözcük ve kavramların içini boşaltan, altını oyanlara itibar etmeyiniz. Onlarsız da yaparız ama kavram ve sözcüklerden bağımsız varolamayız..Bu bağlamda hep ama hep aynı soru: Eğitim nedir?; “Bugün yaşamak azminde bulunan bir milletin, bir cemiyetin çocuklarının talim ve terbiyede yalnız bir maksadı olabilir, bu maksat onları hayata hazırlamaktır.” [Talim ve Terbiye’de İnkılap]. Asıl olan ‘Mektep için mektep’ değil, ‘Hayat için mekteptir’. “Gerçek maarif, gençleri hayat mücadelesinde başarılı olmaları için kuvvetli, maneviyat sahibi, duygulu, müteşebbis (girişimci), kendine güven duyan, dayanıklı ve cesaretli yapmaktır.” [İsmail Hakkı Baltacıoğlu /Terbiye İlmi].
İKSV tarafından 4.’sü açılan Tasarım Bienali’nin temelinde yatan ana fikir de, yine eğitim ve öğrenme. Nasıl sağlanmalı? Sadece 6 – 25 yaşları arasındaki örgün eğitim değil, doğumdan ölüme kadar yaşam boyu sürmesi gereken eğitim/öğrenim… Bienaldeki soyut, bireysel eserler kadar, somut, endüstriyel tasarıma yatkın inovasyonların alt-metninde bu konuda iki fikir, farklı yönlerden gelip aynı meydanda buluştu.
Eğitim, belirli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedris, tedrisat, talim anlamına geliyor. Öğretim ise öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme, gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi olarak tanımlanıyor. Eğitim, daha çok insanın ailesinden, çevresinden öğrendiklerini, öğretim ise daha çok okullarda öğrenilen bilgileri kapsıyor. O nedenle ikisi arasındaki farkı en iyi belirten ifade Albert Einstein’in şu sözünde yer alıyor: “Eğitim, insanın okulda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kalandır.”
“Bugün İslam dünyasındaki nüfusun yüzde 55’i okuma yazma dahi bilmiyor. OECD ülkelerinde milli gelirden eğitime ayrılan payın ortalaması yüzde 5,2 iken bu oran İslam dünyasında yüzde 1’i dahi bulmuyor. En başarılı çocuklarımızı, en parlak beyinlerimizi Batılı kurumlara ve ülkelere kaptırıyoruz. Günümüzün en önemli güç kaynağı olan enformasyon ve bilgi teknolojileri konusunda üreten değil tüketen konumundayız. Bu durum bizi milli güvenliğimiz başta olmak üzere birçok açıdan kırılgan hale getiriyor. Altını çizerek ifade etmek isterim ki dün olduğu gibi bugün de güçlü ülke olmak, bilgiyi üretmekten ve bilgiyi en iyi şekilde işleyebilmekten geçiyor.”(*)
İngilizcede “education” kelimesi, Latince “educatum”dan geliyor. “E” içten dışa, “duco” da ‘gelişme’, ‘ilerleme’ manasında kullanılıyor. Türkçe’de ise “eğitim” kavramı “eğmek”, “bükmek” kökünden türeme. Yani biz eğiyoruz, onlar yetiştiriyor; temel meselemiz bu.
Öğretimin insana bilim öğretmesi gerekiyor. Gerisi eğitimin işi olmalı. Yani matematik, fizik, psikoloji, ekonomi, tıp gibi konularda insanı geliştirme ve uzman yapmak öğretimin görevi. Buna karşılık genel ahlâk, terbiye, alçakgönüllülük, dini inanç, yemek adabı, insanlarla ilişkiler, fedakârlık gibi konular eğitimin kapsamına giriyor. Bizim burada ele alacağımız konu öğretim konusu.
Ama üniversitelerin bu kadar zayıf mezunlar vermesinin en önemli nedenlerinin başında aslında bir kenara bıraktığımız ilk ve ortaöğretimdeki kalite düşüşünün bir sonucu.
Üniversite sözcüğünün aslı Latince ‘bütün’ anlamını taşıyan Universitas’dan geliyor. Bugünkü karşılığı; çeşitli akademik dallarda akademik unvanlar veren yükseköğrenim ve araştırma kurumu demek oluyor. Batıda üniversiteler katedral okullarının biat kültüründen soyutlanıp bilime dönük bağımsız kurumlar halini almasıyla ortaya çıkarken bizde de medreselerden dönüşerek batılı üniversitelere benzer kurumlar halini almış.
