Skip to content

Feodalizmden Kapitalizme… Kapitalizmden Tekno-Feodalizme… Bir Ekonomik Sistemin Sürdürülebilirlik Yolculuğu ve Türkiye Örneği…

İlk Söz: Farklı kavramlar olarak görünmekle birlikte kavramsal metafor ve metonimi olarak
“Özü” aynı üç kavram:
Şirket Kapitalizmi=Tekno kapitalizm=Paydaş kapitalizm eski adıyla “Merkantilizm”

Time dergisi kapakta 10 bin yıl öncesine ait bir kurdun DNA’larından yeniden canlandırılan beyaz kurt yavrularına yer verdi. Jurassic World X hesabı bu postu paylaşarak “Burada yanlış gidecek hiçbir şey olmayacağını düşünüyoruz” yazdı. Gençler bilmez Jeff Goldblum Jurassic Park dışında The Fly (Sinek) filminde de oynamıştır. Teleportasyon ile kendini ışınlarken kabine giren bir sineğin DNA’sı ile birleşir. Jurassic Park malum balmumumdaki bir sivrisinekten dinozorların canlandırılmasıdır. Ortak payda Jeff dışında sinek. Kâğıt oyunlarında sinek ikili en küçük kâğıttır ancak bu örnekte görünen en büyük kartların açıldığı bir döneme şahit oluyoruz. Simgebilim Profesörü Robert Langdon ile Melekler ve Şeytanlarda antimadde arayışı kadar ütopik konular artık bir bir gerçek oluyor.

Uluslararası şirketlerin milli devletlerin yerine geçmesi !…

Özelleştirmeyle kamunun elinde her şeyi şirketlere peşkeş çekmek

kolaydı ama şimdi şirket dokunulmazlıkları ve piyasa müdahaleleri

sınırlandırmak devletlerin elinde-gücünde değil artık!..

Çünkü zenginlikler şirketlerin eline geçtikçe halk pasifize edildi ve

şikayet eden itiraz eden örgütlenen yani cumhuriyeti ayakta tutacak halk ortadan kaldırıldı!…

Şirketler öyle dokunulmazlıklar edindi ki dünyayı feodal çağlardan

4kurtarıp sonsuza kadar değiştirdiğine tüm insanlığın inandığı

Fransız İhtilali’nin kazanımları-kurumları artık yoklar…

Şöyle, halkın iradesi, halkın meclisi, kooperatif gücü, esnaf gücü, eşitlikler, vs. yoklar!..

Beş on büyük şirket feodal çağların asilzadeleri markizleri dükleri gibi üstün bir sınıf!

İktidarı elinde tutan bu şirketler mahkeme savcı yasa işlemiyor!

İktidarı elinde tutan bu şirketler piyasalara istediği gibi müdahale ediyor ve

halkın ekmeğine suyuna kadar herşeyi ele geçirmiş durumdalar!

Biz buna ‘temel ihtiyaç maddeleri’ (et, süt, bulgur, un, peynir, gibi)

tamamen şirketlerin eline geçmiştir!

Şöyle mesela benim bulunduğum caddede sekiz tane

BİM ve ŞOK gibi her şeyi satan dükkanlar var,

her mağaza en az yirmi ayrı dükkanın işini yapıyor!

Ve bu büyük mağazaların büyük çiftlikleri var, kendi mandıraları var,

ve on-beş köyün yapacağı işi bir şirket çiftliği büyük araziler satın alıp

kendi markasıyla üretebiliyor!

Küçük imalatçı ve küçük esnaf iş yapmaya kalktığında

başta kiralarla uğraşamıyor ve size, ya güvenlikçi,

ya taksi ya da halk otobüsü şöförlüğü ya da devlete girip

hemşire kapıcı odacı gibi işler yapmak kalıyor, yani, sabit maaşlı kölelik işleri!

Büyük şirketlerin piyasada her ürünü ele geçirmelerinin

başka sonuçları var, diyelim, esnaf odaları seçim yapıyor ve

siz de semtin esnafınız gidip oy kullanacaksınız,

ama Starbuck kahve bin şubesiyle geliyor ve ağırlığını

koyup seçimle esnaf odalarını ele geçiriyor!

İkincisi, Starbucks, Mc Donald, Espressolab vb dükkanlar

yerel tatları ortadan kaldırıp tam anlamıyla evrensel

bir ağız tadına hakimiyet kuruyorlar ve aynı tatla her kıtada yüzbinlerce şube açabiliyorlar!…

Ve on ayrı kahveci dükkanın kazanacağını bir kahveci kazanıyor ve çalışanların hiç biri ‘sahip’ değil!..

Tabii asıl ‘işletme’ ‘reklam’ ‘moda’ ve takıntı ve tiryakilik oluşturma, ki, en güzel örnek ‘çay’dır!

Doğudan batıya Anadolu’da her evde bir sabah bir akşam kesin en az iki kez çay demlendiği halde bu milletin ‘çay’dan zarar etmesi düşünülebilir mi? Ya da çayın toplanmadan satışına kadar gelirlerinin kendi piyasamızca kazanılması gerekir ama değil Lipton gelip senden çok kazanabiliyor!

