Skip to content

Türkiye‘yi her fırsatta “Medeniyet“ ile sorgulayan, tarih boyunca sömürgecilik yapmış Fransızlardan “Medeniyet Gösterisi !…”

Türkiye‘yi her fırsatta “Medeniyet“ ile Sorgulayan, Tarih Boyunca Sömürgecilik Yapmış Fransızların “Medeniyet Gösterisi“…… Bu olaylar karşısında Avrupa ülkelerinin herhangi birinden:

i-Polis orantısız güç Kullanıyor,

ii-Bu olaylardan ciddi kaygılıyız ,

iii-Bu ülkeye sakın gitmeyin

iv- Sokaklarda 24 saat kesintisiz canlı yayın…

v-Ya da halkı sokağa davet eden (sanatçı, gazeteci, siyasetçi ..vb.)

vi-Cumhurbaşkanı göstericilere “çapulcu” demiş.

Kimseden çıt çıkmamış?

Neden?…..


http://www.bbc.com/…/160518_fransa_calisma_yasasi_protestol…

Fransa’nın bitmeyen “sıcak yazı”

Fransa’nın göçmen, işçi ve alt sınıf yaşam alanları olan banliyölerinin ülkenin politik hafızasına “banliyö sorunu” olarak yerleşmesi, 1981 yılında Lyon şehrinde başlayan yağmalama ve yakma olaylarıyla başlamış, ve yaz sonuna kadar 250 aracın yakıldığı bu olaylara “été chaud,” “sıcak yaz,” isimi verilmişti.

Uluslararası basın Nanterre’te başlayıp büyüyen bu isyan dalgasını 2005’te Paris’te başlayan ve 3 hafta süren, nihayetinde Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ı OHAL ilan etmeye zorlayan ayaklanmalara benzetse de, 40 yıla yakın bir süredir Paris’in, Marsilya’nın, Lyon’un banliyölerinde ve alt sınıf mahallelerinde “sıcak yaz” da “sıcak kış” da pek bitmiyor.

1980’lerde “ıslah” mantığıyla yaklaşılan “banliyö sorunu” 1990’larda güvenlikçi politikalarla ele alınmaya başlayınca polis ile özellikle gençler arasındaki çatışma da yükseldi. 2000’lere gelindiğinde kentsel dönüşüm vurgusu ön plana çıktı ve bazı banliyöler yeni yapılan alanlara sevk edildi. Devlet destekli istihdam programlarındaki ani kesintiler de gerginliği artırdı.

Nicholas Sarkozy’nin 2005’te içişleri bakanlığı yaptığı dönemde sarf ettiği “banliyöleri tazyikli suyla temizleyeceğim” sözleri tartışma yaratmıştı. Macron’un Cumhurbaşkanlığı döneminde ise banliyölerdekı sıcaklık yükseliyor.

Özellikle 2005’teki ayaklanmanın ardından değiştirilen yasalar polise daha fazla müdahale yetkisi tanırken, son ayaklanma da Fransa içindeki polis şiddetini ve kolluk kuvvetleri içindeki ırkçılık ve sistematik ayrımcılığı olduğu kadar cezasızlık kültürünü, sınıf ayrımını ve kentleşme politikalarının alt sınıfları gettolaştırma eğilimini de tekrar gündeme taşıdı.

Göçmen sorunu mu?

Ancak protestolar Fransa’da yükselişte olan sağ politikacılar tarafından “göçmen sorunu,” ve “müslüman ayaklanması” olarak çerçeveleniyor ve muhalefetin ana çerçevesi de ırkçılık çevresinde şekilleniyor.

Cenevre’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları ofisi sözcüsü Ravina Shamdasani, “Bu, ülkenin kolluk kuvvetlerindeki ırkçılık ve ırk ayrımcılığına ilişkin derin sorunları ciddi bir şekilde ele alması için bir an” dedi.