“Soran, sorgulayan, geleceğe dair iddiaları olan bir nesil yetiştirmekte gereken başarıyı gösteremediğimizde ortaya geçici hevesler peşinde koşan, maalesef bir nesil çıkıyor. Hâlbuki kendine özgü eğitim sistemlerini geliştiremeyen milletlerin istikbali tayin edemeyecekleri gerçeğiyle karşı karşıyayız”(**)
i- Kültür ve Sanatı Küçümseyen Toplumlar, Kaybetmeye Mahkûmdur.
ii- Türkiye’nin Yeni Değerler Yetiştirmesi Var Olan Değerlerine Sahip Çıkmasıyla Mümkün.
iii- Teknolojiyi Üreten,Kültür ve Sanata da Hakim Olur.
iv-Eğitim ve Kültür Alanında Eksiğimizi Gidermeliyiz.
v-Gençlerin Sahip Çıkmadığı, İçinde Olmadığı Hiçbir Proje ve Faaliyetin, Toplumlar İçin Kalıcı Kazanıma Dönüşmesinin Mümkün Değildir.(***)
MEB verilerine göre geçen yıl öğretmen olmak için girilen sınavlarda adaylar kendi alanlarıyla ilgili soruların birçoğunu yanıtlayamamış En başarısız olan adaylar, lise matematik öğretmenleri olmuş. Alan sınavlarında kendilerine sorulan 50 sorudan ortalama 9’unu ancak doğru yanıtlamışlar. En başarılılar ise 50 sorudan ortalama 32’sini yapan Türkçe öğretmenleri olmuş. http://bit.ly/2kv0gGp..KPSS kapsamında yapılan Öğretmen ‘Alan Bilgisi’ testlerindeki sonuçlar vahim: Lise matematik öğretmeni olacak adaylar 50 sorudan sadece 9’una doğru yanıt verebilmiş! yanıtların Türkçede 32’si, coğrafyada 25’i, fen bilimlerinde 16’sı doğru!…TED’in 2016 raporuna göre Türkiye’de üniversite mezunu yetişkinlerin “özel beceri” ortalaması, lise mezunu olmayan Japon yetişkin düzeyinde olduğunun altı çiziliyor!…Bu bağlamda ,“Ortalama eğitim Yahudilerde 13.4 yıl, Hıristiyanlarda 9.4 yıl, Budistlerde 7.8 yıl, Müslümanlarda 5.6 yıl. Müslümanların neden bu halde olduğunu çok ciddi şekilde muhasebe etmemiz gerekiyor.(Religion and Education Around the World:http://bit.ly/2ivXH9D ”Fizikteki birleşik kaplar kanunu toplum yaşamında da geçerli Bir kapta su düzeyi düşükse, diğer kaplarda suyun düzeyini yükseltemezsiniz. Baştaki su düzeyi, diğer kaplardaki su düzeyini de belirlemekte..Bu bağlamda, Türkiye’deki öğrenciler bilim, matematik ve okumada OECD ortalamasının altında kaldı. 72 ülke ve ekonomik bölgede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılan araştırmada Türkiye 72 ülke arasında 52. sırada…
BBC’nin aktardığı araştırmanın sonuçlarına göre, Singapurlu öğrenciler matematik, bilim ve okumada en yüksek notları alarak en başarılı öğrenciler oldu. Japonya, Estonya, Finlandiya ve Kanada da 35 OECD ülkesi arasında en başarılı ülkeler oldu. Türkiye ise en alt sıralarda yer aldı.
Bilim’de Türkiye 52. sırada, okumada Türkiye 50. sırada, matematikte Türkiye 49. sırada yer aldı.
İşte detaylı sonuçlar:
Bilim:
OECD ülkelerinde eğitim gören öğrencilerin yüzde 7.7’si bilim konusunda testte en yüksek sonuçları aldı. Singapur’da 4 öğrenciden 1’i, Tayvan, Japonya, Finlandiya’da 7 öğrenciden 1’i de bu seviyede.
20 ülkede ise öğrencilerin sadece yüzde 1’inden azı en yüksek notları aldı. Bu ülkelerden biri de Türkiye. Türkiye’de bu oran yüzde 0,3 seviyesinde.
Finlandiya, kız öğrencilerin bilimde erkek öğrencilerden daha başarılı olduğu tek ülke.
OECD ülkelerinde erkek öğrencilerin yüzde 25’i, kız öğrencilerin yüzde 24’ü ileride bilim ile ilgili bir işte çalışmak istediğini söylüyor.
Kız öğrencilerin çoğu sağlık sektöründe çalışmak istediğini belirtirken, erkek öğrencilerin çoğu ise bilişim ve iletişim teknolojilerin ya da mühendislik alanında çalışmak istiyor.
Matematik:
Singapur, Hong Kong (Çin), Makao (Çin) ve Tayvan matematik konusunda başı çekiyor. Japonya’daki öğrencilerin performansı ise OECD ülkeleri arasında en iyisi.
Türkiye’deki öğrencilerin matematik testindeki başarı ortalaması OECD ülkeleri ortalamasının altında.
Türkiye’nin başarı seviyesi Birleşik Arap Krallığı, Şili, Moldova, Uruguay, Karadağ, Trinidad ve Tobago, Tayland ve Arnavutluk ile benzerlik gösteriyor.
