Balıkçıların hangi balığın hangi mevsimde nerede bulunduğunu gösteren kerteriz defterleri tuttuklarını yazıyor kitaplar…
Kerteriz kelimesi Türkçede pusula kadranının çevresindeki yön gösteren çentikler anlamındaki kerte kelimesinden türemiş. Kerte kelimesi İtalyanca çeyrek anlamındaki quarto’dan dilimize geçmiş. Bir diğer olası etimoloji, İngilizce quarters kelimesi. TDK Sözlüğünde sözcük Yunanca kökenli olarak belirtilmiş.
Kerteriz ölçme eylemi, Türkçede ölçmek, atmak, etmek, yapmak fiilleriyle ifade edilse de, günümüzdeki yaygın kullanım kerteriz almak şeklinde.
Kerteriz, herhangi bir cismin yönü ile esas alınan yön arasındaki açı. Esas alınan yön, bir kişinin yüzünün dönük olduğu yön, bir teknenin yönü veya kuzey olabilir. Kuzeyin esas alınması durumunda, buna hakiki kerteriz dendiğini yazıyor kitaplar!… Kerteriz ölçümü için açı ölçmekte kullan herhangi bir araç kullanılabilmekte. Hakiki kerteriz genellikle pusula ile ölçülmekteymiş.
Kerteriz seyir yapılması gereken her türlü faaliyette (denizcilik, spor, askerlik) doğru rotada ilerlemek için kullanılan bir kavram.GPS kullanılıyor olsa dahi kerteriz alınması ve bu tekniği bilinmesi, özellikle dalış süresince gerçekleştirilecek navigasyon için önemli ve gerekli. kerteriz doğrularının kesişme açıları en az 60° olmalı. Hata payını ortadan kaldırmak için bir başka nokta daha bulunmalı ve onun da diğer doğruyla açısı en az 60° olmalı. Karadaki kerteriz noktalarının yanı sıra, o nokta için derinlik değerinin de muhakkak bilinmesinin gerekli olduğunu yazıyor kitaplar ve söylüyor konunun uzmanları!…
Yaşamların/yaşanmışlıkların yol gösteren kerteriz defteri de, sadece denizlerdeki kayalıkları, derinlikleri ve sığlıkları değil yaşamın sahte ve gerçek zenginlikleri anlatır kendince.
Deneyimlerin kaydedildiği bu defterleri okuyabilirsek eğer, anlayabilirsek eğer, yaşam için, yaşamın olanaklarına ilişkin değerli bir stratejik yol haritası elde etmek yol haritası elde etmek işten bile değil. Yaşımız ilerledikçe birer kerteriz defterine dönüşür yaşamlarımız, görüp bildiğimiz ne varsa orada yazılı. Bakınız, göçmen kuşlar V düzeninde uçarlar gökyüzünde, bir dostluk ve dayanışma işareti bu. Başımızın üstünde uçup giderler de sürekli, fark etmeyiz gösterdiklerini. Dürüstlük doğallıkta. Doğada ve doğallıkta dürüstlük var. Tavuğun lades kemiğini kırıp oyun diye kardeşini kandırmaya çalışan insan, kendi oyununa geldi Kendini ve doğayı kandırmaya çalışıyor farkına varmadan. Böyle giderse bir gün gökyüzündeki kuşların V kardeşliğini bir kemik gibi kırıp atacak besbelli. Kendimi ve cümle alemi ne diye kandırayım ki! Lades kemiklerini kırmayalım ve kuşların göklerdeki V düzenini.
Lades, sizi kandırıp ödülü alma oyunu. Herkes ladesçi aslında. Herkes kendi kendini kandırıyor. Herkes birbirini kandırmaya çalışıyor. çağımızın en önemli sorunu dürüstlük, yılmazlık ve sağlamlık eksikliği. Hayat da insan aklınızın alamayacağı zorluklarla, çaresizliklerle karşılaşması olası!…Düzenli bir yaşamda her an her şeyin olması olası!… Hem de hiç beklemediğiniz bir anda!…Öğretilmiş çaresizlik denen bir kavramın olduğunu yazıyor kitaplar!… psikolojide!… Çaresizliği öğrenebileceğimizi ya da yılmazlığı öğrenebileceğimizi yazıyor bu kitaplar!… Çaresizlik öğrenilebilir. Mücadelecilik de öğrenilebilir, doğuştan gelmez. Yılmazlık yeteneğini artırmak gerekir diyor konun uzmanları!… Yılmazlığın özelliği ne, pes etmeyen, yaşama havlu atmayan insan demek. Mücadele eden, pes etmeyen insan demek. Yılmazlık kavramı ile empati kavramıda çok yakın ilişki içinde, birbirlerini tümleyen , bütünleyen kavramlar. Empati. Karşınızdakinin duygu ve düşüncelerini doğru anlamak. İnsanlarla empati, doğayla empati. Kurdu kuşu anlarsak, vurmayız, avcılık yapmayız, empati kuruyorsak. Yakınlarımızla empati kurarsak iyi. İletişimin bir çok maddesi var. Bir başkası iletişim çatışmalarına yol açacak önyargılarımız var. Şablonlarımız. Önyargılarımızı fark edersek iyi olur. ilişkilerin iyi gitme ihtimali artaran yılmazlık.. Eğer genelde kişi yılmazlık düzeyi iyiyse, işinde bir sıkıntı var, hemen pes etmez, bırakıp başka işe geçeyim demez. herşeyden önce sabatkar olur. Yılmazlık için emek harcamak gerek. Kendindeki eksiklikleri de gidermek gerek, gelişmek gerek, farkında olmak gerek. Kendini yakalamak gerek.