Bu basit bir piyasa sorunu değildir sorunun kökenine inmek için en güzel örnek Gazze’deki soykırımdır! Büyük şirketler petrol, altyapı, demir, çelik, otomobil, elektrik, plastik, gibi yüksek teknolojiyi zaten ellerinde tutmakta ancak aynı şirketler en temel ihtiyaçlar üzerinde de mısırdan şekere buğdaya hakimiyet kurmuşlardır, yani, istediklerinde sizi aç bırakırlar, piyasaları size dar ederler, istediklerinde fiyatları indirir çıkarırlar istediklerinde stoklamayla devlete ve halka karşı savaş verirler ve bunları durdurabilecek bir güç yoktur!…

Çünkü piyasadan aldıkları bu büyük kârlarla hem TV’ler onlarındır hem de siyaseti avuçlarının içinde oynatmaktadırlar ayrıca futbol takımlarınızdan kadın voleybol takımlarınıza halka şirin görünmek için yardım kurumlarına kadar onların ellerindedir yani biz ne kadar faydalı işler yapıyoruz demek için!

Küçük esnafın, küçük imalatçının ve köylünün ortadan çekilip piyasanın tam anlamıyla büyük mağazalar ve büyük markalarca büyük şirketlerin eline geçmesiyle dünyada siyaset artık meclislerden çıkıp şirketlerin eline geçmiştir!…

Artık bizleri milli iradenin meclisi değil dokunulmaz şirketlerin devasa gücü yönetmektedir, ki, bu şirketlerin en büyük diğer özelliği, bağlı olduğu siyasetle taşeron şirketler kurup kendilerine ortak etmektedirler!..

Örneğin Türkiye’nin Gazze’ye petrol akışını durdurabilmesi mümkün değildi çünkü taşeron ortaklıkları ortada! Bu yüzden israil geçen ay Gazze’ye havadan bir bildiri attı üstünde şunlar yazıyordu: ‘Ümmet kardeşleriniz size kefen yolluyor bize benzin!’ Kardeşlerim, bir ülke dayatmasız baskısız hür ve milli iradesiyle yaşayabilmesi için ilk işi en azından en temel ihtiyaçlar üzerinde köylüsünü, küçük esnafı ve küçük imalatçısı ve belediyeleri tanzim ve planlayarak ağırlığı koyacak!…

Şu ‘hal yasası’ tartışmaya açacak gücünüz var mı, diyelim bir küçük esnaf bir kooperatif kuruyor ve belediyelerin de desteğiyle günlük olarak Mersin ve Adana’dan kendi iaşesini tedarikini kendi yapabiliyor! Diyelim esnaf birleşip un fabrikalarında söz sahibi olabiliyor!

Bu ve benzeri planlamanın binlerce yolu var!..

Hatta köylüye beş-on senelik geçici bir destek için bedelli askerliği kaldırıp köylüye yardımcı olması için köylere gönderebiliriz, tarlada, sığırda, çapada, tohumda hasatta köylüye yardım edecek!

Düşünün her köye göndereceğiniz 50-10 asker işçi desteği o köyün ürününü üçe dörde katlar ve bağlı olduğu kooperatifleri güçlendirir! Kooperatif modellemenin ve askeri desteğin dünyada bir çok olumlu mucizevi örnekleri vardır!…

Hedef, şirketlerin ele geçirdiği yaşamsal gücü tekrar küçük esnafın, küçük imalatçının ve köylüye doğru çoğaltıp yaygınlaştırmak!

Kooperatiflerle onbinlerce kişi kazanır şirketler ile bir kaç patron!!

İnsanlık bu kadar kör olamaz!…

Kooperatiflerle üretim süreçleri binlerce ortağın elinde kalır şirketlerle üretim süreçleri tamamen bir kaç patronun elinde!…

Üretim ve imalat sürecinde yoksanız siyasette olmanız mümkün değildir, üretim ve imalat sürecinde yaşam alanı bulamıyorsanız siz bir millet değil köle ve esirsiniz!…

1980 sonrası Özal’la başlayan neo-liberal politikaları iyi takip edin, İslamcılar’ın Türkiye’yi ele geçirmesi tesadüfi değildir!…

Türk Amerikan İş Adamları Dernekleri’ne iyi bakın! Dünyanın en büyük şirketleriyle Türk şirketlerini bayii acenta sonra küçük ortaklıklar-taşeronluklar kurmuş ve büyük taşeron firmaların gücüyle beslenmiş ve büyümüşler ve iğneden ipliğe petrolden plastiği boru hatları ve enerji sektörüne kadar hakimiyet kurmuşlardır, dahası? AKP dediğimiz işte çoğu siyonist şirketler ama uluslararası şirketlerle ortaklaşa kurulmuş binlerce şirket demek ya da uluslararası şirketlere iktidarlarının sürekliliği için diyet diye verilmiş milli servetleriniz! Sömürünün kökenini iktidarı elinde tutan sermaye paydaşları ortaklığında ya da kendine Batıda meşruiyet arayıp izin verdiği bu büyük sömürü çarkında arayın!

Bu çarkı çalıştıran milli devleti yok sayan, milli değerleri hiç eden, ahlak tanımayan ve köylüyü esnafı küçük esnafı köle yerine bile koymayan işte bu şirket ortaklıklarıdır! Karşılıklı win win, sen soy ben de soyuyorum, aç kalan hakkı yenen milli serveti elinden çıkan ise halkımız!…

İktidarı elinde tutan sermaye paydaşları, TÜSİAD’ı iki sıradan demecini bu kadar ağır şekilde neden cezalandırdı, şunun için, ulan ülkeyi satmaksa biz zaten satıyoruz bizden sana sıra gelmez, aynı şeyi de yıllarca Ana Muhalefet/Muhalefete söylüyor ve batı da zaten Ana Muhalefeti mevcut iktidarın yedeği olarak tutuyor!…

Bir boykotla yıkılmaları mümkün değildir ancak sesin çok erken gelmesi sizin de kazmayı nereye vuracağını gösterir ve yarınlarda ülke iradesini ele geçirdiğinde büyük şirketler karşısında halkı esnafı köylüyü nasıl güçlendiririm diye plan ve projeleriniz olmadan baş etmeniz mümkün değildir!

