Skip to content

Batıya Yön Veren Metinler ve Kadim Değerler…

İlksöz: İnsanların inançları, değer yargıları üzerine demagoji ya da Polemik yapmak ne acı!….

Hele Kerameti kendinden menkul insansanız!…

Beyinden, koyuna…

Eğitim şart derken bunu kastetmemiştik.

Arif olan anlar mı?!….

Bir menkıbe, bir masal anlatacak anneanneniz yoksa, elinizden tutup

Bayram namazına götürecek büyüğünüz olmamışsa,

bilmece nedir unuttuysanız, okulda bağlama kursu yoksa, …

Türkü bilmez, abdal nedir anlamazsanız, Kelimelere ruh veren

Hacıbektaşlari, Yunusları, Mevlanaları,

Karacaoğlanları, Pir Sultanları …..

Bu isimlerin hiçbirini bilmemiş, kitaplarını açmamışsanız …

Münir Nurettin’in adını duymamışsanız,

Itrı’den bihaberseniz,

failâtun failûnla dalga geçilen bir ortamda yetişmişseniz ….

kadim değerlerden bi haberseniz.

kadim değerlerle dalga geçen biri iseniz.

 bunların yerine kolayca ikame edilebilecek zevkler, duyarlılıklar,

seyirlikler varsa çok kolay insanların inançları üzerine

demagoji Polemik konusu yapabilirsiniz…

Eğitimli olacaksın ki neyi muhafaza ettiğini, değerlerini bileceksin.
Bazı insanlar hayat felsefelerinde ; dinsel kavramları,

bazıları insani, edebi, materyalist, oportünist

veya pragmatist yaklaşımları benimsemekte…

Bu bağlamda; bu topraklar, hangi kültürle yoğrulmuşsa, hepimiz oyuz.

Çünkü bu kültürle yoğrulmuş olan hepimiz,

Vatan bölünmesin!…
Bayrağımızın ilelebet bu topraklarda dalgalansın!…

Ezanlar susmamasın!…

Tarihimizin üç bin yıla dayandığı belleğimizden silinmemesin!..
Hepimizi ortak bir paydada toplayan, “et ve tırnak” gibi birbirimize

bağlanmamızı sağlayan ulusal ve kültürel bu değerler.

Bu değerler ki ülkenin üst yapısını biçimlendirmekte!…
Bu ülkenin genetik kodlarını oluşturmakta!..

Bu değerler için, niçin yaşanacağını ve niçin ölüneceğini de belirlemekte…
Bir toplumu var eden ve onu sonsuza kadar yaşatan o toplumun kültürü.

Kültürünü koruyup geliştiremeyen toplumlar başka toplumların kültürü içinde eriyip,

yok olacağını yazar kitaplar!…

.Kültür, insanın yaptığı ve yarattığı değerler silsilesi; estetik,

teorik(bilimsel), ekonomik, siyasal, sosyal ve dinsel değerler.

Sosyologlar kültürü temelde somut ve soyut olarak iki ana başlıkta toplamakta.

Bu bağlamda; değerler, insanların hayat görüşü ve hayat felsefelerini tamamlayıcı parçası.

Kişinin hayat felsefesi, onun yaşadığı bir değerler sistemi.

Bu sistem, bireylerin amaçlarına, ideallerine, düşünce biçimine

ve davranışlarına rehberlik etmekte.

Stratejik yol haritası çizmekte!..
Bir ülkenin yaşam kalitesini ancak ,bu değerleri bozmanızla mümkün.

Çok sayıda insanın bu değer sistemlerini etkilemeniz gerek.

Bunu nasıl başaracaksınız?!..

Truva atı gibi, ya da günümüz deyimi ile bir virüs gibi!..

Hiç bıkmadan, usanmadan yıllarca uğraş vererek,

değer yargıları oluşturan ağlara girerek genetik kodlarını bozmak suretiyle.

Kadim değerleri yozlaştırarak.

Toplumu afazi hale getirerek.

Toplumda akıl tutulmasını sağlayarak.
Son otuz yıldır ülkemiz çok sert trajedilerin içinden geçiyor;

ideolojiler, kavramlar, medya,her şey karışık ,

her şey afazi ve durulmasını beklemek belki çok uzun süre alacak gibi görünüyor!…

Bu karışık , bu grift dönemlerde kendimizi, yolumuzu,

kadim değerlerimizi kaybetmemek için yapılması gereken;

tek şey, asırların vazgeçmediği en temel değerlere,

kadim değerlere sahip çıkmak..
Sözüm ona; entelektüel rol üstlenip halktan koparsanız,

Halka tepeden bakarsanız.

Halkla buluşamazsınız.

Halkın sorunlarını çözemezsiniz.

Neden?…

çünkü beşerin tarihi, sosyolojik, ekonomik, edebi vb vb arşivini tutanlar onlar.

Bilgi ve görgüleri, hemen her zaman

halkın güncel dertlerini belirgin bir “continuum,” geçmişten geleceğe

uzanan kesintisiz bir süreçe referansla değerlendirmeleriyle sonuçlanmakta.

Özünün ne olduğunu bilmeyen insan portitipleri, bu bir. İkincisi de,

bölük pörçük bilgilerini günümüze, günümüzün gereksinimlerine tercüme edememesi.

Bir örnek, “kul hakkı”nı anlar,

“artı değer”i anlamaz ….

