Skip to content

Genellikle Karşılaştığımız Temel Ekonomik Kavramlar ve Anladıklarımız

(https://bit.ly/3Mket8k)

İlksöz: Bir kavram ne zaman tehlikeli olur?

İçeriği bulanık olduğu halde, herkes bu kavramı bildiğini sanınca.. Sözcük ve kavramların içini boşaltan, altını oyanlara itibar etmeyiniz.

Bir açıdan ekonomi pratiği ile ekonomi bilimi arasındaki ilişki tiyatro ile benzerlik gösterdiğine inananlardanım.

Neden derseniz?.

Ekonomide sahne, yaşanan hayatı ve bu hayatın içinde oluşan ekonomik ilişkileri sergiliyor.

Ekonomi ise, bu hayatın içinde oluşan ekonomik ilişkiler.

Ekonomi bilimi ise sahnede sergilenen olaylara bakarak bunları yönlendiren senaryonun ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

Ekonomide gözlemlemeler sınırlı, varsayımlar gerçekçi değilse, gözlemlemelere, varsayımlara dayanılarak geliştirilen kuramsal modeller, yeterince irdelenmemiş, test edilmemişse, analize subjektif, ideolojik olarak nitelendirilebilecek öğeler de katılmışsa, sonuçta kuramsal modeller ekonomik hayatın gerçekleri karşısında çöküyor; olaylar açıklanamıyor, öngörüler gerçekleşmiyor.

İktisatçılar arasında sık sık söylenen bir deyiş var “İktisat iktisatçılara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” diye.

Her şakada bir doğruluk payı var derler.

Gerçekten de öğretilen ekonomi kuramları ile yaşamda karşılaştığımız pratik ekonomi gerçeği arasında bazen dağlar kadar fark var.

Akademik iktisat seminerlerine katılanların ruh hallerinde ve kullandıkları dillerde temelde üç alt-metin var.

Matematiği kullananlar (birinci grup), matematik bilmeyenleri analitik olmamakla, matematik bilmeyenler (ikinci grup) de, karşı tarafı iktisadı bilmemekle suçlandığını söylüyor konunun uzmanları.

Bir diğer grup da, matematiği iyi bilmemekten dolayı kendini yetersiz hissedenler ve her matematiksel notasyonun ardında bir keramet arayanlar.

Bu yüzden bu tür iktisat seminerlerin önemli bir kısmında gerçek anlamda bir anlama sürecinden ziyade, yöntem üzerinde bir ayrışma ve gruplaşmanın olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Serbest piyasa (kapitalist) sistem, tüketim üzerine odaklanan ve önceleyen bir sistem.

Bu bağlamda konuyla ilgisi olmayanların dahi anlayacağı bir dilde ekonomi biliminin tanımını birlikte okuyalım:

“Ekonomi bilimi; kıt kaynakların alternatif kullanım olanaklarını inceleyen bir bilim”

Literatür de ekonomi bilimi, genellikle tüketim, üretim ve paylaşım olmak üzere üç bakış açısıyla ele alınmakta.

i-Tüketim:

Çok sayıdaki isteğin eldeki sınırlı olanaklarla karşılanması çabası.

İnsan, elindeki sınırlı olanaklarla çok sayıdaki istekleri arasında seçim yaparken bazı isteklerini karşılamaktan vazgeçmek zorunda.

Her seçilen isteğin maliyeti aslında vazgeçilen öteki istek. Diğer bir deyişle fırsat (alternatif) maliyeti.

Örneğin kısıtlı parasıyla simitle yetinip sinemaya gitmeyi tercih eden kişi iyi bir yemek yemekten vazgeçtiği için simit ve sinemaya gitmenin fırsat ( alternatif ) maliyeti iyi bir yemek olmakta.

ii-Üretim

Kimin üretim yapacağı, kim için üretim yapılacağı, ne kadar üretileceği, üretimin kaça mal edileceği ve kaça satılacağı konularıyla ilgilenmekte.

iii-Paylaşım / bölüşüm

Ekonominin ilgi alanı üretimden kimin ne kadar pay alacağı konusuna odaklanmakta.

Ekonomi bilimini serbest piyasa(kapitalist)sistemde hep tüketimle ilgili bir perspektiften ele alınıp tanımı da buna göre yapılınca; İsteklerin sonsuzluğu bir yana çok sayıda olup olmadığı bile bugün tartışmalı hale geldiğini yazıyor kitaplar.