Okuma:
Singapur, Hong Kong (Çin), Kanada ve Finlandiya okumada en iyi performansı gösteren yerler oldu.
İrlanda, Estonya, Güney Kore, Japonya ve Norveç de OECD ortalamasının üzerinde kalırken, 41 ülke OECD ortalamasının altında kaldı.
OECD ülkeleri arasında Kanada ve Finlandiya başı çekiyor, Türkiye ve Meksika ise en sonda yer alıyor. Araştırmaya katılan ülkelerin durumunu tek tek görmek için http://bbc.in/2h1GIs0
PISA sonuçları eğitim başarısının ölçülmesin de tek başına yeterli bir gösterge mi? Elbette değil…,Ancak Finlandiya eğitimde ki bu başarısını nasıl elde ettiği de yanıtlanması ve ders alınması gereken bir soru ….ve Türkiye de ki eğitim sisteminin kendi yapısal değerlerine uygun olarak kalitesinin artırılmasında bir rehber / yol gösterici olabilir nitelikte… Konu ile ilgili olarak Helsinki Eğitim Bölümü başkanı Marjo Kyllonen değişimin gerekçesini bakın nasıl açıklıyor..Birlikte okuyalım:
“1900’lerde uygulanan eğitim yöntemleri bir zamanlar faydalıydı. Ancak artık öğrencilerin gereksinmeleri farklı. Artık 21. yüzyılın gereksinmelerine göre bir eğitim sistemi planladık” sözleriyle ifade ediyor…
Finlandiya’da artık eski moda yöntemler yerine öğrenciler, olaylar ve fenomenleri disiplinlerarası bir formatta öğreneceklermiş..Öyle yazıyor…
Üç yılda bir verilen PISA sınavlarında üç temel alan bulunuyor: fen, matematik ve okuma. Bunların yanında her döngüde yeni(likçi) bir alan daha sınava dahil ediliyor. 2012 uygulamasında bu yeni alan “yaratıcı problem çözme” iken, 2015’te “işbirlikçi problem çözme” oldu. Bu dördüncü alana ait veriler 2017’de açıklanacak.
İşbirlikçi problem çözme sınavı öğrencilerin iki veya daha fazla kişi ile birlikte problem çözme yetenek ve becerilerini ölçmenin yanında, eğitim sisteminin gençlerin takım olarak problem çözme becerilerini geliştirmedeki rolünü araştırmayı hedefliyor. Bu dördüncü sınav ülkemiz de dahil olmak üzere PISA sınavını alan 52 ülkede uygulandı.
Peki OECD’nin bu alan tercihi neden önemli? OECD geleceğin dünyası için problem çözmek için; .Dünya Ekonomik Forumu (WEF), iş hayatının 2020 yılı itibariyle nasıl şekilleneceğini öngörme amacıyla The Futureof Jobs’ (Mesleklerin Geleceği) Araştırma, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 15 farklı ekonomiyi mercek altına alıyor. Raporun temelini oluşturan ankete insan kaynakları bölümlerinde çalışan 13 milyondan fazla kişi katılmış. Araştırma kapsamına giren 15 ekonomide toplam 1.86 milyar çalışan bulunuyor. Bu da global işgücünün yüzde 65’i demek. Sonuçlara göre, iş dünyası günümüzün trendleriyle şekillenmeye devam ederse 2020’ye kadar toplam 7.1 milyon kişi işini kaybedebilir. Buna karşılık, 2 milyon yeni istihdam sağlanabileceğine ilişkin not düşülmüş..Bu raporun sonuçlara göre 2020 yılı itibariyle iki rolün öne çıkacağı görülüyor.Stephen W. Hawking’den, çağdaş bilimin giderek artan biçimde tekniğe dayanmasının, mesleki uzmanlığa olan ihtiyacı artıracağını, proje-odaklı yeni nesil eğitim-öğretim anlayışının öne çıkacağınıda burada not edelim.
– Bunlardan biri veri analistliği. Şirketler, dijitalleşmeııin ardından kullanmaya başladıkları yeni teknoloji ile elde ettikleri verileri, bu pozisyonda çalışan kişilerin yardımıyla yorumlamayı ve stratejilerini bunun üzerine kurmayı hedefliyor. Bu nedenle veri analistleri kilit bir noktada olacaklar.
– Diğer rol ise uzmanlaşmış satış temsilcileri. Inovasyoıı çalışmaları ile birlikte artık teknik detayların daha çok öne çıktığı ürünlerin satılabilmesi için bu detayları çok iyi bilen satış temsilcilerine ihtiyaç duyulacak. Yine aynı şekilde özel bir müşteri kitlesini hedefleyen şirketlerin, bu kitleye özel satış temsilcileri yetiştirmesi gerekecek.
Bu raporun en ilgi çekici yanı 2015 için en önemli 10 beceri listesine baktığımızda da ilk sırada “karmaşık problem çözme,” ikinci sırada “başkaları ile uyum,” üçüncü sırada ise “insan yönetimi” olduğunu görüyoruz.