Ancak Fabien Jobard’ın 2004 yılında yayınan ve Fransa’daki ayaklanmaları konu alan raporu Fransa’da sorunun kolluk kuvvetlerindeki ırkçılıktan daha derin olduğunu gösteriyor:

“Birbirini izleyen Fransız hükümetlerinin banliyöleri ihmal ettiği ya da terk ettiği yönündeki iddialar gerçeğe dayanmamaktadır. Fransız Devleti kentsel alanlarda ayaklanmaları caydırmaya yönelik politikalar uygulamaya çalışmıştır. Ancak bu politikaların etkisinin en iyi ihtimalle marjinal olduğunu ve bazı önemli açılardan son derece ters etki yarattığını söylemek de doğru olacaktır.

Polisin ölümcül güç kullanımı ve çocukların hapsedilme oranları gibi göstergeler açısından diğer Avrupa ülkelerine kıyasla ABD’ye çok daha yakın olsa da, Fransız toplumu polis ve kentli gençler arasındaki güncel ilişkilerin olumsuzluğu açısından şüphesiz istisnai bir konumdadır. Gerçekten de, ayaklanmalara giden süreçte birkaç aydır var olan gerginlik durumu göz önünde bulundurulduğunda, böylesine geniş çaplı bir çatışmacı tepkinin neden daha erken ortaya çıkmadığını sormak mantıklı olacaktır”

Fransa’nın patlamaya hazır bombası 40 yıldır değişen politikaların durumu daha da içinden çıkılmaz bir noktaya getirmesine rağmen halen tam olarak patlamış değil. Ateşlenen fitilin ne zaman barut fıçısına değeceği ise muhalefetin hareket alanına bağlı.

Mathieu Kassovitz’in 1995 tarihli “La Haine (Protesto)” filmini hatırlayanlarınız var ise, ne de olsa düşerken kimseye birşey olmaz, ancak düşme bitip de yer size çarptığında olan olur. Anlaşılan Fransız toplumu ve siyaseti arasındaki çatışma için “şimdiye kadar her şey yolunda.

Fransa’da iç karışıklık giderek tırmanıyor. İnternet kesintileri uygulanmaya başlanacak. 

Son Söz:Bumerang Avusturalya yerlilerinin -Aborjin- kullandığı bir av silahı. Atana geri dönmesi ile tanınıyor. Dikkatli kullanılmazsa atanı vurabilir. Toplumsal ve politik olaylarda da isabetli olmayan adım ve kararlarda, sonuçların bu kararları alanları vurmasına bumerang etkisi de deniyor. “Emperyal Bumerang” kavramı ve bununla bağlantılı siyasi teorileştirme, ilk olarak akademisyenler ve aktivist-entelektüeller, II. Dünya Savaşı’nın ardından Holokost’un tarihsel deneyimiyle boğuşmaya çalışırken ortaya çıktı.sömürgeleştirme Batı’daki iktidar mekanizmaları üzerinde hatırı sayılır bir bumerang etkisi yarattı ve yaratmaya devam edecek..

Emperyalizm genellikle bir başkasına yapılan/uygulanan bir şey olarak tasavvur edilir. Baskın devletler –son 500 yılda ezici bir çoğunlukla Avrupa ve Kuzey Amerika devletleri– güçsüzleştirilmiş yabancı nüfus üzerinde askeri, siyasi ve kültürel tahakküm uygulamaktadır. Bu anlayışa göre, bu yabancı nüfus, emperyalizmin kalıcı olumsuz etkilerinden muzdarip taraflardır. Emperyalizm orada, kolonilerde, olan bir şeydir; emperyal ulusların iç politikaları, sömürge tarihini ve uygulamasını incelerken çok az siyasi veya analitik bilgi ilgi sergiler.

Gerçekte, 500 yıllık emperyalist pratik metropoliten merkezler üzerinde derin ve kalıcı etkiler yaratmıştır. Avrupa halkları özünde, ikonografimizden yediğimiz yiyeceklere, etnik yapımızdan ırksal ideolojilerimize kadar, emperyalizmin tarihi ve bugünü tarafından şekillendirildi.