Bu sistemin öncelediği tüketimin en üstün değer olduğu algısı aslında ihtiyaç olmayan birçok şeyi istenir hale getirdiği de ayrı bir gerçek.

Bunların gerçekten ihtiyaç olup olmadığı bir yana ekonomi en az tüketim ya da harcamalar kadar önemli olan üretim ve paylaşım ilişkilerini de bu perspektif içine alan bir tanıma ihtiyaç duymakta.

Tüketim, ekonomik faaliyetin itici gücü olsa da insanın üretime geçmesinden sonra üretim ilişkileri ve sanayi devriminden sonra da paylaşım meselesi tüketim kadar önem kazanmış, öne çıkmış ve başat olmuş.

Bu arada: Ekonominin 3 temel “E” ilkesi;

Effectiveness: etkinlik, Efficiency: verimlilik ve Eligibility: olabilirlik/bulunabilirlik olarak ele alındığında, sizin sahip olduğunuz varlık değil, sizin değer yarattığınız öne çıkmakta.

Bu bağlamda Enflasyon, fiyatların genelindeki sürekli artışı ifade etmekte. Yani, aynı hayat standardını sağlamak için zaman içinde sürekli daha fazla para ödememiz gerekliliğini anlatmakta.

Ekonomide toplam talep artıyorsa “talep enflasyonu”,

Üretim yapmanın maliyeti artıyorsa “maliyet enflasyonu”, enflasyonun artması bekliniyorsa “beklenti enflasyonu” oluşmakta.

Enflasyon yüksek olduğunda Aynı miktar para ile zaman içinde daha az şey satın alabildiğimiz için Paranın satın alma gücü azalmakta Paranın değer biriktirme ve değişim aracı olma işlevleri ortadan kalkmakta.

Paramıza olan güven azalmakta.

Üreticiler fiyatları belirlemekte, tüketicilerse fiyat değişimlerini takip etmekte zorlanmakta.

Doğal olarak belirsizlik oluşmakta.

Yüksek enflasyon zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmakta.

Dolayısıyla gelir dağılımı bozulmakta.

İyi de enflasyon kontrol altına alınırsa başka bir deyişle fiyatlar genel seviyesi azalırsa ne olur?

Yanıt “Fiyat istikrarı”olur.

“Fiyat istikrarı”nedir? Ne getirir?

Yani sonuçları ne olur?

Fiyatlar istikrarlı olduğunda:

i-Paramın değeri korunur, satın alma gücü artar.

ii—Paraya olan güven artar; birikim, yatırım ve harcamalar

ülkenin para birimiyle yapılır.

iii-Ekonomideki belirsizlikler azalır.

iv-Faiz oranları düşer

v- ekonomik kararlar daha rasyonel olur..

vi-Ekonomi büyüme dolayısıyla da işsizlik azalır.

iv-Gelir adaletsizliği ortadan kalkar.

Bu açıklamalar dan sonra ekonomiyle ilgili ön plana çıkan temel kavramları kısaca açıklayalım.

Herhangi bir tüketicinin belirli miktardaki A malını satın almak için ödemeye razı olduğu para miktarı ile fiilen ödediği para miktarı arasındaki farka tüketici fazlası/artığı/rantı olarak adlandırılmakta.

Diğer bir anlatımla tüketici fazlası;

örnek verecek olursak,

Mehmet bey yazlık bir mont için 2000 lira bütçe ayırdığını ve montu o gün için indirim uygulayan bir mağazadan 1500 liraya aldığını varsayalım.

Mehmet haklı olarak seviniyor çünkü 500 lirası cebinde kaldı (tüketici rantı).

Bir üreticinin belirli miktarda A malının satışından elde ettiği para miktarı ile aynı miktarda A malını üretmek için elde etmeye razı olacağı para miktarı arasındaki farka üretici fazlası/artığı/rantı adı veriliyor.

Diğer bir deyişle bir üreticinin belirli miktarda A malının firmaya sağladığı hasılat ile yüklediği maliyet arasındaki farka verilen ad.

Toplam fazla= Tüketici fazlası + Üretici fazlası.

Yaşamdan bir örnek verecek olursak; araba alıp satan Kazım amca, 60 bin liraya mal ettiği arabayı 200 bin liraya satmaya razıyken piyasada talebin fazla olması nedeniyle 280 bin liraya sattığını kabul edelim.