Problem çözme ve takım çalışmasının önemine vurgu yapan tek kaynak Mesleklerin Geleceği raporu değil. ABD’de Okul Kütüphanecileri Derneği, Ulusal Eğitim Derneği, Lego, Microsoft, Pearson, ETS, Intel, HP, Dell, Apple, Crayola ve Cisco gibi 32 üyeden oluşan “21. Yüzyıl Yetkinlikleri” ortak çalışma grubunun ciddi bir çalışma sonrası yayınladığı 21. Yüzyıl Yetkinlikleri listesine baktığımızda, “Öğrenme ve İnovasyon” başlığının altında “Yaratıcılık ve inovasyon”, “Kritik düşünme ve problem çözme” ve “İletişim ve işbirliği” alt başlıklarını görüyoruz.
PISA 2015 işbirlikçi problem çözme sınavı sonuçları 2017 içerisinde yayınlanacak.Bu noktada sonuçlara bakıp “eğitim sistemimiz değişmeli”, “ sınav sistemi kalkmalı” gibi tek düze önerilerde bulunup konuyu geçiştiren Kerameti kendinden menkul prototiplere sempati ile bakmak pek mümkün değil. Kültürümüz bireyci bir kültür olmamakla birlikte kolektivist bir kültür de değil. Bu nedenle, ortak özellikler paylaştığımız küçük bir grup içinde birlikte çalışmaya çok yatkın olmakla beraber, tanımadığımız kişiler ile birlikte çalışmaya pek sıcak bakmadığımız aşikar. Eğitimin hedefi, insanların davranışlarını değiştirmek. Ama biz tanımadığımız bireylere güvenmiyor, onlarla birlikte birşeyler başarabileceğimize ihtimal vermiyoruz.Dolayısıyla da insanlarımız hak ettikleri yere gelemiyorlar. En kısa zamanda içerik ve kazanım odaklı eğitimden uygulama, yetkinlik ve beceri odaklı eğitime geçmemiz gerekliliği ortada. Anaokulundan başlayarak geliştirmemiz gereken yetkinliklerin içinde mutlaka takım çalışması, çatışma çözümü, koordinasyon, proje planlama, zaman yönetimi olmalı.
Bu bağlamda eğitim sistemimizin parametreler belli olduğuna göre:
- ÖSYM’nin yaptığı tüm sınavlara başvurular incelendiğinde Türkiye’nin bir sonraki yıl aday sayısı büyümesi %15’ler dolayında.
- Üniversite sınavını göz önüne alırsak, aday sayısının bu miktarına ve artışına yanıt verecek sayıda yüksek öğretim kurumu mevcut değil.
Türkiye’nin bu mevcut durumu; Türkiye de ki üniversite kontenjanı kadar adayı ancak çıkartan İskandinav ülkelerindeki duruma mı yoksa sürekli artan nüfusları ile her alanda sınav yapmak zorunda olan Uzak Doğu ülkelerinde ki duruma daha çok benziyor? Bu Sorunun yanıtı Uzak doğu ülkeleri ise,bu Uzak Doğu ülkeleri bizden de fazla nüfusları ve daha da ağır sınav sistemleri ile PİSA ve benzer testlerde nasıl başarılı oluyorlar?
Aslında yanıtlanması gereken soru bu ve yanıtı da basıt … sorunun kökü sınav sistemi vb. temalar değil. Sorunun özü; sınavı nasıl yaptığınız, ölçme istediğiniz kavramları nasıl ölçtüğünüzle ve bunlardan nasıl sonuçlar çıkardığınızla ilgili..
Bir ülkenin eğitimle ilgili izlemesi gereken stratejik yol haritası stratejik planlarla ilgili… Stratejik plan sayesinde ortaya koyacağınız politikalarla eğitim sisteminin genetik kodlarını değiştirmek mümkün..Uluslararası yakınlaşma, Küresel ve bölgesel işbirliği perspektifinde yeni bir paradigma (zihin haritası) çerçevesinde kaynak tabanlı bir modelleme ile ulusal eğitim modelini ortaya koymak için Ulusal Eğitimde Stratejik yol haritasının kilometre taşları:
- Öncelikle mevcut durum analizi yapılmalı… Sanayi, tarım, bilim-teknoloji vb.
- Uzun vadeli Sanayi, tarım, bilim-teknoloji vb.gelecekteki konumunun ne olacağı belirlenmeli..
- Sanayi, tarım, bilim-teknoloji vb.alanda yetişmiş elaman/ara elaman gereksinmeleri nicelik olarak tesbit edilmeli..
- Sanayi, tarım, bilim-teknoloji vb.hangi nitelikte elaman istediklerinin tesbiti arama konferansları ile belirlenmeli.
- Arama konferanslarından çıkan sonuçlar ile hem eğitim müfredatı,hem eğitim kadrolrı hem de mesleki standartlar belirlenmeli..