Şirketlere bir karşı projesi ve milli kalkınma projesi Ana Muhalefet partisinin hiç yoktur!

Bütün bu taşeron şirketlerin aslında sağı solu yoktur, hepsi etnikçi mezhepçi hepsi anayasanın giriş maddelerine karşıdır, işte Bahçeli’nin açılımına ilk el yükselten bu yüzden tarihi siyasi düşmanı Ana Muhalefet partinin yöneticisi !…

Açılımda bölücülükte BOP başkanlığında ve siyasetlerini meclisle değil terör örgütleriyle yapmakta ortaktırlar!…

O meşhur Eti Bank’ımız nerede, nedir elementlerden kaç kişi konuşuyor, kim çıkartıyor, gizlice kimler kaçırıyor, bilen var mı ve Ana Muhalefet Partisi’nin bu peşkeşe hiç lafı oldu mu? Çünkü uluslararası maden şirketlerin ruhsatlarına hakim değiliz neyi nereden çıkartıyorlar bilmiyoruz işin en acıklı yeri akademimiz bile bu sömürü ve soyguna imzalarıyla ortaktır! Hiç bir şey bilmiyoruz, Abdülhamit döneminde Hitit dönemi taşlarını vagon vagon bedavadan verdiğimiz gibi, Hititler’i de bilmiyorduk ve tarihi eserlere de taş diyorduk!

Soru şu: Türkiye’de Şirket / Tekno kapitalizmin kökenleri nedir? Geçiş serüveninde Türkiye’nin sosyo-ekonomik ve politik görünümü referans göstergesi olarak nasıl bir evrim geçirmiştir?

Farklı kavramlar olarak görünmekle birlikte bu üç kavram  Şirket Kapitalizmi=Tekno kapitalizm=Paydaş kapitalizm bu blog yazısında aynı kavramlar olarak değerlendirilmiştir…kapitalizmin kavramının başına ne koyarsanız koyun sistem“sömürü”üzerinde kurgulanmıştır.  Bu notumuz şimdilik burada kalsın..

Feodalizmden Kapitalizme Geçiş Süreci:

Feodalizm, Orta Çağ Avrupa’sında yaygın olan, toprak sahipliğine dayalı bir sosyo-ekonomik sistemdi. Feodalizmden kapitalizme geçiş, 14. yüzyılda başlayıp 19. yüzyıla kadar devam eden uzun ve karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte etkili olan faktörler şunlardır:

  • Ticaretin gelişmesi: Haçlı Seferleri ve Coğrafi Keşifler gibi olaylar, ticaretin gelişmesine ve şehirlerin büyümesine yol açtı.
  • Sanayi Devrimi: Buhar gücünün keşfi ve makineleşme, üretim süreçlerini kökten değiştirdi ve fabrikaların ortaya çıkmasını sağladı.
  • Burjuvazinin yükselişi: Ticaret ve sanayiden zenginleşen burjuvazi, siyasi güç kazanmaya başladı ve feodal düzeni sorguladı.
  • Aydınlanma: Akılcılık, bireycilik ve özgürlük gibi fikirler, feodal düzenin meşruiyetini zayıflattı.

Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi:

Kapitalizm, özel mülkiyete, serbest piyasaya ve kâr amacı güden üretime dayalı bir ekonomik sistemdir. Kapitalizmin tarihsel gelişimi şu aşamalardan oluşur:

  • Merkantilizm (16-18. yüzyıllar): Devletin ekonomiye müdahalesiyle zenginleşmeyi hedefleyen bir sistemdir.
  • Liberal Kapitalizm (19. yüzyıl): Serbest piyasa ve rekabetin ön planda olduğu bir sistemdir.
  • Tekelci Kapitalizm (20. yüzyıl): Büyük şirketlerin piyasayı kontrol ettiği bir sistemdir.
  • Küreselleşme ve Finans Kapitalizmi (21. yüzyıl): Sermayenin serbest dolaşımı ve finans sektörünün önem kazandığı bir sistemdir.

Kapitalizmin Kısa Tarihi ve Evrilme Süreçleri:

Kapitalizm, temelde üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı bir ekonomik sistemdir. Tarihsel süreç içinde farklı aşamalardan geçerek günümüzdeki haline ulaşmıştır:

  • 16-18. Yüzyıllar: Merkantilizm ve Tarım Kapitalizmi:
    • Bu dönemde, ulusal zenginliğin altın ve gümüş birikimine dayandığı merkantilist politikalar etkiliydi.
    • Tarım alanında da özel mülkiyetin yaygınlaşmasıyla tarım kapitalizmi gelişmeye başladı.
  • 18-19. Yüzyıllar: Sanayi Kapitalizmi:
    • Sanayi devrimi ile birlikte fabrikalar ve makineler gibi üretim araçlarının özel mülkiyeti önem kazandı.
    • Büyük ölçekli üretim, işçi sınıfının ortaya çıkışı ve şehirleşme gibi önemli değişiklikler yaşandı.
  • 20. Yüzyıl: Finans Kapitalizmi:
    • Büyük şirketlerin ve finans kurumlarının güçlenmesiyle finans kapitalizmi dönemi başladı.
    • Hisse senedi piyasaları, bankalar ve diğer finansal araçlar ekonomide daha büyük rol oynamaya başladı.
    • 20 yüzyılın ortalarında keynesyen politikalar etkili oldu. Devletin ekonomiye müdahalesi ile sosyal refah devleti anlayışı gelişti.
  • 21. Yüzyıl: Küreselleşme ve Dijitalleşme:
    • Küreselleşme ile birlikte sermaye, mal ve hizmetler dünya çapında serbestçe dolaşmaya başladı.
    • Dijital teknolojilerin gelişimiyle birlikte bilgi ekonomisi ve teknokapitalizm ortaya çıktı.