Hayat bir maç. Bir maçta iki düdük var. Bir hakemin düdüğü, ikincisi içimizde ki düdük. İçimizde ki düdük bazen 70. dakikada çalıyor. Bu maçı alamıyoruz. Bu düdük ;90. dakikada çalıyorsa iyi. Hayatın başlangıcında çalıyorsa. Çok kötü!… Havluyu attığımızın resmi!…
Geceleyin ışığınızı kapattığınızda oda zifiri karanlık olmakta. Bazısı korkmakta karanlıktan, gece kalkarsam çarparım diye. Yarım dakika, 30 saniye beklerseniz eğer, oda hafiften aydınlanmakta!…Deneyimlerimizle sabit!… Az sonra dolabın, kapının silueti çıkmakta. “Yaşamın perde aralığında daima bir aydınlık var.” Yeter ki perdeyi hiçbir zaman tümüyle kapatmamalı. Dışardaki ay ışığı dönmekte, dolaşmakta, bulutlardan yansımakta, hafifçe odanıza girmekte, dolabın siluetini size gösterebilmekte. Bu yüzden; yaşamın perde aralığı daima aydınlık. Önemli olan güçlü olmak, yaşama sarılmak.
Yaşam… Uzun bir yol… Başlangıçta bu yol nereye çıkar , hangi dağları tepeleri aşar, hangi dereleri nehirleri geçer bilemezsin .Virajları dönemeçleri nere de dir? Senin gireceğin sapak neresidir bilemezsin. Bilmen de gerekmiyor aslında sadece” kadim değerler” yolunu izlemelisin. Yorulduğunda vazgeçmeden. Kararlılıkla yürümelisin Kendi içimizde çıktığımız uzun bir yol… Ya da içine girdiğimiz kendimiz mi yoksa. Bilinmez. Düşünülür, konuşulur üzerinde belki ama ne kestirebilmek mümkün içindekileri ne de değiştirmek bazen… ‘Kendi’ olarak bize gelse de ‘kendi’mize benzetmeye çalıştığımız, zamanı kuşatan anlarla bütünleştirdiğimiz, kâh içinde olduğumuz kâh dışına atıldığımız karmakarışık bir alan… Zaman aynı zaman. Aynı yaşamın, benzer yakınlıkların, paylaşılanların peşinde, farklı mekanların içinde zaman nasıl yaşanır? İnsan neresinde durur bu kadri kıymeti yok sayan dünyanın. Bilemedim. Düşünmek mi işe yarar, hissetmek mi yorar? Susmak mı kolay, söze büründürmek mi içe hapsedileni. Sordum. Sustum. Yoruldum. Okudum. Dinledim. Yaşadım. Yazdım. Bulamadım işte.