- Hedef olarak belirlenen standartlara eriştirecek nesiller yetiştirmek için her durumda evrensel değerleri merkez alarak eğitim programını bu hedefler doğrultusunda belirlemek.
- Eğitim programı boyunca; ölçücü, adaletli, yetenekleri belirleyici sınavlar yaparak hangi birey hangi alanda yetenekli olduğunun ortaya konması.
- Seçme işlemini gerçekleştirdikten sonra yetenekli bireyi kendi alanında paydaşların istedikleri nitelikleri verebilecek eğitim sistem sürecinden geçirilmesi…
- Ve eğitim hayatını tamamlamış bireylerin aldıkları eğitimle örtüşen işler bulmasına olanak tanınması.
Görüldüğü gibi bu yapı içerisinde yanlış gidebilecek çok fazla şeyden sadece bir tanesi sınav sistemi.İşini doğru yapan ülkeler incelendiğinde görülecektir ki; bu maddelerin tamamını doğru şekilde yapıyorlar. Ve bunların tamamı doğru şekilde yapıldığında öğrencileri sınavla seçmeye zorunda olmak, o kadar da büyük bir problem haline gelmiyor. Çin örneğinde, Kore örneğinde, Japonya örneğinde olduğu gibi…
Basit bir çıkarımla; evet mevcut Sınav Sistemi ülkemiz için bir sorun ancak Sınav Sistemi, mevcut olduğu için değil ‘bu haliyle’ mevcut olduğu için; öğrenciyi bilimsel konularda, evrensel değerleri kriter alan doğru sorular sorarak ölçmediği için bir problem. En kötü alışkanlık okuduklarını analiz ederek değil duyduklarıyla teoriler üretmek…. Soruları yanıtlamak değil önemli olan ,yanıtları sorgulayabilmek mesele…
Ülkemizdeki refah ve mutluluk düzeyini artırmak istiyorsak, eğitim sistemimizi evrensel eğitim ilkeleri doğrultusunda 21. yüzyılın beklentilerini gözeterek yeniden tasarlamak zorundayız.
http://bit.ly/2kBtJ3N / http://bit.ly/1n7S0oI
Yukarıda ki linkte, Finlandiya’da okulları öğrenciler ve öğretmenler için yeni paradigmayı belirleyen 13 kritik faktörün olduğunu yazıyor:.
i-Oyuna çok fazla önem verilmesi
ii-Sonuçları öğrencilerin hayatlarında belirleyici olan standardize sınavların olmaması
iii-Güven
iv-Okullar birbiri ile rekabet etmiyor
. v-Olağanüstü derecede iyi, öğretmen hazırlık programları
vi-Kişisel zaman oldukça değerli
vii-Daha az aslında daha çok demek
viii-Yaşam kalitesine önem verilmesi
ix-Yarı-takipli öğrenme
x-Ulusal standartlar değerli
xi-6.Sınıfa kadar not verilmiyor
xii-Etik, ilkokul sınıflarında öğretiliyor
xii-İşbirliği yapma ve işbirlikçi çevre güçlü bir şekilde vurgulanıyor.
Daha fazla bilgi:
Albert Einstein ile son röportaj :
http://bit.ly/2lzRdFd
Michael Moore’un Gözünden Finlandiya Eğitim Sistemi….
The report, together with country analysis, summaries and data, is available at http://bit.ly/19gjQcs
PISA 2015 bilim soruları::
“Kurucusunun geometri kitabı(*)https://lnkd.in/gUj-VX7 yazıp terimleriyle ilgilendiği, Sadrazam Ahmed Cevat Paşa’nın Fransızca matematik monografileri yazdığı, tanınmış matematikçiler çıkaran bir milletin çocukları bu sonucu hak etmiyor…….Çağdaş medeniyet iki dal üzerinde durur: Filoloji ve matematik. Bu iki dala “Mantık” ve “Felsefe” yi de eklemek analitik düşünce sisteminin gelişmesini sağlarsınız.Eğitimde “Endüstri 4.0″ ‘ın yolunu açarsınız.Bu dört dalda iyi eğitim veremezsek üniversitelere hazırlıksız insan gelir. Hele öğrenciye bilmediği konuyu, bilmediği dille öğretmeye kalkmak yanlışların en büyüğü. Ezbere zorlar, kavram karmaşasına neden olur, yaratıcı düşünceyi sakatlar. Yabancı dilin önemi zihni zenginleştirmesindedir. Yasak savar gibi değil, ciddiyetle ama ayrıca öğretilmesi gerekir.Öğretim dili mutlaka Türkçe olmalı, kavram kargaşasına yol açmamalı. Yabancı dil zihni yeni yaklaşımlara açar, hayal gücünü zenginleştirir. İhmal edilmemeli, temel müfredatla eşgüdüm içinde ama ayrıca öğretilmelidir.Bir de eğitimi, özellikle de üniversite eğitimini bir siyasi dergâh haline dönüştürürseniz çok vahim neticeler elde edersiniz. Mesele Türkiye’nin iki yüz bilmem kaçıncı üniversitesi olmak değil. mesele yüzyılların ihmaliyle yüzleşmek, yanlışları düzeltmek, boşlukları doldurmak, ortaöğretimin eksiklerini telâfi etmek. En yeni bilgi neyse, öğretilmesi gereken ilk bilgi odur çünkü en işlevsel bilgi odur. Hepsinden önemlisi, yanlışta ısrar etmemek. Bağnaz olmamak. Yeniden korkmamak. Dünyayı bilmeyen dünyanın maskarası olur. Öğrencisini güncel sorunlara uyandırmayan, hızla küreselleşen dünyayı, sürgit değişen koşulları anlamlandırabileceği bilgiyle donatmayan üniversite eğitimi nafiledir.”