Kapitalizm Türleri ve Farkları:

Kapitalizm, tarihsel süreç içinde farklı biçimler almıştır. Günümüzde öne çıkan bazı kapitalizm türleri şunlardır:

  • Şirket Kapitalizmi (Hissedar Kapitalizmi):
    • Odak noktası, hissedarların kârını maksimize etmektir.
    • Şirketlerin başarısı, öncelikle finansal performanslarıyla ölçülür.
    • Diğer paydaşların çıkarları, hissedarların çıkarlarının ardından gelir.
  • Paydaş Kapitalizmi:
    • Şirketlerin, tüm paydaşlarının (hissedarlar, çalışanlar, müşteriler, toplum, çevre vb.) çıkarlarını dengelemesi amaçlanır.
    • Şirketlerin başarısı, sadece finansal performanslarıyla değil, aynı zamanda sosyal ve çevresel etkileriyle de ölçülür.
    • Tüm paydaşların çıkarları dikkate alınır ve şirket kararları bu doğrultuda şekillendirilir.
  • Teknokapitalizm:
    • Teknolojinin, özellikle dijital teknolojilerin, kapitalist sistem üzerindeki etkisini vurgular.
    • Teknoloji odaklı şirketlerin ve teknolojiye dayalı iş modellerinin yükselişi ön plandadır.
    • Veri odaklı ekonomi, dijital platformların gücü ve yapay zeka gibi unsurlar önem kazanır.

Bu Üç Model Arasındaki Temel Farklar:

  • Amaç:
    • Şirket kapitalizmi: Kâr maksimizasyonu
    • Paydaş kapitalizmi: Tüm paydaşların çıkarlarının dengelenmesi
    • Teknokapitalizm: Teknolojinin kapitalizm üzerindeki etkisinin anlaşılması
  • Değerlendirme Kriterleri:
    • Şirket kapitalizmi: Finansal performans
    • Paydaş kapitalizmi: Finansal, sosyal ve çevresel performans
    • Teknokapitalizm: Teknolojik gelişmeler ve veri odaklılık
  • Paydaşlar:
    • Şirket kapitalizmi: Hissedarlar
    • Paydaş kapitalizmi: Tüm paydaşlar
    • Teknokapitalizm: Teknoloji odaklı paydaşlar

kısaca;

  • Şirket kapitalizmi, geleneksel kapitalist modeli temsil ederken, paydaş kapitalizmi daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir yaklaşımı savunur.
  • Teknokapitalizm ise, teknolojinin kapitalizm üzerindeki dönüştürücü etkisini vurgular.

Şirket kapitalizmi ve paydaş kapitalizmi, devlet yönetimi üzerinde farklı etkilere sahip olan iki farklı ekonomik modeldir. Bu modellerin devlet yönetimi üzerindeki etkilerini ve nasıl ortaya çıktıklarını ayrıntılı olarak inceleyelim:

Şirket Kapitalizmi

  • Tanım:
    • Şirket kapitalizmi, şirketlerin öncelikli amacının hissedarlar için karı maksimize etmek olduğu bir ekonomik sistemdir. Bu modelde, şirketlerin kararları genellikle hissedarların çıkarları doğrultusunda alınır.
  • Devlet Yönetimi Üzerindeki Etkileri:
    • Lobi Faaliyetleri: Şirketler, kendi çıkarlarını destekleyen yasa ve düzenlemelerin çıkarılması için lobi faaliyetlerinde bulunabilirler. Bu, devlet politikalarının şirketlerin çıkarları doğrultusunda şekillenmesine yol açabilir.
    • Siyasi Finansman: Şirketler, siyasi partilere ve adaylara finansal destek sağlayarak siyasi karar alma süreçlerini etkileyebilirler.
    • Düzenleyici Yakalama: Şirketler, düzenleyici kurumları etkileyerek kendi çıkarlarına uygun düzenlemeler yapılmasını sağlayabilirler.
    • Vergi Politikaları: Büyük şirketler, vergi politikalarını etkileyerek daha düşük vergi oranları veya vergi avantajları elde edebilirler.
  • Ortaya Çıkışı:
    • Şirket kapitalizmi, 19. ve 20. yüzyıllarda sanayileşme ve büyük şirketlerin yükselişiyle birlikte gelişmiştir.

Paydaş Kapitalizmi

  • Tanım:
    • Paydaş kapitalizmi, şirketlerin sadece hissedarların değil, çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, yerel topluluklar ve çevre gibi tüm paydaşların çıkarlarını dikkate alması gerektiğini savunan bir ekonomik modeldir.
  • Devlet Yönetimi Üzerindeki Etkileri:
    • Sürdürülebilirlik Politikaları: Paydaş kapitalizmi, devletlerin çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik politikaları oluşturmasına katkıda bulunabilir.
    • Sosyal Sorumluluk: Şirketlerin sosyal sorumluluklarını yerine getirmesi, devletlerin sosyal sorunları çözmesine yardımcı olabilir.
    • Çalışan Hakları: Paydaş kapitalizmi, çalışan haklarının korunması ve iyileştirilmesi için devletlerin düzenlemeler yapmasını teşvik edebilir.
    • Kamu-Özel Sektör İşbirlikleri: Paydaş kapitalizmi, devletlerin ve şirketlerin ortak projelerde işbirliği yapmasını teşvik edebilir.
  • Ortaya Çıkışı:
    • Paydaş kapitalizmi, 20. yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında, şirketlerin sadece kar odaklı olmasının yarattığı olumsuz sonuçların fark edilmesiyle birlikte önem kazanmıştır.
    • Özellikle son yıllarda, iklim değişikliği, gelir eşitsizliği ve sosyal adaletsizlik gibi küresel sorunlar, paydaş kapitalizminin önemini artırmıştır.

