
Monet’in resimlerine bakıp hayaller içinde kalmak istiyorum… İnsan ve ama gözlerinizi kısıp bakınca da! Buğudan, gölgeden, sisten çıplak gerçekliğin derinliğine inince de… Bu çiçekli tablolar, biraz da hayatın sert gerçekliği karşısında insanı kör ediyor! Keşke zaman bu tabloda dursa istiyorum…
Bu sisli, hayalli tablodan çıkıp küresel oyun kurucuların (ABD, İngiltere, İsrail ve Liberal Batılıların) bölüp parçaladığı Suriye topraklarını ve yeniden dizayn edecekleri Ortadoğu’nun geleceğini en azından şu an için düşünmek istemiyorum!…
Çubuklu anlatıcılar kadar derinliği olmasa da, yanı başımızda, Suriye’de olup bitenler hakkındaki kısa değerlendirmemdir:
Bu değerlendirmeme, 07.07.2009 Moskova’da gerçekleşen Obama-Putin buluşmasının tarihin en önemli görüşmelerinden biri olduğunu ve tüm bu coğrafyadaki gelişmelerin bu tarihi buluşmayla çok yakından ilgili olduğunu not düşmek istiyorum… Bu notumuz şimdilik burada kalsın…
ABD, İngiltere, İsrail ve Liberal Batılıların sevinci büyük… Baas rejimi devrildi naraları atılırken, İsrail Ordusu Golan Tepeleri’nden Suriye’ye girdi bile!…
Ortadoğu’daki otoriter devlet anlayışının yıkılması, “görünen köy kılavuz istemez” mottosunu teyit edercesine, bu coğrafya için çok ağır ve sancılı sonuçlar doğuracak… Yine de en başta Türkiye için çok ağır sonuçlarının olmaması tek dileğimiz…
ABD’nin düşünce kuruluşlarının “Bizde de federasyon var, gayet de güzel kontrol denge mekanizmaları sağlıyor.” düşüncesi ne kadar sığsa, bizim Suriye’de oluşacağı görülen otorite boşluğunda kendi milli menfaatlerimizi korumaya dair manevra derinliğimizin, “Uluslararası mafya örgütünün miadı çoktan dolmuş İmralı’daki gelsin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşsun, belki Suriye’deki Kürt yapılanması ile masaya oturmak lazım olur.” düzeyinde olması da o kadar sığ…
Bitmeyen savaş, paylaşılamayan Ortadoğu… Küresel oyun kurucuların mazlum ülkeler üzerindeki manipülasyonu!…
12 Kasım 2012 Radikal Blog’da yayımlanan yazım.
Küresel Oyun Kurucuların Mazlum Ülkeler Üzerindeki Manipülasyonu!
İlk söz: “Kadim dünyamız yeniden dizayn edilmekte. Adına ‘Yeni Dünya Düzeni’ dedikleri bu oyunda güç ve çıkar ilişkileri, sermaye ve doğal kaynaklar, kısacası dünya nimetlerine sahip olma hakkı yeniden paylaştırılmakta.
Eski metotlar ve fakat ‘demokrasi’ gibi dünyanın en güçlü silahının kullanıldığı bu mücadelede küresel aktörler, hedefe ulaşmak için birçok unsuru bir arada kullanmaktadır.
ABD, operasyonel olarak Ortadoğu’dan çekildiğinde herkes kendine bir parça almak istedi. Oysa şimdi alınan parçaların toplamı bütünü etmiyor. ABD, Ortadoğu’da çok büyük bir ‘boşluk’ bıraktı. Ancak bu boşluk tahminlerden çok daha büyük oldu ve şimdi ABD bile içine çekiliyor!
Ülkelerin ve dünyanın yeniden şekillendirilmesi için bir yandan ‘işgal’ metodu uygulanırken (Afganistan, Irak, Suriye ve Latin Amerika ülkeleri vb.), diğer yandan sivil devrimler yoluyla iktidarların devrilmesi ve küresel aktörlerle uyum içinde çalışacak rejimlerin kurulması sağlanmaktadır.