..” Buluş yapmanın yolu bilime yönelmek…Bilimden kopmuş bir toplumun buluş yapması olanaksız….Ancak patenti olmayan taklit/ fason üretim yaparsınız. Bu nedenle , güçlü olmanın tek yolu: bilime yatırım yapmak… Bilimi en büyük öncelik yapmak… ,Türkiye’nin çözmesi gereken ilk sorun bilimsel eğitim. PİSA sonuçları bunu bize net bir biçimde gösterdi. İşsizliği (Mesleksizliği) Azaltmanın yolu ,mesleki eğitiminin ülke gereksinimine göre yapılması ve ii)Teknik ve uygulama odaklı eğitimden geçmekte…Bugün Türk Ulusunun ülküsü ise; “Türk Ulusu’nu çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirmek, bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilmek, dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilmek ve sürekli ilerlemektir.” Kaldı ki, ilerlemenin bir düşünce nesnesi olarak ortaya çıkması bir yandan çağdaş bilimin ve akılcılığın gelişmesiyle, diğer yandan sosyal, politik ve ekonomik disiplinler arasılık ve ulusal irade Sesleniş yetenekleriyle gerçekleştirme koşullarının yaratılması olmalıdır. Buluş yapan kuşaklar yetiştiremezsek buluş yapanların taşeronu olmaya devam ederiz. Öyle olunca da orta gelir tuzağından çıkamayız. Toplumsal mutabakata dayalı, ortak değerler üzerine inşa edilmiş bir eğitim sistemi … Ulusal Eğitim politikasi, ülkemizin kadim değerleri ile entegre edilmiş, Ülkemizin sosyol- ekonomik ve kültürel beklentileriyle birlikte, ekonomik gelişim ve dönüşümlerin ortaya çıkardığı stratejik değerler bağlamında ele alınarak yapılandırılması uygundur… Gerisi laf-ü güzafdır.
Sonsöz: İyi insan demek vatanını seven, vatanı için doğruları ve yanlışları tarafsız ve objektif bir şekilde insanlarına anlatan demektir. Güneş hep ışık saçar..Özüne daima sadık, adıyla daima müsemmadır.
Ne mutlu Güneş gibi olup hep ışık saçana..
Bir “değer sistemi” olmadan, felsefe olmadan bununla ilgili bir zihniyet modeli oluşturmadan, eğitimin somut tarafının ortaya konulabileceğine hiçbir zaman inanmıyorum, “Bu bir zincir meselesi. Zincir aslında genel bir felsefeyle başlar. Eğitim felsefesiyle devam eder. Buna bağlı bir eğitim teorisi gerekiyor. Yani bir kavram çerçevesi gerekiyor. Kavram çerçevesinden hareketle model kurulması gerekiyor. Modele bağlı strateji koymak, stratejiye bağlı yöntemler, teknikler ve uygulama zincirini kurmamız gerekiyor. Bu kurulmadığında sadece aktivite olur. Sadece birtakım etkinliklerle projelerle yetinmek zorunda kalırız.
Dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik olarak “Türk Ulusunu” çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme,bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme,dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde edebilmek için Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirmek.Bu bağlamda; beşeri sermayemizin, aydınlık yarınlarımızın umudu olan gençlerimizi ;Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür olarak Kadim değerlere (İnancına, Tarihine , Kültürüne )bağlı analitik düşünen, tartışan , üreten bireyler olarak yetiştirmek.
“Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fen haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.”
(*)Büyük Önderin kaleme aldığı Geometri kitabını aşağıdaki alan bağlantıdan indirebilirsiniz.) https://lnkd.in/gUj-VX7
Duvarımda ve masamda her zaman resmini eksik etmediğim Büyük Önder ; ben de koltuğumda büyük adam gibi oturan torunlarım da sana minnettar. İnşallah onların çocukları da seni saygıyla ,sevgiyle ve minnetle anacaklar. Ululaştırarak ve masal kahramanı haline getirerek değil, kalpten severek ve teşekkür ederek, Atatürk diyecekler…
Sağlıcakla kalın…
Yüreği
“Berkehan
ve Bilgehan Deniz”
kadar temiz tüm insanların,
günleri hep aydınlık olsun!