Ya da, tersi.

“Öz”ümüzün üstünde yükselmeyi hiç bir alanda bilemedik.

Gelin görün, hiçbir toplum yok ki, inkârla bir yere gelebilmiş olsun.
1940’larda lise müfredatına kodlar olarak giren muasır medeniyete ulaşma çabaları,

Batının Musevi-Hıristiyan altyapısını ihmal etmiş,

Yunan-Roma yani pagan bacağında yoğunlaşmış.

Aristo ile, Eflâtun ile ünsiyet kespetmek için yıllarını harcayan kuşaklar,

bir yandan içselleştiremeyip “felsefe”den koparken,

diğer yandan Batının bizzat kendisinin pagan dönemini

geride bıraktığının da farkına varamamışlar.

Hal böyle olunca, Eski Ahit & Yeni Ahit ittifakı, Kalvinistler,

Neo Con’lar, papalık, Yahova Şahitleri vb vb gelişmeleri anlamlandıramadık.

Oysa, Kitaplı Dinlerin en mütekâmiline sahip olan bizler için,

Batı zihniyetini kaptırmak bu kadar zor olmazdı.

“Siyaset”e gelince, siyaset son tahlilde, halkın

heva ve heveslerinin yapılaşmasından ibarettir,

tek başına hiçbir şeyin müsebbibi olamaz.Kendimi,

bu ülkenin hem öznesi hem de nesnesi hissediyor olmamdan

kaynaklanan iyimserlik; bilgi ve katılımın bileşkesi.

Türkiye’ye dışardan bakan bir gözlemci değil,

Türkiye’nin bir parçası ve nesnesi , yerlisi, olduğumun bilinci.

Ülkemden asla vazgeçmeyeceğim için,

ülkemin de benden vazgeçmeyeceğinin bilgisi.

Ülkemizin koşulları hangi siyasal ya da toplumsal

bir öğreti sahip olursan ol, hele de yıkıcılığın albenisine

kapılmış demogogların, aşağılık kurnazlığı erdem belleyen

kalpleri katılaşmış siyasilerin ve onların organik aydınlarının

gönüllerimizi bulandırmalarına izin vermememizi gerektirecek kadar ciddi.

Birbirlerine beylik ahkâmlarını tekrarlayan, gelip geçen keyiflere

kul köle ama mutmain, ama kendileriyle fevkâlade barışık yurdumun insanları.

Isıtıp ısıtıp sofraya sürülen mesnetsiz siyasi tespitler,

perdah yüzü görmemiş düşünceler, basmakalıp toplumsal reçeteler,

beylik tepkiler, incir çekirdeğini doldurmayan gündemler,

pireyi deve, habbeyi kubbe yapan sığlık, paçozluk,sürüden ayrılmamak,

kim ne yapıyorsa onu yapmak, kim nereye gidiyorsa,

ona rağbet etmek ‘trendy’ kabullere sıkı sıkıya yapışmak, açığa düşmemek.

Toplam eblehleşme, değer yitirimi”.

Eleştirel ve radikal düşünce yalnız ve yalnız insanoğlunun

en kıymetli vergisi olan yurtseverlikle, biyofiliya ile yoğrulduğu zaman meyve verir.
Bilgimizin, görgümüzün, bu ülkenin bize verdiklerinin,

bunca yıl yaşamışlığımın zekâtını ödemek zorundayız…

Zekât verilir.

Alan onu nasıl istimal eder, kimin kabı ne kadar dolar – bakın,

o bizim meselemiz değil.

Kim nasıl isterse yararlanır veya çöpe atar.

Sorumluluğumuz buraya kadar..

Bu dünyaya dair olup da yüzde yüz doğru ya da

yüzde yüz yanlış olduğu kanıtlanmış tek bir olgu ya da veri yoktur,

dendi mi, ben bunu derhal “Allah’ın hikmetinden sual olmaz,” diye çeviriyorum,

“Mevlâm ne eylerse güzel eyler” diye çeviriyorum,

“Allah’tan umut kesilmez” diye çeviriyorum.

Kim demiş şimdi hatırlamıyorum ama

“bilim ve din hakikate giden yolun iki yüzüdür” demiş,

bence doğru söylemiş.
Günleriniz hep aydınlık olsun!..
Yüreklerindeki sevgi daim olsun!..
Yüreği “Berkehan ve Bilgehan Deniz” Kadar temiz olan tüm insanların!..
OE -02.11.2013

http://www.alevalatli.com.tr/kitapd.asp?ID=16

***”Cadı KazanıAvrupa Aydınlanmasının Unutulmuş Radikalizmi”

Fransız Devrimi öncesindeki döneme, kültürel ve entelektüel hayata güçlü bir giriş niteliği taşıyan Cadı Kazanı, 18. yüzyıl Paris meclislerinin canlı ve üretken entelektüel tartışmalarına ve onların kahramanlarına yeniden hayat verirken; Aydınlanma dönemi düşünürlerine dair kalıplaşmış fikirlere de meydan okuyor. Büyük Ansiklopedi projesinden sansür ve edebiyata, din ve felsefe ile hesaplaşmalardan kişisel husumetlere dönemi farklı ayrıntılarıyla ele alan, 

son derece bilgilendirici bir çalışma.

Comments

Previous
Next
Back To Top