Tarih boyunca sömürgecilik yapmış olan ABD, Hollanda, Almanya, Avusturya gibi Avrupa ülkelerinin, dünya ülkelerini formatlama (afazi hale getirme) ve algı operasyonlarını psikolojik manipülasyonlarla nasıl gerçekleştirdiğini hayret ve ibretle izliyoruz…
Şimdi de Venezuela…
Küresel güçlerin Latin Amerika üzerindeki her manipülasyonu bugüne kadar iç savaş ve sefalet getirdi. 19. yüzyılın başında Simon Bolivar, “Büyük Latin Amerika Devleti” idealini neredeyse başarmak üzereyken, o zamanın küresel güçleri devreye girmiş ve işleri bozmuştu. Maalesef, o günden beri Latin Amerika anarşi, terör, ekonomik kriz, darbeler ve ayaklanmalar ile anılıyor.
Bu seferki meselenin petrol veya doğal gaz ile doğrudan doğruya bağlantılı olduğunu sanmıyorum. Anlaşılan şu ki, küresel güçleri fonlayan sermaye sahipleri bazı ülkelere girmekte zorluk çekiyor. Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya kadar uzanan hat boyunca doğal kaynaklardan elde edilen paralar, küresel güçlerin arzu ettiği yere akmıyor. Sorun burada…
ABD, 2005 yılından itibaren başta OPEC ülkeleri olmak üzere, petrol üreten tüm ülkelere karşı saldırgan bir strateji izlemekteydi. Son günlerde İran gerilimine Venezuela da eklenmiş oldu. Böylece “Pax Americana” yani büyük savaş olmadan küçük çarpışmalarla yürütülen Amerikan politikası geri gelmiş oldu.
Bundan sonra ABD, işine geldiği gibi davranacak ve piyango herkese vurabilir. Pandora’nın kutusu her an açılabilir…
Bu noktada, Pandora’nın kutusu mitini hatırlamakta fayda var. Efsaneye göre Pandora, kesinlikle açmaması gereken kutuyu açar ve içinden tüm kötülükler dünyaya yayılır. Ancak kutunun dibinde kalan tek şey ‘umut’tur…
Bu mit günümüze de ışık tutuyor: Küresel oyun kurucular, savaşlar, manipülasyonlar, algı operasyonları ve emperyal politikaları ile Pandora’nın kutusunu çoktan açtı. Ve ne yazık ki, bu kutudan çıkanlar mazlum milletlerin acılarının artmasına sebep oldu.
Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya, Afrika’dan Asya’ya kadar tüm dünyada enerji kaynaklarını kendileri yönetmek isteyen küresel güçler, bu kaynaklardan elde edilen geliri kendi halklarına ve sermaye şirketlerine aktarmaktadır.
Bu savaşın nedeni nedir? Küresel oyun kurucuların kendi ülkelerindeki refahın sürmesi ve artması için…
Bir harabe yaratıp adına ‘barış’ koyuyorlar. Mazlum milletler ve mazlum insanlar üzerindeki manipülasyon artık açıkta!…
Artık yalanları, oyunları ve düzenbazlıkları her geçen gün daha da açığa çıkıyor. Artık mızrak çuvala sığmıyor! Artık güneş balçıkla sıvanamıyor!
Saygılarımla. Sağlıcakla kalın! Günleriniz hep aydınlık olsun! Yüreğinizde sevgi daim olsun! Yüreği “Berkehan” ve “Bilgehan Deniz” kadar temiz olanların!