Temel Farklar ve Etkiler

  • Şirket kapitalizmi, kısa vadeli kar maksimizasyonuna odaklanırken, paydaş kapitalizmi uzun vadeli sürdürülebilirliğe odaklanır.
  • Şirket kapitalizmi, devlet politikalarını şirketlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışırken, paydaş kapitalizmi devletlerin sosyal ve çevresel hedeflere ulaşmasına yardımcı olur.
  • Paydaş kapitalizmi, şirketlerin toplumsal sorumluluklarını artırarak devletlerin yükünü hafifletebilir.

Özetle, şirket kapitalizmi ve paydaş kapitalizmi, devlet yönetimi üzerinde farklı etkilere sahip olan ve farklı önceliklere sahip olan iki ekonomik modeldir. Her iki modelinde kendine göre artıları ve eksileri bulunmaktadır.

Şirket kapitalizmi, klasik kapitalizm anlayışının büyük şirketlerin egemen olduğu bir evrimi olarak düşünülebilir. Bu sistemde, ekonomik gücün büyük ölçüde anonim şirketlerde toplanması ve bu şirketlerin karar alma süreçlerinde önemli bir rol oynaması söz konusudur.

özetle ve en anlaşılabilir bir dille: Daha açık bir anlatımla; İktidari elinde tutan sermaye grubunun

kamu kaynaklarını çeşitli yollarla (vergi affı/ teşvik/ kur garantisi / hasta garantisi / yolcu garantisi vb) bunlara ek olarak emeklinin, çalışanın ve hanehalkınının tüm birikimlerinin şirketlere transfer edilmesi ve edilmeye devam edilmesidir…

Pek bilinmese de haddizâtında tüm Dünyada küresel sermayenin koruma ve kollama görevi üstlenmiş olan IMF Türkiye gibi “netameli” ülkelerde Danışma Toplantıları’nı diğer bir deyişle “teftişlerini” peryodik olarak sessizce ,gözden ırak yapmaktadırlar. Bu toplantılara IMF terminolojisinde de Article IV Consultations (“Danışma Toplantıları”) olarak adlandırılmakta ve bu toplantılar sonunda uzmanların ana değerlendirmeleri bir basın bildirisi ile duyurulmakta…Eleştirilerini , “müfettişleri” aracılğı ile “teftiş”vazifelerinin sonunda yetkililere ilettiklerini belirtmek gerekir…..Çünkü tüm küresel ekonomik gelişmeler ve politikaları gözetlemek IMF Ana Sözleşmesinin ıv.maddesinde .(Article IV in – IMF eLibrary) yer almakta…

Uzmanlar Raporu taslağı daha sonra hazırlanıyor ve IMF Yürütme Kurulu’nda görüşülüp; Kurul üyelerinin görüşleri de eklenerek Ülke Raporu olarak kesinleşiyor…Yazılı ve görsel basında yer almasa da bu “teftiş” Temmuz 2024″de sessiz bir şekilde yapıldı…

Kısaca tüm bu gelişmeler “küresel oyun kurucuların” kontrol ve gözetiminde…

Şirket Kapitalizmine geçiş ya da küresel sermayenin menfaatleri, ülkeyi ve dolayısıyla ülke ekonomisini yönetenlerin insiyatifine bırakılacak kadar önemsiz bir paradigma değil…

Bu notumuz şimdilik burada kalsın…

Şirket kapitalizm= kamu+özel sektör işbirliğidir …

Klasik Kapitalizmden Farkları

i-Bireysel Girişimciliğin Azalması: Klasik kapitalizmde bireysel girişimciler önemli bir rol oynarken, şirket kapitalizminde büyük şirketler piyasayı şekillendirmekte.

ii-Kurumsal Yapılar: Şirketler, holistik kurumsal yapılara ve hiyerarşilere sahiptir. Bu yapılar, hızlı karar alma mekanizmalarını zorlaştırabilmektedir.

iii-Kâr Maksimizasyonu: Şirketlerin temel amacı, hissedarlara kâr sağlamak olduğu için, kısa vadeli kâr odaklı bir yaklaşım benimsenmektedir.

iv-Sermayenin iktidarı elinde tutması ve Yönetmesi: Büyük şirketler, hükümet politikalarını etkileyebilecek lobi faaliyetlerinde bulunmakta piyasa ekonomisinin temel ilkesi olan serbest rekabeti sınırlamakla kalmayıp milli gelir bölüşümünde aslan payını her zaman alma eğilimini sürdürmesi…

Şirket Kapitalizminin Özellikleri

iOligopol ve Monopol: Sektörlerde birkaç büyük şirketin hakim olduğu oligopol veya tek bir şirketin hakim olduğu monopol yapılarının oluşması…

iiFinansalizasyon: Ekonomik faaliyetlerin finans sektörüne kayması ve finansal ürünlerin öne çıkması…

iii-Globalleşme: Üretim ve ticaretin küresel ölçekte gerçekleşmesi ve uluslararası şirketlerin ortaya çıkması….

iv-Teknoloji ve İnovasyon: Teknolojik gelişmelerin hızlanması ve şirketlerin inovasyona yatırım yapmaları…

Şirket Kapitalizminin Eleştirileri

i-İşsizliğin Artması: Teknolojik gelişmelerin ve küreselleşmenin işsizliğe yol açması.

ii-Eşitsizliğin Artması: Gelir dağılımındaki eşitsizliğin artması ve zengin ile fakir arasındaki uçurumun derinleşmesi.

iii-Çevresel Sorunlar: Kâr odaklı yaklaşımın çevresel sorunları göz ardı etmesine yol açması.

iv-Demokrasinin Zayıflaması: Büyük şirketlerin siyasi sisteme müdahale etmesi ve demokratik süreçleri etkilemesi.