Ekstradan bir kazanç (üretici rantı) elde ettiği için Kazım amca mutlu.

Fiyat değişikliği karşısında, tüketicilerin bu değişikliğe karşı satın aldıkları miktarı değiştirmek şeklinde gösterdikleri tepkinin şiddetine talebin fiyat (talep) esnekliği ile ölçülmekte.

örnek :

4500 lira maaş (nominal ücret) alan Zehra hanımın eskiden elleri poşetlerle doluyken şimdi ancak üç-beş bir şey alabildiğinin farkına varıyor (reel ücret).

Her şey ateş pahası diye söyleniyor (enflasyon).

Her hafta kilosu 5 liradan 3 kilo domates alıyordum bu hafta kilosu 10 lira olduğu için 3 kilo yerine 1,5 kilo aldım (talebin fiyat esnekliği).

Ölçülebilen  faydaya Kardinal fayda, ölçülemeyen faydaya Ordinal fayda vekişinin belirli bir dönemde tükettiği bir malın tüm birimlerinden elde ettiği faydaya

toplam fayda,

Kişinin belirli bir dönemde tükettiği bir malın ilave her biriminden elde ettiği faydaya marjinal fayda.

Kişinin belirli bir dönemde tükettiği mal miktarı arttıkça her ilave birim maldan elde ettiği fayda azalmakta buna azalan marjinal fayda ilkesi ve Kişinin tükettiği ilave birim maldan elde ettiği faydanın sıfıra eşit olduğu tüketim noktasına da doyum noktası,

Tüketicinin gelirinin tümünü harcayarak faydasını maksimize ettiği duruma tüketici dengesi olarak adlandırılıyor.

Tüketici dengesi analizinin amacı, tüketicinin nasıl davrandığında faydasını maksimize ettiğini açıklamak için kullanılmakta.

Kullanım değeri (toplam faydası) yüksek olan bir malın (su gibi) değişim değerinin çok az olması, kullanım değeri çok düşük olan bir malın (elmas gibi) ise değişim değerinin çok yüksek olmasına değer paradoksu denir.

Bu teorik açıklamayı güncel hayattan bir örnek:

Gecenin bir yarısı aniden aşeren Ayşe hanım çilek istediğini ve eşinin de gece vakti zor bela bulduğu manavdan piyasa fiyatının üç katı fiyattan çileği satın aldığını varsayalım.

Ayşe hanım eşinin fahiş fiyattan zor bela bulduğu çileği her yiyişinde aşermesi giderek (Marjinal Fayda) azalıyor. Sekiz tane Çilek tükettiğinde doyuma ulaşmış (Toplam Fayda maksimum).

Sonunda çilekten aldığı haz (marjinal fayda) sıfırlanmış.

İnsan bazı ürünlerin kıymetini kıtlık anında daha iyi anlıyor.

Gelirimdeki en ufak bir artıştan tüketime giden pay arttıkça (marjinal tüketim eğilimi) satın almaktan vazgeçtiğim ürünler (düşük mal) geliyor aklıma.

Ve gelir artışına bağlı olarak aldığım yeni ürünler (normal mal)…

Düşündüm de ben gelirimi harcamayıp (tasarruf) yastık altı yapmaya çalıştıkça (iddihar-gömüleme) ekonomideki gelir düşüyor.

Ne tuhaf değil mi?

Beni zengin eden gibi görünen (fiktif) /Zahiri) tasarruf, bazı kesimleri fakirleştiriyor (tasarruf paradoksu).

Son Söz: Ekonomi, somut maddelerin konusu değildir.

Ekonominin konusu, insanlar ve insanların anlamları ile hareketleri üzerine inşa edilmiştir.

Ancak insanlar gelip geçicidir, herkes fanidir.

Ama kurumlar ve kurallar iyi yerleştirilirse, o ülkeler ileri ekonomi haline gelir dolayısıyla demokrasiye daha kolay geçiş sağlar.

Demokrasi iyi işliyorsa, birleşik kaplar misali tüm kurum ve kuruluşlar daha etkin.etkili ve verimli işlerlik kazanacağından hiç şüpheniz olmasın

Sağlıcakla kalın..

Saygılarımla

Comments

Previous
Next
Back To Top