Küresel oyun kurucuların, eşik altı büyücülerin yeni oyunu: Gezi Parkı!

 POLİTİKA

5,0

12.06.2013 23:45:11

A+ A-

Sosyoloji dünyanın en karmaşık bir varlığı olan toplumu anlama ve açıklama çabasıdır diye yazıyor kitaplar, söylüyor bilim insanları… Toplumdaki oluşumu, bütünleşmeyi, değişimin mevcut durumunun tesbiti, analizi ve gelecekle ilgili toplumsal davranış biçimlerinin neler olabileceğine ilişkin yol haritalarını ortaya koymakta, tüm insan ilişkilerinin dayandığı sosyal etkileşim mekanizmalarını kavramaya çalışmakta. Böylece sosyoloji, insanlarda gerçeğe uygun bir toplum algısının oluşmasına ve toplumla ilişkili meslek gruplarına, örneğin yöneticilere, kazanılan bu doğru bilgilerin ışığında verilecek sosyal nitelikli yargılarda yanlış yapmalarının önlenmesinde ve daha gerçekçi, tutarlı, faydalı kararlar vermeleri hususunda lojistik destek sağlamakta. Elde edilen bilgiler sosyalleşme, sosyal bütünleşme, kurumlaşma ve sosyal değişim gibi süreçlerin işleyişinde kullanılmakta, bunlardan yararlanılarak stratejik kararlar alınmakta. Ancak, bireylere toplumsal akışı, istedikleri yönde değiştirme bilgisini, gücünü ve yöntemini vermediğini, veremeyeceğini anlatıyor tüm bu kitaplar ve bilim adamları.

Ünlü Fransız bilim insanı Auguste Comte, sosyal düzenin bozulduğu, bütünleşmeyi sağlayan tüm çivilerin çıktığı veya yerinden oynadığı Fransa’da toplumu yeniden istikrara kavuşturmak ve onu rasyonel bir biçimde yeniden oluşturmak için teoriler geliştirmiş. Ama, bu teorisinin pratiği olmayan bireysel bir özlemden, tasavvurdan ibaret olduğunu sonradan anlamış. Türkiye’de bu anlayışın temsilcileri de 20. yüzyılın başlarında bu paradigmayı, karaya oturan devlet gemisini tekrar yüzdürmeye yarayan bir araç ve çare gibi algılamış. Türkiye’de bir “toplum mühendisliği”, “toplumu formatlama””toplumu afazleştirme” geleneğinin doğmasında öncü kuvvet olmuşlar. Bu gelenek gereği olarak bilir bilmez, yetkili yetkisiz hemen herkes elindeki teknik aygıtlarla arazide ölçüm yapan bir harita mühendisi gibi toplumsal konu ve sorunlarda ölçüm yapmaya, ahkâm kesmeye başlamış. Bu hastalık aydınlardan kahvelerde, lokallerde konuşanlara ve sıradan insanlara kadar herkese bulaşmış. Böylece iki de bir “demokrasiden kopma hareketleri (darbeler); küresel oyun kurucularının, küresel aktörlerin talimatlarıyla Türk milletinin makus tarihi olmuş. Bu anlayış hem sivil hem de askeri kesim entelektüellerinde yaygın olarak görülmüş. Tüm askeri darbeler siyasal hırslarla birlikte bu toplumsal mantığın ürünü olarak ortaya çıkmış. Bu darbe alışkanlığı; söz konusu geleneği pekiştirmiş, daha kötü ve zararlı bir sosyal sonuç olarak toplumda ki tüm siyasal birikimleri, öğrenmeleri, deneyimleri yerle bir etmiş, sosyal bütünleşmeyi, devlet ve toplum hayatındaki siyasal olgunlaşmayı önlediğini yakın tarihimizde hep beraber seyretmiş bulunmaktayız. Bu işin mimarlarından birisi, eskiden meydanlarda din desler verirken, artık “nü resimler” yaparak görevini yapmış olmanın mutluluğu içinde yaşamlarına devam ettirmekte.Küresel oyun kurucular tarih boyunca çeşitli seneryoları kurguladı ve pratiğe döktü.Bunlardan bir tanesi küresel Mafya örgütünün Güneydoğudaki oyunları.Maraş olayları,Sivas olayları!..saymakla bitmez .Şimdi de “Gezi Parkı”.Bu tertibin içinde küresel aktörlerin olduğu o kadar açıkki!..En son Avrupa perlamentosununTürkiy’nin alehine aldığı kararlar,CNN’in canlı yayınlarla, “iç Savaş imajı ve yalanın” Dünyaya duyurma ve yayma girişimleri!…Belki  bu olay şimdilik iktidar  partisini yaralamış gibi gözükmekle birlikte;ileride bu olay tersine dönüşebileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.Yani gelecekte şu anda ki İktidardaki parti, bu olay dan dolayı daha da güçleneceğinden kimsenin şüphesi olmasın…