Şirket / Tekno kapitalizmin Türkiye görünümü

Türkiye’de Şirket Kapitalizmi

Türkiye’de kapitalizm, Osmanlı’dan miras kalan devlet merkezli ekonomi anlayışıyla Cumhuriyetin ilk yıllarında şekillenmiş, ancak 1980’lerden sonra liberal politikalarla özel sektör ve şirketler ön plana çıkmıştır. Şirket kapitalizminin Türkiye’deki görünümünü şu şekilde özetleyebilirim:

  1. Büyük Holdinglerin Hakimiyeti:
    • Türkiye’de şirket kapitalizmi denince akla ilk olarak Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Doğuş gibi büyük aile holdingleri gelir. Bu holdingler, otomotivden enerjiye, finanstan perakendeye kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösterir. Örneğin, Koç Holding’in 2020’lerdeki cirosu Türkiye GSYİH’sinin hatırı sayılır bir yüzdesini oluşturuyor.
    • Bu holdingler, hem istihdam hem de ekonomik üretim açısından devletin bile önünde bir güç haline gelmiş durumda.
  2. Devlet-Şirket İlişkisi:
    • Türkiye’de şirket kapitalizmi, saf bir “serbest piyasa” kapitalizminden ziyade devletle iç içe geçmiş bir yapıda işler. Büyük şirketler, kamu ihaleleri, teşvikler ve düzenlemeler yoluyla devletin desteğine sıkça ihtiyaç duyar. Örneğin, inşaat sektöründe faaliyet gösteren şirketler (Cengiz, Limak gibi) büyük altyapı projeleriyle büyümüştür.
    • Buna “krony kapitalizm” (yandaş kapitalizmi) eleştirisi getirenler de var; yani başarı bazen piyasa performansından çok siyasi bağlantılara dayanıyor.
  3. KOBİ’ler ve Orta Sınıf:
    • Büyük şirketlerin aksine, Türkiye ekonomisinin belkemiği küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ’ler)dir. Ancak bu işletmeler, kapitalizmin “şirket” tarafında genellikle zayıf kalır; finansmana erişim sorunları, yüksek faizler ve rekabet baskısı yüzünden büyüyemiyorlar. Bu da kapitalizmin Türkiye’de tabana yayılmadığını, daha çok elit bir şirket sınıfına yoğunlaştığını gösteriyor.
  4. Küreselleşme ve Yabancı Şirketler:
    • 2000’lerden itibaren Türkiye, yabancı sermayeli şirketlerin ilgisini çekti (örneğin, Ford Otosan, Toyota gibi otomotiv firmaları ya da Unilever gibi tüketim devleri). Ancak son yıllarda ekonomik istikrarsızlık ve TL’nin değer kaybı, yabancı şirketlerin yatırım iştahını azalttı. Yerli şirketler ise bu boşluğu doldurmaya çalışıyor.
  5. Çalışma Koşulları ve Toplumsal Etki:
    • Şirket kapitalizmi Türkiye’de emek yoğun bir yapıda işliyor. Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve sendikalaşmanın zayıflığı, şirketlerin kârını artırırken toplumsal eşitsizliği derinleştiriyor. Özellikle tekstil, inşaat ve hizmet sektörlerinde bu durum belirgin.

2025 Perspektifi

Bugün itibarıyla (27 Şubat 2025), Türkiye’de şirket kapitalizmi, ekonomik belirsizliklerin gölgesinde şekilleniyor:

  • Enflasyon ve Döviz: Yüksek enflasyon ve döviz kuru dalgalanmaları, şirketlerin hem maliyetlerini artırıyor hem de yurtdışı borçlarını yönetmelerini zorlaştırıyor.
  • Dijital Dönüşüm: Trendyol, Getir gibi teknoloji şirketleri, Türkiye’de şirket kapitalizminin yeni yüzü olarak öne çıkıyor. Ancak bu şirketlerin çoğu, büyüme için yabancı sermayeye bağımlı.
  • Siyasi Etki: Hükümetin ekonomi politikaları, şirketlerin kaderini doğrudan etkiliyor. Örneğin, enerji sektöründeki düzenlemeler ya da vergi afları, büyük şirketlerin lehine işleyebiliyor.

Türkiye’deki şirket kapitalizmi, genelde devletin ve özel sektör arasındaki ilişkilerin, sermaye birikim süreçlerinin ve ekonomik yapının kendine özgü dinamikleriyle şekillendiği bir sistem olarak ele alınabilir. Türkiye’de kapitalizm, tarihsel olarak Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren devlet eliyle yönlendirilen bir burjuvazi yaratma çabasından başlayarak, zamanla özelleştirmeler, küresel sermaye ile entegrasyon ve büyük şirketlerin ekonomi üzerindeki etkisiyle evrilmiştir.