Sonra şubatın 18’inde, Kocaman bir bahçenin kenarında, yok yok tam da ortasında, koyu yeşil yapraklarının arasından minicik açan beyaz çiçek. Durdum. Kokusunun güzelliği yanında o inadına toprağın altında çoğalmak için kök salacak dallarını düşündüm. Beyazlığı o kadar güzeldi ki hiç kirlenmesin istedim. Kimse dokunmasın hoyratça, yapraklarını da koparmasınlar hatta… Kök salacak Kafkas ağacı!…
Hiç solmasını istemediğimiz. Dünümüz, bugünümüz ve geleceğimiz!…Yüce yaradanın bize hediyesi!…. Mevsimler değişecek, aylar geçecek, günler tükenecek!… Su gibi akacak zaman. Ve yüce yaradan ın izniyle büyüyecek!… İşte bu süreçte, hep ömrü kapsayan kadim değerleri içselleştirerek daha da güçlenecek . Gün dünyaya yüzünü dönmeye başladığında, yola düştüğünde, kalabalıkların boğuculuğunda kaybolduğunda, gölgeler arasında yönünü arayan küçük ışık parçacıklarını yakalayıp solan renkleri aydınlatmaya çabaladığında, işteyken, okuldayken, dışarıdayken, yürürken, severken, nefret ederken, korkarken, yani yaşamı devşirirken her şeyiyle, soğuğun içinde sıcağı, güneşin altında yağmuru ararken ve tüketirken yaşamı iki yöne savrulur bütün biriktirdiklerin ya tıpkı onun gibi; ya akılla üreyen düşünceye ya da öznelliğin içinde bütünlenen duygularımız gibi!…
Bir dünyayı resmetmek, her ayrıntısıyla biçimlendirmek, tüm renkleriyle yaşadığın ömrü yansıtabilmek, sınırsız, kesintisiz… Bin bir türlü canlılığında ve parlaklığında renklerin, yaşam dediğin her neyse ya da her ne değilse daha fazlasını nakışlayabilmek adına… Tüm kaybolmuşluğun içinde zorunlulukların ve her yerde toplanmış anlamlandıramadığın beklentilerin altında yüzeye çıkarmaya çalışırken sözlerini, sana ait yaşam rengine, duygularının ahenge dönüştürmek… Nasıl mümkün olur? İşte, daha sayamadığım ne varsa sen mümkün kılacağından hiç kuşkum yok.
Bize hayat kattın!… İnsan olmanın derinliğinde kucaklamak neyse her şeyi, O yüzden bil istedim ,duy istedim!… Sana dair biriktirdiklerimizi. Bir insanda arafta kalmışlığın ‘duygu’su ‘mantık’a büründürülürken ve dayatılırken cümle insandan ayrıksı duygular, ne kadar zorlanırsa, ‘mantık’ın keskin yüzü de ‘duygu’nun inceliğinde yol arar kendisine kimi zaman… İşte bu nedenle, kerteriz defterime bak istedim. Bu defterimde çok şeyler bulacaksın yaşama dair. Doğruluğun, dürüstlüğün, kısaca kadim değerlere bağlılığın kısa vadede bazen bir anlamı olmasa da uzun vadede ne kadar değerli , ne kadar erdemli olacağını göreceksin. Hissederken düşündüğüm, düşünürken hissettiğin, bıkmadan ve yorulmadan mücadele ettiğin, gerçeği ve yaşamı kucaklayacağın, biriktireceğin öykülerin ve insanların için hep gerçekçi olman bunca yalanın içinde. Yüce yaradan Yolunu, bahtını hep açık eğlesin ömür boyu!…Gülen yüzün hiç solmasın!… Bugün günlerden dün olsun, yarın da günlerden bugün ki sen gördüklerini yaşadıklarını da anlat o direnen ve direnen bakışınla. Hoş geldin tekrar ve iyi ki geldin…
Son Söz:.Geçmişimiz, biz hatırlasak da hatırlamasak da bir yerlerde kayıtlı olabilir mi? Nasıl ki bir kara kutu ne kadar darbe alırsa alsın içindeki bilgiler kaybolmaz, geçmişimiz de öyledir. Tatlar, kokular, anlar bir gün tekrar hatırlanmak üzere en doğru zamanı bekler…ve geçmiş biz unutsak bile bizi etkilemeye devam eder.
Yaşamış olduklarımız , yaptıklarımız “Yaşamın Kerteriz Defteri / kitâbü’l-a‘mâl, /sahîfetü’l-a‘mâl / Amel Defter “ne kayıtlı “ yaşadıkça istesek de, onları silmeniz mümkün mü!…
Sağlıcakla kalın!
Günleriniz hep aydınlık olsun!
Yüreklerindeki sevgi da tim olsun!…
Yüreği “Berkehan” Kadar temiz olan tüm insanların!…
OE -23.02.2013
—————————-
(*)”Ladesçi” İnsan manzaralarıyla örülmüş şaşırtıcı bir roman…
Toplumsal yaşamımızda en önemli sorun bir bakıma dürüstlük eksikliği. Bu anlamda neredeyse herkes karşısındakini kandırmaya çalışıyor. Ladesçi’nin kahramanı Cemil Usanmaz da çocukluğunda babasından öğrendiği lades oyununun büyüsüne kapılıp bunu âdeta bir yaşam felsefesine dönüştürüyor.
Hayatın bize sunduğu olanaklara ilişkin bir yol haritasının ortaya çıktığı bu romanda ibret verici insan manzaralarıyla da karşılaşacaksınız.