Yüreklerindeki sevgi daim olsun!
Referans:
PISA 2018 Türkiye Ön Raporu https://bit.ly/3802uGW 2018 PISA (Programme for International Student Assessment), sınavının OECD ülkeleri arasında bir numara artık Estonya! Bu ülkenin öğrenci başı harcamaları OECD ortalamasının yüzde 30 altında olmasına rağmen.kıt kaynaklarını ne kadar etkin kullandığımın bir göstergesi.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan başarı izleme araştırması: 10 öğrenciden 4’ü okuduğunu anlamıyor.
NOT:
Mezuniyet diplomasını alan öğrencilere hitaben “Tahsiliniz bugün bitmiyor, bilakis bugün başlıyo” diyen Peyami Safa’nın, Yeni Mecmua gazetesinde 20 Haziran 1942 tarihli yazısını birlikte okuyalım:
Salâhiyetim olsaydı, her sene üniversitenin ve yüksek mekteplerin son sınıf mezunlarını bir araya toplar, onlara şu fikirleri kabul ettirmeğe çalışırdım:
Tahsiliniz bugün sona eriyor, değil mi? Ellerinize tutuşturulan diplomanın en büyük yalanı budur. Tahsiliniz bugün bitmiyor, bilâkis, bugün başlıyor. On altı, on yedi seneden beri size öğretilen şeylerin çoğu ihtisas bakımından lüzumsuzdur; bütün dünyada hâlâ yıkılmamış kötü bir öğretim sisteminin kurduğu an’aneye göre hafızalarınıza istif edilmiş, unutulmaktan başka hiç bir şansları olmayan ölü bilgilerdir. Zekânız bu kokmuş malûmat kadavralarını ne kadar çabuk atarsa, hürriyetine o kadar erken kavuşur. Mümkün olsaydı, size bugün diploma yerine bir hafıza müshili verir, ilmin bu molozlarını ruhunuzun bağırsaklarından, dışarıya çabuk defetmenize hizmet ederdim. Ellerinizdeki diploma, öğretim denilen ve yazık ki ilacı henüz keşfedilmemiş müzmin bir hastalığın raporudur.
Bugünden öteye ilk işiniz, kendinizi bu zoraki bilgi illetinin toksinlerinden kurtarmağa çalışmak olsun. Size ihtisas olarak öğrettiğimiz şeylerin de bir kısmı lüzumsuz bir kısmı yanlıştır. Bunların içinde pek azı ileride sizin için düşünmek ve kültürünüzü derinleştirmek için malzeme olmağa yarar.
Gençler! Hayatta muvaffak olanlarla olmayanlara bakınız. Eğer ticaret gibi amelî mesleklerin zaferlerine bir göz atarsanız, bu şubede kazananlardan yüzde doksanının ticaret mektebinden mezun olmadıklarını görürsünüz. Bunlar ticaretin hiç bir ders ve etüt kitabında izi olmayan bütün inceliklerini tecrübe mektebinde, hayat mektebinde öğrenmişlerdir. Doktorluk ve avukatlık gibi yarı amelî ve yarı nazarî mesleklerin kahramanlarına da bakınız. Bunlar da bilhassa diplomalarını aldıktan sonra kendi aşklarıyla ve tecessüsleriyle kitapların ve tecrübelerin üstüne kapanmış insanlardır.
Amelî ve nazarî, serbest ve resmî bütün mesleklerde geri kalmışların hayatına bakınız. Bunlar diplomalarını alır almaz tahsilin bittiğini ve öğrenilecek hiç- bir şey kalmadığını sanmışlardır. Hayat, onların gözünde iki mevsimliktir: Biri ekme çağı ki tahsil çağıdır; öteki de biçme devresi ki bütün ömür süren meslek devresidir. Bu devrede ekme yok ve yalnız biçme var sanmışlardır. Hâlbuki asıl ekme devresi tahsil çağından sonra başlar ve biçme ameliyesini de içine alır.
Şu mahalle doktoru niçin mi kazanmıyor? Muayenehanesine girip bakınız; cevap, yaldızlı bir çerçeve içinde duvarda asılıdır: Diploma! Zavallı hekim, bu diplomayı oraya astıktan sonra hastalara bakmaktan başka yapılacak işi kalmadığına inanmıştır. Kütüphanesi tam takırdır. Orada unutulmuş mektep bilgilerini hatırlatan birkaç tıp lügatinden ve arkadaş tavsiyesiyle alınarak tamamıyla okunmayan birkaç eserden başka bir şey göremezsiniz. Bu kitapların cildini kaplayan bir parmak toz, hekimin bütün muvaffakiyetsizliklerini izah eden ve kendisinden başka herkesin görebileceği işarettir.