Hâlbuki toplum ve toplumsal olaylar, olgular çok karmaşık, çok boyutlu ve çok nedenli gerçeklikler. Onların anlaşılır hâle gelmesi için hayli uzun, sabır isteyen zihinsel çabalar, incelemeler, gözlemler, okuma ve öğrenmeler zorunlu olmakta. Toplumdaki evrim ve değişmenin mekanizması bireysel arzu ve iradenin tümüyle dışında seyretmekte.Bu bağlamda, Dünya genelinde gözlenen eğilimler, plan çalışmalarının yönlendirici etkenleri iyi analiz etmek gerekir. Bilimsel, ekonomik ve sosyal gelişmelerin harekete geçirdikleri “değişme dinamikleri” toplumsal yapıları, sistemleri, askeri gücü ve devletlerin konumlarını da belirliyor. Değişmelerin niteliği, hızı ve yönü hakkında ortak bir anlayış yaratamazsak, plan insan ve sermaye kaynaklarımızın gücü odaklama işlevinden uzaklaşmakta..

Bugün bilim ve teknolojik gelişmelerin yarattığı yeni yapılanma, üretim iç örgütlenmesini, endüstri-devlet ilişkilerini ve devletlerarası ilişkileri köklü biçimde değiştirmekte.

Değişmelerin niteliği: Hep birlikte yakından gözlemliyoruz ki her alanda değişmeler büyük bir hız kazanmış durumda; Geçici olanı, değişmez olandan ayırt etmek güçleşmekte.

“Değişme” sözcüğü tek başına yeterli değil. Bu nedenle sözcüğün başına “hızlı”, “dramatik”, “köklü”, “olağanüstü” ve “çarpıcı” gibi sıfatlar eklemek gerekiyor.

Değişmelerin hızını, niteliğini ve yönünü kavramadan dünyayı, toplumsal dönüşümü anlamak ve geleceği inşa etmenin çareleri üretmek mümkün değil.

Değişik araştırmacılar, 1988 yılını baz alarak “doğal kaynakların kullanımına” ilişkin hızlanmayı tablolar halinde yayımlıyor:

        400.000     yıl önce        Avcılık
        300.000     ”                   Ateşten yararlanma
        150.000     ”                   Barınakların yapılması
         20.000     ”                    Sürekli yerleşim
         15.000     ”                   Tohumun toprağa atılması/yerleşik düzen
         10.000     ”                    Hayvan gücünden yararlanma
         3.000     ”                     Rüzgar gücünden yararlanma
         2.000     ”                     Atların taşıma ve diğer işlerde kullanılması
         800    ”                        Su gücünden yararlanma
         180    ”                         Kömür ve petrolden yararlanma
         45     ”                          Nükleer enerjiden yararlanma

Taşıma sistemlerine baktığımızda paralel bir gelişme gözlüyoruz:

        1600 (MÖ)                Dört tekerlekli araba
        1784(MS)                Posta arabası 20k/Saat
        1825                        Buharlı lokomotif(10 km/saat)
        1880                        Buharlı lomomotif(100 km/saat)
        1938                        Uçak(400 km/saat)
        1960                       Jet uçakları (4000 km/saat)
        1970                        Uzay köpsülü( 18.000 km/saat)
       

İnsan etkinlikleri ve entelektüel yaratıcılıkta gelişmeler 1988 yılı baz alındığında aşağıdaki hızlı gelişme karşımıza çıkmakta.