Özellikle 1980’li yıllardan itibaren, Türkiye neoliberal politikaları benimseyerek piyasa ekonomisine geçiş yapmış, özelleştirmelerle devlet birçok alanda ekonomiden çekilmiş ve büyük şirketler ön plana çıkmıştır. Bu süreçte, şirket kapitalizmi genellikle “devletle iç içe geçmiş bir özel sektör” şeklinde tanımlanabilir. Büyük holdingler ve şirketler, devletin sağladığı teşvikler, ihaleler ve projelerle büyümüş, bu da zaman zaman “crony kapitalizm” (kayırmacı kapitalizm) olarak nitelendirilen bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, enerji, inşaat ve altyapı gibi sektörlerde devletin büyük ihaleleri belirli şirketlere yönlendirmesi, bu algıyı güçlendirmiştir.

Türkiye’deki şirket kapitalizminin bir diğer özelliği, üretime dayalı bir ekonomiden ziyade, çoğu zaman tüketim, finans ve hizmet sektörlerine odaklanan bir yapının ağırlık kazanmasıdır. Montaj sanayii, ithalata bağımlılık ve reel üretim yerine aracı konumdaki şirketlerin baskınlığı, bu sistemin eleştirilen yönlerinden biridir. Büyük şirketlerin, özellikle aile holdinglerinin (Koç, Sabancı gibi) ekonomideki etkisi, sermayenin belirli ellerde toplanmasına yol açarken, küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyümesi genellikle sınırlı kalmıştır.

Son yıllarda dijital platformların ve teknoloji şirketlerinin yükselişi de Türkiye’deki şirket kapitalizmini dönüştürmektedir. Ancak bu alanda da küresel devlere bağımlılık dikkat çeker; yerli şirketler genellikle uluslararası teknoloji firmalarına altyapı veya pazar desteği sağlayarak büyümeye çalışır. Öte yandan, emek piyasasında düşük ücretler ve güvencesiz çalışma koşulları, şirketlerin kârlarını artırma stratejisinin bir parçası olarak öne çıkar. Bu durum, Türkiye’deki kapitalizmin “emek sömürüsüne dayalı” bir yapısı olduğu yönünde sıkça tartışılır.

Genel olarak, Türkiye’deki şirket kapitalizmi, devletin ekonomideki rolü, büyük şirketlerin gücü ve küresel sisteme entegrasyon çabaları arasında bir denge arayışı içinde şekilleniyor. Ancak bu sistem, gelir eşitsizliği, yapısal zayıflıklar ve sürdürülebilirlik sorunları gibi eleştirilere de maruz kalıyor. Bu dinamikler, Türkiye’nin kapitalist gelişiminin hem özgün hem de küresel eğilimlerle iç içe geçmiş bir hikâye sunduğunu gösteriyor.

yukarıda sayılanlara ek olarak :

i- Enflasyon bilinçli ve isteyerek sürdürülmesi…

Uygulanan rasgele ve iktisat bilimine aykırı politikalar sonucunda, enflasyon tekelci fiyatlama davranışlarıyla dirençli biçimde ve sadece TCMB’nin faiz politikasıyla mücadele edilemez durumdadır.

Para’nın değerinin üç tanımı vardır: (a) Zaman değeri: faiz; (b) Satın alabileceği mal ve hizmetler (enflasyonun tersi); (c) Diğer kurlara karşı fiyatı (döviz kuru).Bu üç değer tanım gereği birlikte hareket eder; bu bir teori değil,tanımdan gelen özdeşliktir.

ii-Faiz sebep -Enflasyon sonuç uygulamasında ısrarcı davranıp sonra vaz geçilmesi..

İktisat biliminde faiz düşerse, enflasyon da düşer diye bir önerme yoktur.

Türkiye’nin 2021 sonrası deneyimleri bunu göstermekten ibarettir..”Nerede yanlış yaptığınızı hatırladığınız sürece yanlış yapmanız sorun değildir.”

Ekim 2022’de Cumhurbaşkanımız “Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün inmeye devam edecektir” dediğinde politika faizi yüzde 8,5 idi. Bir sene sonra politika faizi yüzde 33,5 oldu..Sonra %50 ve 27 Aralık 2024 tekrar TCMB %47.50 düşürdü…

Aşağıdaki grafik Türkiye’nin 2021 Ocak ayından bugüne kadar Merkez Bankası faizi ve enflasyon arasındaki ilişkiyi gösteriyor (grafik için kullandığım verileri TCMB ve TÜİK sitesinden.)(*)

Enflasyon düştü mü? Düşmedi…Neden?…,

Bu politika ile düşer mi?

Yorum sizin!…

iii- Ülkemizde asgari ücretle çalışan sayısı yüzde 46 ve Avrupa ülkelerinde ise yüzde 1,3, 5, gibi çok küçük! Toplam 5 milyon asgari ücretli var! Asıl soru, asgari ücretlilerden kaç kişi iktidarı destekliyor?…Bu soru çok önemli çünkü asgari ücretle geçinenlerin iktidarda bulunan sermaye grubu için artık önemi kalmadı…Bunun bir çok nedeni var ama en önemli nedeni “göçmen işgücü”…

Devlette-kamuda çalışanların sayısı da 5 milyon, özel sektörde üst düzey çalışanlar ise yaklaşık iki-üç milyon civarı!Asgari ücreti birçok ekonomik faktörleri olan bir endekse bağlamak yerine resmi enflasyonunda altında belirleyerek [( tüm ücretlerin asgari ücret seviyesine eşitleme ) ] (Sermayenin fiyatı /faiz %63 2025 bütçesinde ki payı , asgari ücret %30

Basit bir anlatımla: Asgari ücreti öngörülen enflasyonun altında elde edilecek talep daralmasının enflasyonu ıslah edeceğini iddia etmek hem insafsızca hem de samimiyetsiz…

Biraz daha sofistike ifade edecek olursak:

Ne desinler?