Orhan ELMACI 12 Kasım 2012, Radikal Blog
——————————————–
Sinemanın Mucitlerinden Lumière Kardeşler
Lumière kardeşler, Fransızlara dünyanın dört bir yanındaki sömürgelerinden görüntüler izletmek için bir dizi film çekmiştir. İşte o filmlerden bir kesit: Fransız bir kadın, Çinhindi’nde yerli çocuklara yem verir gibi pirinç atıyor…
(*) Kaynak
Önemli Birkaç Not
- Gagavuz Türk‘ü Hristiyan’dır. Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de Hristiyan’dır…
- Karaim ya da Hazar Türk’ü Yahudi‘dir…
- Altaylar Tengrici’dir…
- Saha-Yakut Türkleri Şaman’dır…
- Uygur Türk’ünün kimi Budist’tir…
- Azerbaycan Türk’ü ya da İran’ın Azeri Türk’ü Şii’dir…
- Anadolu Türkmen’i Alevi’dir…
Dünyada ilk “Türk Derneği”, 1908 yılında Macaristan-Budapeşte’de açıldı. Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu… Macar Türklerini bilir misin? Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?…
Bugün… Gabor Vona‘yı da bileceksin! Hâlâ Necip Fazıl mı okuyorsun? Oysa Attila József‘i okumalısın!…
Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; peki ya Turar Rıskulov‘u veya Ethem Nejat‘ı bilir misin?…
Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordun mu?… Tarih boyunca Türk milliyetçi hareketleri sömürgeciliğe karşı çıkarken, sen neoliberalizme ve vahşi kapitalizme karşı neden hiç ses çıkarmıyorsun?…
Evet, sen kardeşim!…
Türk Efsanelerinden: Mankurt Efsanesi
Cengiz Aytmatov’u bilirsin. Kırgız Türk’ü… Türk birliğinin yılmaz savunucusu. Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz, Lenin ödüllü usta bir kalem… 1980 yılında yazdığı “Gün Olur Asra Bedel” romanını okudun mu?… Bu roman, kişinin öz köküne yabancılaşmasını anlatır ve Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayanır.
Efsaneye göre, Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş!…
Bir insanı “mankurt” yapmak için şu yöntemleri kullanırlarmış:
- Tutsak kişinin saçları iyice kazınır,
- Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçirilir,
- Tutsak, başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır,
- Eller ve ayaklar bağlı olarak ıssız bir yerde, sıcak güneş altında günlerce aç ve susuz bırakılır,
- Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve kafayı sıkıştırır,
- Zamanla deve derisi kafa derisiyle bütünleşir ve saçlar içeriye doğru uzamaya başlar,
- Kafatasına doğru ilerleyen saçlar, beyne baskı yaparak büyük acılar çektirir,
- Beşinci günün sonunda çoğu tutsak ölür,
- Sağ kalan tutsak ise geçmişini hatırlamayan bir “mankurt”a dönüşür.
Artık hafızası yoktur… Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale gelir. Düşünemez, insan olduğunun farkında bile değildir. Kaçmayı dahi düşünmeyen, efendisine boyun eğen bir köledir sadece…
Evet… Mankurt için önemli olan tek şey, efendisinin emirlerini yerine getirmektir.
Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır.
Anadolu’da “mankafa” derler!…
Kim bilir… Belki de Cengiz Aytmatov “Bozkurtları” uyarmak istemektedir…
Türk Tarihinde Bozkurt Sembolü
Bilmeyenler için: Türk tarihinde ‘Bozkurt’ bir semboldür, idoldür. Öyle sadece bir partinin, grubun sembolü değildir. Biz çöl takımından değiliz, steplerden gelen bir milletiz. O yüzden kurt, bizim için mühim ve manalı bir semboldür.
Ecnebiler de Atatürk’e ‘Mavi gözlü Bozkurt’ diye hitap ederlerdi.
Bu minvalde bir kelam daha ekleyeyim: “Tarihte Atatürk’e düşman olup da Türk’e dost olan çıkmamıştır! Atatürk, Türk Milletinin mavi gözlü bozkurtudur.”