        1.500.000    yıl önce        Çocukları koruma için örgütlenme
         400.000    ”                      Göçlerle daha iyi bir çevre aranması
         20.000    ”                        Dinler/sosyal düzenlemeler
         7.000    ”                          İlk kentlerin kurulması
         5.500    ”                          İlk alfabe kullanılması
         5.000    ”                          Abakus
         3.500    ”                          Paranın kullanılması
         3.000    ”                          Numaralama sistemi
         2.500    ”                         Sanat/bilim/felsefe
         2.000    ”                         Demokrasi
         500    ”                            İlk bilimsel deneyler
         475    ”                            Makyavel “Prens”i yazdı
         400    ”                           Ticaret ağlarının ölçeği genişledi
         300    ”                            Bilimsel astronomi/matekatik kullanımı
         200    ”                            Oksijen
         150    ”                            Babbage kompüteri keşfetti
         100    ”                            Banka, sigorta ve diğer finans araçları
             80    ”                          Görecelilik kuramı
            50    ”                            Kompüter kavramı
Bugün geçmişin alışkanlıklarını sürdürerek varlığımızı koruma ve geliştirmenin olanağı yok. Bu nedenle Christopher K. Bart’ın saptadığı değişme niteliklerini plan çalışmalarında göz önünde tutmak gerekiyor.


Boyutlar        Yeni Durum                Tarihsel Durum

Çevre                       Dinamik                   Durağan
Formaliteler              Düşük                      Yüksek
Buluşlar                    Yüksek                      Düşük
Kontrol yöntemi         Kurallara göre          Yüz yüze
Otonomi                     Yüksek                      Düşük
Deneyimcilik               Yüksek                      Düşük
Kontrol sapması          Yüksek                       Düşük
Planlama periyodu       Sık                            Seyrek
Planlama ayrıntısı        Düşük                       Yüksek
Performans ölçütü        Buluş/risk üstlenen   Geçer durum
Karşılaştırma                 Değişik                    Geçer durumla
Ödüllendirme                 Geriş                    Dar
.                                                                                            .
Dünya çok hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşamakta. Bu durum “sürekli kriz” hali yaratmakta.

Dolayısıyla sosyal yapıdaki değişmenin, sosyal akışın tarihsel kaynakları, dayanakları bilinmeden, bu değişmeyi sağlayan iç ve dış dinamikler, çelişkiler, çatışma konuları ve tüm bunları içeren sosyal ve kültürel yapı analiz edilmeden, ayrıca çağın evrensel gidişi de hesaba katılmadan söz konusu sosyal sürece müdahale etmek oldukça riskli ve yanlış olduğunu tarihsel deneyimlerde görmek mümkün. Bu durum zaman içinde çok ters ve beklenilmeyen sosyal tepkilerin doğmasına yol açabilmekte. Günümüzde gelişen olaylarda “süreci yanlış yönetmek” olgusunu ön planda olduğunu görmek mümkün. Bunun için küresel oyun kurucuların taşeronları olan marjinal grupları, bertaraf edecek stratejiler geliştirmek, bu oyunu hiç vakit kaybetmeden bozmak gerek.

Bugünlerde en çok gereksinim duyduğumuz bu değil mi?

Günleriniz hep aydınlık olsun!

Yüreklerindeki sevgi daim olsun!

Yüreği “Berkehan”  ve Bilgehan Deniz “Kadar temiz olan tüm insanların!

 OE -12.06.2013

Comments

Previous
Next
Back To Top