Bütün bu zavallılar, beşikten mezara kadar süren hayat okulundan başka okul olmadığı ve diplomasını aldıkları mektebin, asıl hayat okulunun küçük ve kötü, bir taklidinden başka bir şey olmadığını bilmeyenlerdir.
Aranızda bu hakikati anlamayanlar, o zavallılar ordusuna katılacaklardır.
İşte bugün hepiniz, size hiç bir sun’i okulumuzun veremeyeceği, hiç bir müfredat programının kazandıramayacağı bilgileri ve görgüleri temin edecek olan büyük hayat okulunun eşiğindesiniz. Bu okuldan çıkmak için ölmek lâzımdır. Yaşadığınız müddetçe, artık hocanıza yaranmak için değil, babanızın gönlü- nü hoş etmek için değil, iyi not almak için değil, sınıfta kalmamak için değil, yedikçe acıkan tecessüsünüzü doyurmak için, öğrendikçe artan cehlinizi azaltmak için değil, memleketinizin ve mesleğinizin şerefi için ve nihayet kendi muvaffakiyetiniz için, program ve disiplin zoruyla değil, anlamak ve çalışmak aşkıyla, durup dinlenmeden öğrenecek ve deneyeceksiniz.
Asıl bugün mektebe başlıyorsunuz. Notları ve imtihanları olmayan bu büyük mektepten mezun olmak ve diploma almak yoktur. Çünkü ilim bitmez ve öğrenmek ihtiyacımız, varlığın sırları ve cehlimizin karanlıkları kadar sonsuzdur.
Şu tabloyu anlaşılır şekilde çevirip tüm okul ve üniversitelere dağıtmak gerek:
Logical fallacies: A cheat sheet Full high res version http://www. http://www.obsidianfields.com/lj/venn-poster4-large.jpg
(Büyük Önderin Askeri Ökulların müfredatına konulmasını ve okutulmasını zorunlu Kıldığı kitap, Grigory Petrov::Beyaz Zambaklar Ülkesinde, )
https://bit.ly/2CvpoXH
“İyi bir eğitim toplumların geleceklerine yapacakları en iyi yatırımdır Eğitim 2030″ REFERANS
OECD (2018) goo.gl/BBxULU
Geleceği şekillendirecek olan insan ve onun sahip olduğu bilgi, yetenek ve donanım. Bu ise büyük ölçüde insanın kendisini geliştirmesini sağlayacak olanakların, sağlanan eğitimin niteliğine ve kapsamına bağlı. Eğitim, insanları hem kendi yaşamlarını şekillendirmek, hem de başkalarının hayatlarına katkıda bulunmak için ihtiyaç duydukları yetkinliklerle donatıyor. “En iyi eğitim”in nasıl olması gerektigini araştırmak için Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bir proje başlattı: The Future of Education and Skills 2030. 2030 yılına kadar eğitim ve becerilerin geliştirilmesini sağlamaya yönelik olan projenin amacı, ülkelerin iki kapsamlı soruya cevap bulmasına yardımcı olmak:
Öğrencilerinin geleceklerini şekillendirmeleri için hangi bilgi, beceri, tutum ve değerlere ihtiyaçları var?
Öğretim sistemleri bu bilgi, beceri, tutum ve değerleri nasıl etkili bir şekilde geliştirebilir?
Proje çerçevesinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bütün üye ülkelerin katılımı ile 2030 ortak eğitim vizyonu oluşturuldu.Sürdürülebilir büyüme ve ekonomik gelişme düzeyi ile teknoloji ve inovasyon kapasitesi arasında doğrusal bir ilişki olduğu çok açık. Yenilikçi ekonomiler daha üretken, daha esnek, daha güçlü olmanın yanı sıra daha yüksek refah ve yaşam standartları sunuyor. İnovasyon, yenilikçilik, insan faktörünü merkeze alan bir kavram. Zira işin özü itibari ile icatları yaratan ve ticari başarıya dönüştüren insan. Firmalarda inovasyon kültürünün yerleşmesini sağlayan ve bu kültürü yaşatacak olan yine insan kaynağı. İnsan gücü, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmanın itici gücü. Bu durumda insan gücünü ne şekilde ve ne tür yetkinliklerle donattığınız son derece önemli.
(*)10.09.2017 tarihinde İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 1. Bilim ve Teknoloji Zirvesi’nin açılış konuşmasında altını kalın çizgilerle çizdiğimiz önemli satırbaşları..http://bit.ly/2xtNgdy
(**);26.07.2017 tarihinde Yükseköğretim Kurulu tarafından düzenlenen, İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması Konferansının açılış konuşmasından http://bit.ly/2tYyeXO
(***) 09.02.2017 tarihinde, “Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri” töreninde yaptığı konuşmadan http://bit.ly/2k78CTA altını çizdiğimiz, eğitimle ilgili olarak önemli başlıklar.Birlikte okuyalım.
(****)Kanada Eğitim Sistemi https://bit.ly/2TjipgP
This Post Has 0 Comments