“Yok Ortodoks yok Heterodoks vb gibi tutarsız ve istençli bir para politikası ve kısa vadeli palyatif siyasi hedeflerle hatta yer yer siyasi dalgalanmaların zirve yaptığı dönemlerde para politikasını hepten sıfırlayarak hukuksuzlukta ve kutuplaşmada zirve yaptırdığımız bu güzel ülkede ekonomi yönetimi hala mümkün olur ve bu durumdan izole edilebilir sandık, tutarsızlıklarımızdan geriye kalan kısıtlı ekonomik manevra alanını da kendimizi iktisatçı olarak tanımlayıp heba ettik, şimdi de sanki enflasyonu tırmandıran bizim kamu idaresindeki savurganlıklarımız ve ekonomi idaresinde göz göre göre bilerek, isteyerek belirli şirketlere kamudan yaptığımız kaynak transferleri değil de asgari ücretlinin vur patlasın çal oynasın hayatıymış gibi çözüm formülü üretiyoruz” mu deseler di?

Maliye bakanı ile eylül ayı sonunda New York’ta görüşen Morgan Stanley’nin bir hafta önce açıkladığı raporda şu yazıyor:

‘Asgari ücrete %30 zam ve faizde 200-250 baz puan indirim bekliyoruz’.https://shorturl.at/6IjhG,TCMB beklentiye uygun heraket ettimi …Etti!..Bu notumuz da şimdilik burda kalsın…

Brüt Asgari Ücretin Kişi Başına GSYH’ye Oranı (1974-2025). Asgari ücretin pastadaki payı son yıllarda 12 Eylül dönemi düzeyine geriliyor! Ayrıntılar ve açıklamalar için bakınız: https://arastirma.disk.org.tr/?p=12242

Hanehalkı (memur/işçi/emekl vb) hiper kaynak transferi gerçekleşirken (sömürü altında iken) , finans sermayesi için “merkez bankası faiz indirimi yapar mı ?”

Tartışmasının dayanılmaz cazibesi…

Faizde 200-250 baz puan indirim yaıldı mı?

Yapıldı…

Daha da yapılması öngörülüyor mu?

Evet!…

Şimdi den “ülkemize milletimize hayırlı olsun”….

iv-Para politikasının, Merkez Bankasının (özenle seçilmiş, toplantılara davet edilen, ayarlanmış) piyasa katılımcılarına (ne demekse!) sorulması, yıl sonu enflasyonu ne olur diye…https://shorturl.at/enQY2

Onlar da %45 demiş…

PP 70 adet piyasa katılımcısı ile yönetilmesi….https://shorturl.at/enQY2

v-Daha dünün bütçesi bugünün faizine eşitlenmiş olması…

vi- 02.01.2025 tarinde açıklanacak Ocak 2025

Memur / işçi / emekli zam oranı ile sürecek

Kamu kaynaklarından iktidarı elinde tutan sermaye şirketlerine ve

bu iktidarın yanında kümelenenlere

kaynak transferini izlemeye devam edeceğiz…

Son Söz: üretimin iki temel girdisi sermaye ve emek …

sermaye gittikçe gücünü arttırken diğer bir deyişle palazlanırken ..

Zengin daha zengin olurken …

işgücü ( Memur / işçi / emekli fakirleşmeye devam edecek …

Daha da trajik olan bu durumu tersine çevrebilecek hiçbir mekanizmanın olmaması …

Hazine ve Maliye Bakanının 25.12.2024 açıklaması:

“Türkiye’de ciddi bir enflasyon ve hayat pahalılığı sorunu var”

Bu söz üzerine başka söze ne hacet!..

Kâr özelleştiriliyor, zarar kamusallaştırılıyor…

Bilinçli ve kasıtlı yoksullaştırma politikası…

Ekonomide alınan bir kararın kesinlikle bir fırsat maliyeti oluşur…

Bu maliyet hem hanehalkının hem de üreticinin dayanamayağı seviyeye çıktı. oluşur…

Bu maliyet hem hanehalkının hem de üreticinin dayanamayağı seviyeye çıktı…

ve çıkmaya devam ediyor!…

Ödediği vergilerin nereye harcandığını soramayan bir toplum

her geçen gün daha çok iktidarı elinde tutaan sermaye grubuna ve

destekçilerine kaynak (servet) transferi zorunda kalır…

——————————————————————————–

(*)mahfiegilmez.com/2024/12/faiz-sebep.html

Bir not:( Emeklilik maaşı kişinin çalışma hayatında ki birikimin aylarca bölümmüş halidir .Zaten onundur )

O birikimler ve tazminatlarda şirketlere transferin içinde )

Feodalizmden Kapitalizme… Kapitalizmden Tekno-feodalizme… Bir Ekonomik Sistemin Sürdürülebilirlik Yolculuğu…

Avrupa’da yıllık enflasyon…

KÖİ modeliyle yapılan #ZaferHavalimanı’nda zarar rekoru: 2024 ilk 11 ayında; Garanti edilen giden yolcu sayısı 1.207.921 Gerçekleşen giden yolcu sayısı 30.001 Hata payı %97,51! Hazinenin şirkete yapacağı garanti ödemesi 6.234.032 €. Güncel kurla 228 Milyon TL! Kamuya devir 2044…


Loading

Sonraki
Önceki
Back To Top